İş yaşam dengesinin yeni adı: İşte yaşam
İş hayatının yoğunluğu herkes gibi sizi de bunaltmış durumda olabilir, ancak bu hayattan kaçmanın mümkün olamayacağını herkes bilir. Bu nedenle hayatın gerçekleriyle yüzleşmek ve “yeni normal düzene” alışmaya çalışmak, bireylerin uyum sağlama süreçlerine yardımcı olabilecek en önemli yollardandır.
Forbes’in iş yaşam dengesi ile ilgili yayınlamış olduğu bir makalede, “yeni normal”i belirleyen faktörler şu şekilde açıklanmış:
- Teknoloji bireyleri daima dış dünyayla bağlantıda tutuyor.
- Artık daha fazla iş, daha az insan gücü gerektirerek yapılabiliyor.
- Küreselleşme ve bilgiye erişim hızı, kişilerin 7/24 bilgisayar başında olmalarını teşvik ediyor.
- Değişim hızı, insanoğlunun yakalayabileceğinin çok ilerisinde.
- Sürekli yeni rakiplerin ortaya çıkması ihtimali, şirketleri daima tetikte olmaya yönlendiriyor.
Albert Einstein’ın da dediği gibi; “Çılgınlık, aynı şeyi üst üste deneyip aynı sonucu alındığını göre göre o şeyi yapmaya devam etmektir.” Eğer hayatınızı değiştirmek için sarf ettiğiniz çabalar bir süre sonra işe yaramıyorsa, hayatınızla ilgili değerleri bir yerinden değiştirmenin zamanı gelmiş demektir. Aksi takdirde yıpranma tehdidiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bunun farkında olan birçok şirket, çalışanlarının yıpranmasını azaltmak amacıyla çalışma politikalarında radikal değişiklikler gerçekleştiriyor.
Peki, “yeni normal düzen”e ayak uydurabilmenin yolları neler?
1. İş-yaşam dengesini unutun; iş-enerji düzenine geçiş yapın.
Bildiğiniz gibi özellikle son yıllarda iş yaşamı ve özel yaşam arasındaki keskin çizgi ortadan kalktı. Bu nedenle iş yaşamınız ve özel hayatınız arasında denge kurmaya çalışmak yerine yaşamınızın her alanında enerjinizi arttırabilecek ve yaratıcılığınızı geliştirebilecek yeni alışkanlıklar edinmeye başlayın. Bu güne kadar çok önemli işlerle adını duyurmuş olan Albert Einstein, Thomas Edison, Martin Luther King gibi mucitlerin, bilim adamlarının, liderlerin hayatlarını incelediğinizde ve iş-yaşam dengesini nasıl sağlayabildiklerini biraz düşündüğünüzde; işleriyle özel yaşamları arasında bir çizgi olmadığını kolaylıkla görebilirsiniz. Bu insanlar tüm hayatlarını tutku ve yaratıcılık değerleri üzerinden yapılandırmışlar.
2. Kişiselleştirmeye odaklanın
İş-yaşam dengesini sağlamak bireylerin kendi ellerindedir. Kişilerin iş yaşamındaki ve özel yaşantılarındaki motivasyon kaynaklarını kendilerinin bulması gerekmektedir. Bu nedenle işyerindeki rol tanımları ve organizasyonel yapılar; bireylerin iş yaşamlarını özel hayatlarına entegre etmelerine olanak verebilecek bir esneklikte olmalıdır. Bir bireyin “denge” tanımı diğer birey için geçerli olmayabilir. Aynı şekilde kişisel farklılıkların dışında, her çalışanın yaşı farklıdır ve hayattan farklı beklentileri vardır.
3. Dış dengeleri bırakıp iç dengelere odaklanın
Bir çok çalışan için dengeyi bulmak ya iş yaşamından ya da özel yaşantıdan fedakarlık etmek anlamını taşır. Zen felsefesinde güzel bir söylem vardır: “Nereye gidersen git, sen yine sensin.” Çalışanlar yaşadıkları stresli durumlarda daima yaşanan olaya ya da işe odaklanıp, bu stresin kaynağının kendi içlerinde olabileceğini düşünmezler. İş-yaşam dengesini sağlayabilmenin en önemli kurallarından biri de sahip olduğumuz düşünce yapısını değiştirmemizde yatar. Bu nedenle öncelikle kişide stres yaratan unsurların belirlenmesi ve bu stresle nasıl başa çıkabileceğine dair farklı çözüm yöntemlerinin belirlenmesi önemlidir.
4. Çok çalışmayın, tutkuyla çalışın
Çevrenize baktığınızda bir çok bireyin gerçekten çok fazla çalıştığını ve zamanla tükenmişlik yaşadığını görürsünüz. Dünya üzerinde kimseyi yormayan, enerjinize enerji katan, zamanın nasıl geçtiğini anlamamanızı sağlayan, tüm yaratıcılığınızı ve kaynaklarınızı kullandığınız, işe gitmek için can atmanıza sebep olan tek bir iş var: Tutkuyla yapılan iş. Bu nedenle ne iş yapmak istediğinize karar verirken yaptığınız seçimlerde dikkatli olmalı, sevmediğiniz bir işte çalışmaya devam etmemelisiniz.
5. Zaman yönetimine değil dikkat yönetimine odaklanın
Zamanın kölesi olduğumuz, bir toplantıdan öbürüne yetişmeye çalıştığımız, evde ve işte aynı anda bir çok işe nasıl koşarım diye planlar yaptığımız bir zaman diliminde yaşıyoruz. Öncelikle, aynı anda bir çok şeyle ilgilenebilmek yalnızca bir efsaneden ibarettir, normalde olan şey beynimizin bir konudan diğerine atlayabilme hızının çok yüksek olmasıdır. Bu da farkında olmadan bireylerde stres yaratır ve üretkenliği olumsuz yönde etkiler. Albert Einstein bu konuyu anlatmak için şöyle bir örnek veriyor; “Yanındaki kadını öperken güvenli bir şekilde araba kullanabilen bir adam, öpücüğün hakkını vermiyor demektir.” İşiniz ve özel yaşamınız için ihtiyacınız olan enerji, anı yaşamakta gizlidir.
6. Mesaiye kalmaktan vazgeçin, daha fazla dinlenin
Yapılan araştırmalar kendilerine dinlenmek ve eğlenmek için zaman ayıran bireylerin daha yaratıcı işler ortaya çıkardıklarını ve daha üretken bireyler olduklarını gösteriyor. Albert Einstein “Problemlerimizi çözmenin yolu onları ortaya çıkaran yoldan farklı olmalıdır.” Diyor. Bu nedenle kendinize dinlenmek ve iç sesinizi dinlemek için zaman ayırmalı, işyerinizde eğlenebileceğiniz aktiviteler bulmaya çalışmalısınız.
7. İş yaşam dengesini bir hedef değil süreç olarak görün
İş yaşam dengesi beraberinde “bulmak” fiiliyle beraber kullanıldığından mıdır bilinmez, bireyler tarafından hep aranan ve ulaşılmaya çalışılan bir nokta olarak görülür. İş yaşam dengesi varmanız gereken bir yer ya da bulmanız gereken bir şey değildir; yolculuğunuzu nasıl yönlendirdiğinizdir. Kariyer hedeflerinize ulaşmaya çalışırken ya da özel yaşamınızdaki planlarınızı gerçekleştirirken ne kadar dengeli yürüyebildiğinizdir.