Berbat bir his… İlk önce dalgasıyla çarpan, sonra bir mide bulantısı yaratan… Kendinde bilmediğin, yapana kadar da yapabileceğine inanmadığın o anı tekrar tekrar düşündüğünde duyumsadığın ilk his bu. Sonra zamanla tekrar tekrar zihninde tekrarladığında aynı şeyleri, ilki kadar etkilemiyor. Tüm kötü tecrübelerin ilki en çok acıtan zaten. Sonra bunu yine yaptığında bir hissizleşme başlıyor. “Kaçıncı tekrarda acaba?” dersen o sana kalmış. Belki ikincisinde, belki binincisinde. Sorun bunu kendine yaşatmaya devam etme çabanda. Enerji nereye giderse, onu büyütmez mi zaten?
Bir de iyi senaryolar var tabii. Biriken o güzel anılara gitti mi zihin, denize vuran dalga seslerini dinlemek gibi bir huzur doluyor içine. Yine yaşıyorsun o andaki mutluluğu… Ne güzeldi o gün, güneş nasıl ısıtıyordu içimizi, ne lezzetliydi içtiğimiz o şarap. “İkinci bardakta sarhoş olmuştuk, herhalde açık hava çarptı, ben sarhoş olmam kolay kolay” gibi iç sesler devrede… Midende bu sefer kelebekler… Aşık olmanın en güzel yanı hep iyiyi hatırlatması…
“Peki, ne zaman biz duvara tosladık? Nerede yanlış yaptık ki şimdi sürekli en kötü anılarlayız?” derseniz orası bir bitişin başlangıcı. Buna ister aşk dersin, ister nefret. Hangisinin çizgisinde olduğuna göre değişiyor.
Bunları düşünen bir insan olabilirdi ama değil. Daha doğrusu bizim bildiğimiz tanımıyla değildi. Şimdiye kadar. Kendi geldiği gezegende birey yok, “biz” vardı. Yaşlanmak, aşık olmak, ayrılmak, yaralanmak ya da ağlamak gibi insani şeylere gerek yok. Dünya denilen bu ilkel yerde bunlar tabii olacak. Gelecekte olmasına gerek olmayan… Bu tabii bir kitapta geçiyor. Son okuduğum kitapta bir insanın yerine geçen Andrew’un düşünceleri… Matt Haig’in son kitabı “İnsanlar”.“
Şimdiye kadar bulunamamış bir hipotezi çözen -çözmemesi lazımdı- Prof. Andrew’un yerine geçen uzaylı Andrew’un (o da aynı görünüme sahip) dünya deneyimini anlatıyor İnsanlar kitabı. İnsanlarla ilk iletişimi, teması, öldürmesi gerekenler ve süreçler… Sonunda tabii duygularına yenik düşen bir uzaylı Andrew! Kitabın tamamını anlatarak size bir şey bırakmamak istemem. Kitap, tıpkı yazarın diğer kitabi Geceyarısı Kütüphanesi gibi akıcı ve duygulara tercüman.
İşin içine duygular girince matematik gibi kesin kuramlar yetersiz kalabiliyor, sonunda duygular olmadan, sevmeden, hatta acı çekmeden de yaşamak tatsız, sadece nefes almak gibi! “Yeni” Andrew bunları fark ediyor. Peki, neyi seçiyor? Onu da artık siz okuyarak göreceksiniz. “Eski” Andrew da gercekten yaşıyor mu hayatı ya da sevdiklerinin, sahip olduklarının farkında mıymış? Ya da siz farkında mısınız? Bugün neler sizinle ya da kimler? Bugün günlerden ne? Sonunda Andrew’un oğluna öğütlediği 97 maddeden en sevdiğimle yazıma son vereceğim: “Kafanda her günün adını Cumartesi’ye cevir. İşin adını da oyuna!”
Matt Haig’in son kitabı “İnsanlar”ı incelemek ve satın almak isterseniz, eseri Kişisel Gelişim Koleksiyonumuzda bulabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Hayatınızda şükretmeniz gereken şeylerin farkında mısınız?