X

İntegral teori: Bütüncül yaklaşımla, kendimizi daha çok keşfedebilir miyiz?

Geçtiğimiz aylarda karşılaştığım bir isim, Ken Wilber, beni integral teoriyi araştırmaya itti. Bir süredir konuyla ilgili araştırma yapıyorum. Ken Wilber’ın yaşamını bu teoriyi geliştirmeye adadığını söylesem abartmış olmam diye düşünüyorum.

Okuduklarımla vardığım noktada, bu sistemin bütüncül bakış açısını geliştirdiği ve evrimleşmeyi kolaylaştırdığı yönünde bir yaklaşımım oluştu. Bu sadece benim değil, aynı zamanda bu sistemi halihazırda yaşamına adapte etmiş insanların, şirketlerin ve hatta ulusların da hemfikir olduğu bir bakış açısı. “İntegral teori nedir?” diye soracak olursanız, kısaca şöyle özetleyebilirim: İletişimi geliştirmek, kişisel gelişimi sağlamak, barış içinde huzurlu bir topluluk ortamı yaratmak ve verimliği artırmak için bir yol haritası. Özünde kişinin ve dolayısıyla toplumların evrimleşmesi için bir yol haritası. Bu yol haritasının temelini binlerce yıllık kadim öğretiler ve bilimsel gerçekler oluşturuyor. Ne kadim öğretileri ne de bilimsel gerçekleri reddediyor.

Bu konu oldukça derin ve uzun araştırmalar gerektiren bir konu. Burada, bu yol haritasının beni en çok etkileyen ve düşündüren noktalarına değineceğim. Bu noktalar: Hiyerarşiye yaklaşımı, gelişimi ve evrimleşmeyi ele alış şekli olacak. Bu şekilde ayırsam da aslında birbirinin içine geçmiş bütünsel bir yaklaşım şekli.

Bu düzende hiyerarşiyi ele alış şekli bizim alışageldiğimiz sistemlerden oldukça farklı. Bu yaklaşımda hiyerarşi yok değil, elbette var. Bir işin uzmanı ve o işi yeni öğrenen çırağı arasında bir hiyerarşik düzenin olduğu gibi bir hiyerarşi mevcut, ancak mutlak değil. Proje bazlı belirlenen bir hiyerarşik düzen var. Bir projeyi tamamlayana kadar o konuda en çok uzmanlaşmış bir kişi yönetime geçiyor ve diğerleri onun yönetiminde işi tamamlıyorlar. Proje sona erdiğinde de bu grup dağılıyor ne yönetici ne de çalışan kalıyor. Sonra başka bir projede tekrar bir araya gelip o zaman o iş için en uzman olan kişi yönetici oluyor ve proje tamamlandığında herkes bu kimliği çıkarıp bırakabiliyor. Böylece dönüşümlü olarak herkes yeteneğine, becerilerine ve yeterlilik durumuna göre farklı oluş halleri deneyimlemiş oluyor. Başka bir ifadeyle koltuğa yapışma, statüyü kimlik haline getirme gibi bir durum söz konusu olamıyor.

İntegral teoriye göre, yaşayan her şeyde gelişimsel evreler mevcut. Bu gelişimsel evreler, bilinç durumları yoluyla deneyimleniyor. Bilinç durumları; uyanık hal, uyku hali ve derin uyku hali olarak ifade ediliyor. Eğer bizler üç hali nasıl kullanılacağımızı bilirsek bu evrelerde ilerlemeye başlıyoruz. Bilinç halleri denizin dalgası gibi gidip ve geliyorlar. Aşkın duygu deneyimleri yaşasanız bile, ne kadar muhteşem olursa olsun, gelecek, biraz kalacak ve geçip gidecektir, şeklinde bir yaklaşımda bulunuyor.

Fakat bilinç aşamaları ise kalıcıdır, büyümek ve gelişmek anlamına gelir. Bu noktada şöyle bir örnek veriyor: Eğer bir çocuk dilsel aşamalarda gelişmeye başladıysa, çocuğun dile erişimi sürekli hale gelir; bugün hatırlayıp yarın unutmak gibi bir şey söz konusu olmaz. Büyüme ve gelişme aşamalarına ulaştıkça artık bu aşamadaki yetenekler de ulaşılabilir olur. Bu aşamalara ne kadar çok erişim sağlanırsa, o ölçüde gelişilebilir ve derinleşilebilir. Böylece gelişimi sürekli hale getirebiliriz.

