İnternetin iki yönü: Dünyayı değiştirmek mi hayatı zehir etmek mi?
Acayip bir dönemde doğduk. Bir sürü bilim insanı, dünyanın en hızlı değiştiği dönemlerden birini yaşadığımızı söylüyor. Kütüphaneye gidip ansiklopedi karıştırdığımız, arşivlerde kaybolduğumuz yıllardan, kısa sürede birkaç tıkla aradığımıza ulaştığımız zamanlara geçiş yaptık.
Her şey o kadar hızlı değişti ki, telefonsuz arkadaşınla buluşmak nasıl bir şeydi, onu bile hayal edemiyoruz. Mesela 15 dakika geç kalınca ne oluyordu? Bir insan diğerini en fazla ne kadar bekliyordu? Beklemekten sıkılıp zamanını yandaki dükkanda geçirirken diğeri gelip onun gittiğini sanınca ne oluyordu? Şu anda WhatsApp’sız bir hayatı unuttuk, ama aslında bundan 15-20 yıl öncesine kadar hala birbirimize mektup yazıyorduk. Şu anda dünyanın neresinde olduğumuz önemsiz bir şekilde, Skype’tan toplantı bile yapabiliyoruz.
İnternet inanılmaz bir şey ve onu çok seviyorum. Yıllar önce ilk internet paketleri çıktığında, gazetelerin attığı “Amerika’daki kütüphaneleri bile gezebileceğiz!” başlıklarını hatırlıyorsunuz değil mi? 146’dan bağlandığımız zamanlardan bu yana, elbette internet de evrimleşti ve hayatımıza sosyal medya girdi.
MySpace, Wikipedia, Blogger vs. derken 2004’te Facebook kuruldu ve 2006’da günlük yaşamımızda yer etmeye başladı. Sosyal medya bir çığ gibi büyüdü, gençlerden başlayıp çocuklara, anne babalara sıçradı. Akıllı telefonlar dünyayı ele geçirdi. İnsanlar Candy Crush ve Farmville oynayanlar olarak ikiye ayrıldı. Arkadaşlık teklifini kabul etme ya da etmemelerden başlayan tartışmalar, Whatsapp’ta mavi tık gelince çığır açtı. Instagram’ın like’ları, Twitter’ın linçleri derken günler aktı gitti… Bazen yorgun olup uykuya dalmak isterken, 57 dakikadır Instagram’da story izlediğimizi fark edip kendimize geldik.
Uyanır uyanmaz mesajları kontrol ediyor, gece yatmadan önce en son sevdiğimiz insanla değil, telefonla etkileşime geçiyoruz. Tüm bu çılgınlık, topladığımız zaman ne kadar ediyor, hadi bir tahmin edin! Bütün bir ömrün, sizce ne kadarını sosyal medyada harcıyor olabiliriz? 6 ay? 1 yıl? Tamam hadi bağımlıyız diyelim, 2 buçuk yıl?
Hiçbiri değil, ortalama olarak ömrümüzün tam 5 yıl 4 haftasını sosyal medyada harcıyoruz. YouTube ve Facebook başı çekerken, Instagram onları takip ediyor, sonra da Twitter geliyor. Peki bunu kendimize neden yapıyoruz?
Sosyal medya bağımlılığı öyle bir boyuta geldi ki, yeni hastalıklar bile türetiyor. Selfie bağımlılığının artık kendine ait bir adı var, “selfitis”. Bulunduğun ortamdaki insanlarla değil de telefonla vakit geçirmeye de “phubbing” deniyor.
Peki bunların tüm sorumlusu biz miyiz, yoksa internet mi?
Açıkçası internet gerçekten hala muhteşem bir şey ve ona sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Aslında gerçekten istersek Amerika’daki kütüphaneye ulaşabiliyoruz, Honduras’ta yaşayan bir müzisyeni keşfedip günümüzü renklendirebiliyoruz. Twitter’daki bir lincin peşinden gidip bütün günümüzü zehir etmek, bizim tercihimiz.
İnterneti doğru kullanabilirsek, yapabileceklerimizin gerçekten sınırı yok. Evdeki eski mobilyalardan neler yapılabileceğimizi YouTube’tan öğrenip faydalı olabilecekken saatlerce kedi videosu izlemenin kimseye bir faydası yok. Tamam, çok tatlılar, biliyorum… İnsan gibi yıkanan fare videosu da muhteşem, ama konumuz bu değil.
Dil öğrenmek isteyenler için ücretli, ücretsiz bir sürü uygulama ve site var. Ücretsiz olanlarla başlayıp geliştirdikçe diğerlerine geçebilirsiniz. Bir arkadaşım gözümün önünde Almanca öğrendi bu sayede. Yaptığınız işle ilgili network yapmak istiyorsanız, dünyanın her yerine ulaşabildiğiniz LinkedIn dışında da bir sürü tool var.
YouTube’u kedi ve bebek videoları için kullanmak yerine, öğrenmek istediğiniz herhangi bir şey için kullanabilirsiniz. Her şeyin nasıl yapıldığı YoutTube’ta mevcut. İstediğiniz yemek tarifi, evdeki eski kotlarını en basit yenileme yöntemi akla ilk gelenler…
Her gün size okumanız için kitaplardan bir bölüm gönderen uygulamalar, görme engelli insanlara yardım etmenizi sağlayabilecek aplikasyonlar, oturduğunuz yerden dünyanın öbür ucunu ziyaret edebileceğiniz programlar dolu.
İnternet evinizde, elinizde, telefonunuzda. Onunla Ayten Hanım’ın yazdığı yoruma sinirlenip 4 saat boyunca tartışabilir ya da dünyayı değiştirebilirsiniz. Seçim sizin.
İlginizi çekebilir: Ekran başında geçirilen vaktin kişisel zamanımızı işgal etmemesi için ne yapabiliriz?