Bayram tatilinde İstanbul’da kalmayı seçenler kimler? Ben, kendi adıma bir ilki başardım. Her tatilini 6 ay önceden planlayan Pınar bu sefer tatil planlamamış oldu. Halbuki bilmiyorlardı ki aslında bu da başlı başına bir plandı. İstanbul’un bu bomboş halleri -Arap turistleri konu dışında bırakırsak- bana iyi geldi. Tatil tatildir, evinde de olsan. Bir kez de koşturmada, o kalabalıklarda, rötarlı uçaklarda eziyet çekmeden bir kendimle kalayım dedim. Ne iyi demişim!
Tabii boş bir tatil değildi. Ben keyifli bir tatil deneyimi yaşamadan bırakır mıyım sizce? Asla… Peki ne yapabilirdim kendi kendime? Eylül sıcak, deniz sezonu devam ediyor. E İstanbul 3 tarafı denizle çevrili bir şehir. Beyin fırtınası yapa yapa aklıma şöyle bir şey geldi. İstanbul’a yakın plajlar var mı? Varsa suyu temiz mi, gidilecek kadar yakın mı?
Küçük bir araştırma neticesinde oldukça fazla yer keşfettim. İnsan gözünü hep ufka, uzağa dikerse en yakınındaki manzarayı hep kaçırıyormuş… Ne kadar doğru. Görmek istediğim onca şehir, ülke, kasaba içinde ne kadar dağılmışım meğerse… Oruç Aruoba nasıl güzel demiş: “Dağıt yaşamını, dolu noktalarda gene toplansın”. O dağınıklık, bu bayram tatilinde toparlanmak için vesile oldu. Neler doldu neler boşaldı beynin çekmecelerinden neler… İşte bu yazı da buna vesile… İtalya serisi haftaya devam, ama şimdi çok taze bir yazı geliyor geçen haftadan. İstanbul’a yakın plajlar adı altında… Haydi başlayalım.
Bayramın 1. günü olan güzel bir cuma sabahı acelesiz uyanıp yine acelesiz bir kahvaltı ile güne başladık. Plan Kocaeli’ne gitmek. Kulağa Ege, Akdeniz kadar ilgi çekici gelmese de netice de Karadeniz kıyılarına bir göz atmak da iyi bir fikir gibi, ne dersiniz?
Kocaeli üzerinden Karadeniz’e, Kefken’e doğru
Yolumuz yaklaşık İstanbul’dan 2,5 saat. Keyifli bir yol mu derseniz, pek değil… Sanayi şehirlerinden geçerek gitmek açısından. Ama inanın “yolun sonu deniz ise, değer” diyorum. Hele ki ucunda bir deniz keyfi olacaksa yine değer diyorum.
O zaman haydi yollara düşelim. Yol güzergahı Kocaeli olduğundan yol takibi de kolay oluyor. Sakarya’ya gider gibi ama Kanlıca sapağını bizim gibi kaçırdığınızda yan yollarda Sakarya’yadan biraz ötede yeşillikli ağaçlı yollarda kaybola kaybola dönmeniz gerekebilir. Yollar kayboldukça güzel değil mi? Bilindik yollar bazen insana bir heyecan vermez, bilirsin o yolda neler vardır. Ama bir de ilk kez geçtiklerin var ki buralar gibi… Sayfiye yerlerine gidildiğinde hissedilen -sayfiye kelimesinin hastasıyım- denize ne zaman çıkacak telaşı ne güzeldir degil mi? İşte böyle bir kayboluş süreyi bir saat uzattı. Denize girmeyi bekleyen bünyeye iyi gelmese de, yol çok güzeldi. Geldik demeden önce Kefken’in merkezinde yollarda küçük küçük pazarlardan taze sebze meyvemizi de aldık. Hala var olmaları ne güzel o büyük marketlere inat.
Şimdi artık Kefken’de yer alan Cebeci Plajı’na geldik. Kendisi halk plajı, ücretsiz. Mavi bayraklı, pırıl pırıl denizi var. Burada iki saat kadar kaldık. Koy alabildiğine kum. Aşırı kalabalık da yoktu. Nezih, sakin, maviyle dolu bir deniz keyfi oldu.
Hırçın sularıyla “Kerpe”
Bir diğer merak ettigim koy olan, yine ayni lokasyonda yer alan Kerpe Kumcağız Plajı. Burası Kefken’den farklı olarak açık deniz gibi, daha uzun bir kumsal ve rüzgarlı. Kefken’de bulunan Cebeci sahili daha iç taraflarda kaldığı için daha sakindi. Tercih açısıdan Kefken daha az rüzgarla bizi cezbetti. Ama Kerpe’de manzara daha güzel. Bir günü bu iki yere ayırmak icin güzel sebepler. Yetiyor da. Pansiyonlar da cazip ama biz hazırlıklı gelmediğimizden geri döndük akşam.
Kerpe ve Kefken’de “deniz keyfi iyi güzel de, hiç acıkmadınız mı arkadaş” diyenlere sesleniyorum. Hem de çok acıktık!
Yemek yemek için Kefken Limanı’na direksiyonu kırdık. Burada “Enişte’nin Yeri” diye bir yeri önermişlerdi oraya gittik. Lahmacunu baya iyi arkadaşlar, deneyin derim. Sonrasında Liman’da yürüyüş yaptıktan sonra, çay bahçesinde çay keyfi ile gün batımını izledik. Sanki İstanbul’dan saatler, koordinatlar kadar uzaktayız. Sanki başka bir boyuttayız. O kadar sakin, sessiz ki… Yerler de bir o kadar köhne. Yani Ege, Akdeniz başka. Kabul ediyorum seçme şansım olsa oralarda olurdum ben de. Yalan yok. Ama eğer olmuyorsa Karadeniz’de oralara da şans verilmeli. Hem yakın hem çok uzak buralar. “Nasılsa her zaman geliriz” diyip ötelenen yerler. Bazen en kanından olan değil en uzağında olabilecek yer/kişi iyi gelir ya, işte buralar bana bunu yaşattı. Bir iyilik hali, bir iyileşme hali oldu ruhumda. Deniz, güneş yine aldı tüm negatifi ve pembeleri bıraktı ruhuma.
Bu romantik sözlerden sonra unutmadan geçmeyeyim. Dönüş yolunda lütfen manda yoğurdu alın, hem de ev yapımı günlük olanından. Nerede bulacak beyaz yakalı bunu başka yerde Allah aşkına?
Siz de gelin İstanbul’a yakın olan bu yerlere. Bir Cumartesi kaçın mesela. Şans verin. Her yer Ege olamaz belki ama deniz olan bu yerlerde su hep mavi… Sadece biraz daha hırçın.
İlginizi çekebilir: Zaman dilimine biraz yaban mersini: Yeşilyurt Köyü, Assos, Kadırga Koyu ve Manici Kasrı
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.