Burada İntegral Teorinin altını çizdiği bir noktayı belirtmek istiyorum; bu gelişim her zaman tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla olmayabiliyor ve hatta nispeten zorlayıcı olabilir diyor. Bu noktada bu zorlukları, olumsuzlukları da kapsayarak bir sonraki aşamaya geçmek, bizi güçlendiren şey oluyor. Onları yadsımadan, olanı reddetmeden kendimize dahil ederek ilerlemek. Bu zorluklarla kendimize katacağımız değere odaklanarak ilerlemekten bahsediyor.

Kuarkların atomlara, atomların moleküllere, moleküllerin hücreye, hücrenin organizmaya dönüşmesi gibi, her bir aşama kendisinden öncekinden daha karmaşık bir yapıya sahip. Hepimiz her gün biraz daha karmaşık yapılar haline geliyoruz tıpkı evrenin her an genişleyerek daha kompleks bir yapıya dönüşmesi gibi. Bir atom, molekül evresini atlayıp hücre olayım demez ya da kuarkları hiç olmamış gibi varsayamaz, çünkü o kuarklar sayesinde ancak atom seviyesine erişebilmiştir.

İntegral teoride etiğin gelişimini, bir çocuğun gelişimi üzerinden ele alarak şu örneklemeyi yapıyor: Çocuk doğar ve birkaç ay sonra bildiği tek şey kendisidir. Sadece ben demeyi bilir. Dünya’nın ve herkesin kendi etrafında döndüğünü sanır. Bu, benmerkezci aşamadır. Çocuk büyüdükçe kültürel normları, kuralları öğrenmeye başlar. İçinde yaşadığı kültürün beklentilerine göre şekillenmeye başlar. Bu süreçte kendi bulunduğu kültürde öğrendiği normlara uymayanları dışlamaya başlar. Bu seviye geleneksek seviyedir. Erişkinliğe doğru ilerlemeye başladığında daha çok dünya odaklı olur, herkesin çıkarını gözettiği geleneksel sonrası seviyeye doğru ilerler. Böylece bireyin kimliği bir kez daha dönüşür. Bu noktada artık din, dil, ırk gözetmeksizin tüm varoluşu kapsadığı bir noktaya ulaşır. Böylece etik gelişimi benden bize, bizden hepimize ve son olarak bütüncül bir yapıya evrilir.

Tabii bu ideal bir gelişimsel süreç. Bazen geleneksel aşamada takılıp kalan ve bireyleşemeyen kişilerle de karşılaşabiliyoruz. Aylardır içinden geçtiğimiz süreçte bu aşamaları netlikle deneyimliyoruz. Market raflarını boşaltıp evine ambar kuranları, maske takmadan etrafta dolaşanları vb düşünürsek bütüncül bir anlayıştan uzak olduğumuzu görüyoruz. Hani, yadsımadan kapsayıcı oluyorduk diye düşünülebilir. Yadsıdığımız şeyleri görerek ve kapsayarak daha bütüncül bir varoluşa evrilmeye meylediyoruz.

Bundan yüz bin sene önce insanın gerçekliği temel ihtiyaçlarını karşılamaktı; yemek, su, korunma ve cinsellik. Şu anda böyle yaşayanlar da var, ancak bu ihtiyaçlarını karşılayanların artık sadece yemek bulmaları onları tatmin etmemeye, problemler ortaya çıkmaya başlıyor ve bir üst aşamadaki arayışa geçerek sahip oldukları daha farklı değerleri keşfe çıkıyorlar. Böyle böyle evrimleşme aşamalarında yol alınıyor.

