Baştan belirtmeliyim ki çok ciddi spoiler içeren bir yazı yazma niyetindeyim! O yüzden filmi merak ediyor, izlemek istiyor ve önceden herhangi bir detay hakkında bilgi sahibi olmaktan hiç hoşlanmıyorsanız okumaya devam etmeyin 🙂
Eveet… Büyük ama çok büyük bir Aşk-ı Memnu fanı olan ben! Beren Saat’i Bihter, Kıvanç Tatlıtuğ’u Behlül olarak kabul etmiş ve aksini reddeden, geçtiğimiz hafta yayınlanan Bihter filmini izledikten sonra bir kez daha bu düşüncesine sıkı sıkı tutunmaya karar vermiş biri olarak İstanbul İçin Son Çağrı filminden beklentim çok büyüktü.
Filmi daha yayına girdiği günün gecesinde izlemiş ve aslında hemen hakkında bir şeyler yazmak istemiştim ama daha pek kimseler izlememişken de yazmayayım dedim. Neyse, şimdi yazıyorum umarım izleyen herkes filmi sevmiştir…
Hani şu sosyal medyada sürekli videolar yapılan, arkasına da ‘Başka bir evrende…’ şarkısı eklenen Aşk-ı Memnu dizisinden Bihter ve Behlül kesitleri var ya, dedim kesin gerçekten de başka bir evrendeki buluşmalarını izleyeceğiz. Ama filmin daha en başında, New York’ta geçen ilk dakikalarında ikisinin de evli olduklarını öğrendiğimde yaşadığım hayal kırıklığının haddi hesabı yok.
Gerçekten de neredeyse tüm Türkiye ikisinin kavuşmasını beklemişken “Yine mi yasak aşk!” diye çok sinirlendim -bana ne oluyorsa ama gerçekten artık kavuşmalıydılar-. Hatta evlilerse izlemeyeceğim ya diye bile geçirdim içimden o kadar beklemiyordum yani. Ama meraktan da izlemeye devam ettim, iyi ki de sonunu görmüşüm!
Büyük spoilerı söylüyorum ki; birbirleriyle evliler, evet! Harika bir ters köşe yapmış senarist ve ben buna tam olarak ba-yıl-dım. Serin’in (Beren Saat) telefon ekranında Mehmet (Kıvanç Tatlıtuğ) ile ikisinin fotoğrafını gördüğümde derin bir oh çektim. Nihayet, yasak aşk değildi, nihayet gerçek, meşru bir birliktelikti…
Filmin bundan sonrası ise biraz buruk geçti diyebilirim. Çünkü hem ortada kocaman bir aşk var hem de çokça kalp kırıklığı… Ama bir yandan da evlilik müessesini aslında çok yönlü ele alan ve bir kalıbın içine sokmaya çalışmayan bir yaklaşım. Çünkü iki insan birbirini çok sevse ve bir ömrü birlikte geçirmek istese de kendileri olmayı sürdürmeye çalışmaları kadar da doğal bir şey yok.
Sevginin, aşkın, tutkunun önünde ya da arkasında olmasa da bu insanın kendi olma çabası, tüm o güçlü duygularla birlikte yürüyebilmeli aslında. Filmin her sahnesinde -evli ve boşanma sürecinde olduklarını öğrendiğimizden sonraki sahnelerde- ikisinin de aslında ne kadar çabaladığını görmek, aralarındaki büyük aşka rağmen kim olduklarına sahip çıkmaya çalışmalarına tanık olmak, evliliğin hem bütün bir 1 hem de ayrı ayrı 1’ler olduğunu gösterir gibiydi. İki başarılı oyuncunun arasındaki doğal çekime zaten diyecek bir şey yok, oyunculukları bir yana birbirleriyle olan uyumları da bir o kadar etkileyici.
Filmin en beğendiğim ve bence herkesin kendi ilişkilerinden bir ortak yön bulabileceği kısmı Mehmet’in Serin’e yazdığı mektupta geçen şu sözlerdi:
“Seni kaybetmekten o kadar korkuyorum ki seni kaybediyorum… Evet, tanıştığımızda ikimizin de hayalleri vardı ve zamanla bazılarından vazgeçmek zorunda kaldık, bunun için birbirimizi suçlamaktan daha iyisini yapabilir miydik, bilmiyorum. Bildiğim tek şey; birlikte yaşlanmayı başarabilen o çiftlerin de kavga ettiği. Onların da bazen yorulduğu, sıkıldığı, bazen vazgeçmek istedikleri… Ve bunu yapmamalarının tek bir sebebi var; bir gün her şey, herkes gelip geçtiğinde o yuvada birbirlerini bulacaklarına dair inançları…”
Bana ilişkileri çok güzel özetleyen ve bunu herhangi bir tarafı suçlamadan yapan, her duygunun aslında ne kadar insani olduğunu hatırlatan bir mektup gibi geldi.
Kısacası ben filmi, ikisinin de başarılı oyunculuklarını ve birbirleri arasındaki uyumu çok sevdim. Yansıttıkları gerçek aşkın acısını-tatlısını kucaklamalarını da… Ayrıca, filmin sonunda her ne kadar kavuşmalarını istesem de kavuşacaklarını düşünmemiştim, belki filmin devamı çekilse Serin, hayallerinin peşinden yeniden gidebilir ve bu hikaye yarım kalabilir. Kim bilir…
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; buluşma sahnelerindeki Kenan Doğulu’nun Yosun şarkısının girişi muhteşemdi… Yaşadıklarını daha iyi anlatan bir şarkı sözü muhtemelen olamazdı; Hatalarınla, pişmanlıklarınla gel… Düzeltiriz hepsini birer birer… Kızgınlıklarınla, kırgınlıklarınla gel… Altından kalkarız beraber… Serin’i ve Mehmet’i ve daha nice çifti anlattığına eminim.
Son olarak filmin ardından Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ’un İbrahim Selim’in sunduğu Ajaba’yı da izlemenizi öneririm. İkisinin içten hallerini çok seveceğinize eminim. Dilerseniz linkini aşağıda bulabilirsiniz:
İlginizi çekebilir: Birey olmaktan çok uzakta: Sınırlarımızı koruyamama sanatı