Gelişim çizgisine baktığımızda herkesin daha fazla ya da daha az gelişmiş olduğu yönleri var. Bazıları bilişsel açıdan çok gelişmişken, duygusal açıdan az gelişmiş olabilir ya da duygusal açıdan gelişmiş olup bilişsel açıdan az gelişmiş olabilir. İntegral teori bize tüm zekâ türlerinde çok iyi olmamızı söylemiyor ancak nerelerde iyi ve nerelerde zayıf olduğumuzu tespit etmemizi sağlıyor. Böylece integral bakışla geliştirmemiz gereken yönlerimiz üzerinde çalışmayı planlayabilir ve artık bize sorun yaratmamalarını sağlayabiliriz. Başta da belirttiğim üzere deneyimlediğimiz bir aşamanın gerisine düşmemiz söz konusu değildir fakat onu tekrar ettikçe sürekli kılabiliriz. Böylelikle bütüncül bir bakışla güçlü olduğumuz yönlerimizi sürekli kılarken, geliştirmemiz gereken yönleri de aşama aşama iyileştiririz.

Son olarak değineceğim nokta, dört kadran olarak nitelendirilen dört boyut. Bir daireyi önce yatay bir çizgiyle ortadan ikiye ayırdığınızı düşünün; üstte kalan yarım daire bireysel ifade, altta kalan yarım daireyse kolektif ifade olarak adlandırılıyor. Sonra bu iki yarım dairelerde kendi içerisinde dikey bir çizgiyle tekrar ayrılıyor ve kadran dediğimiz dört eşit çeyrek oluşmuş oluyor. Sol taraf içsel boyutu, sağ taraf ise dışsal boyutu temsil ediyor. Tüm yaşamımız boyunca bu dört alan arasında salınıyoruz. İçsel boyutlu bireysel ifade, dışsal boyutlu bireysel ifade, içsel boyutlu kolektif ifade ve dışsal boyutlu kolektif ifade. Eğer bu dört çeyrek de dengedeyse, deneyime eşit oranda katkı sağlar, o zaman integral bir varoluş şekli ortaya koymuş oluyoruz. Ama tek bir alana doğru meyil varsa o halde parçaya odaklılık söz konusu oluyor ve bütünsel bir yaklaşım ortaya koyamıyoruz.

Sonuç olarak, bu araştırmadan çıkarımım; yaşamın, dinamik bir yapı ve aradığı şeyin de denge olduğudur. Bir yöne ağırlık vermiş olmak bu dengenin bozulmasına yol açıyor ve objektif bir bakış sergilemekten bizi alıkoyuyor. Ya aşırı subjektif olup her şeyi kişisel algıladığımız bir halde oluyoruz ya da aşırı sistem odaklı bir yaklaşımı benimseyebiliyoruz. Öte yandan ya ait olduğumuz kültüre, dine ve geleneklere aşırı bağlılık gösterip grup odaklı yaklaşım içine giriyoruz ve diğerleri kavramını yaratıyoruz ya da yoğun bilişsel seviyede, robotik, materyal odaklı şekilde katı gerçeklikte sıkışıyoruz. Yaşama dair tüm konular bu dört unsurla var oluyor. Bizler her bir hale dönüşümsel olarak girip çıkıyoruz ve böylelikle gelişiyoruz. Sıkıntı zaten bu hale girip de çıkamadığımız zaman başlıyor. Dolayısıyla, görüldüğü gibi bu noktalarda olmak bir sorun değil, aksine evrimleşmek için, daha kompleks yapılar haline gelmek için birer fırsat. Acaba yaşamda karşılaştığımız olaylara, durumlara bu farkındalıkla yaklaşabilirsek, insan olma sorumluluğumuzu elimize alabilir miyiz? Tüm bu unsurların birbiri ile denge içinde olduğu bütüncül bir varoluş şekli oluşturabilir miyiz?

*Konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için Integral Theory olarak araştırabilirsiniz. Okuduğunuz içerik www.integrallife.com ve Youtube videoları temel alınarak oluşturulmuştur.

İlginizi çekebilir: Fiziksel olarak mesafe koyarken, hem birbirimizle hem kendimizle daha güçlü bağlar kurabilir miyiz?

Birsen Ertan Yükseltürk: 1981’de Aydın’da doğdu. Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. University of California, Los Angeles’ta (UCLA) Uluslararası Ticaret Yüksek Lisansını tamamladı. Yurt dışı satış pazarlama sorumlusu ve bölge yöneticisi olarak görev yaptı. Şu an İngilizce - Türkçe çeviriler yapmakta, öykü ve denemeler yazmaktadır. Sevgiye ve özgürlüğe doğru yolculuğu devam etmekte. Evli ve bir kız çocuk annesidir.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale