Son zamanlarda dost sohbetlerinde şu cümleyi sıkça kurduğumu fark ettim: “Ben bu hayatta insan olmayı öğreniyorum.”
Kişisel gelişim anlamında her şaşırdığım bilgi, kendimde keşfettiğim enteresan tepkiler, marazlar; her şey beni bu cümleye götürüyordu. Dün gece bir anda şöyle oldum: “İyi de belki de insan olmayı öğrenmek diye bir şey yoktur?”
Yani benim “Öğreniyorum” dediğim aslında belirli, genel geçer kabul edilen insan sınırlarına adım atmak ve yaklaşmak olmuyor muydu? Eee ama insan olmanın da tek bir çizgisi yoktu?
İnsan olmayı öğrenmek, ruhun, insan bedeninin içindeki deneyimlerin içinden geçmek, onları gözlemlemek, hayatın içinde rahatça var olmak için insana dair özellikleri kullanmak değil miydi aslında? Ve tüm bunların da tek bir çizgisi yoktu. Her insanın kendine has, kendi çizdiği şekildeydi çizgisi. Bir çizginin var olduğunu sanmak ve ona girmeye çalışmak, işin aslı, acemiceydi.
Yani, “Böyle olursam insan olmayı öğrenmiş olacağım, şöyle olursam insan olmaya bir adım daha yaklaşacağım” demek, insan olmayı öğrenmekten ziyade kendini senden önce belirlenmiş kalıpların içine sokmak olmuyor muydu? Zaten öyle bir an, hal de hiç var olmuyordu. O anı beklemek sanki, koşu bandında koşan farenin yolun sonunu beklemesinden ne kadar farklıydı?
Belli kalıplarda olunca insan olmayı öğrenmiş olmuyordun da, sadece belli kalıplara girmeye çalışmış oluyordun. Son zamanlarda nasıl da gözümden kaçmış bu durum… Biliyordum, unutmuşum. Şimdi yeniden hatırlıyorum. Belki bir süre sonra tekrar unutur, daha sonraki adımda ise yeniden keşfederim. Tam da insan olmanın en has özelliklerinden biri değil mi bu? Unut, hatırla, unut, hatırla…
Her an, her deneyim, her anı anlamak, algılamak zaten insan olmaya dair değil miydi? Bu öğrenilecek bir şey değil, sadece yaşanacak bir şeydi. İyi-kötü ya da böyle olunca insan-böyle olunca insan değil demek sınıflandırmaktan öte değildi. İnsan olmak sıfatların ötesiydi. İnsan olmak, nefes aldığın her an ve her haldi.
Aslında insan olmak sadece uzakta bir gözün daha varmış ve kendini o gözden izliyormuşsun gibi, yani sessiz tanığından izlemek, herhangi bir kalıba kendini sokmadan kendine meraklı gözlerle, yargısız ve şefkatli bir yerden tanıklık etmekti. Son zamanlarda anlarımın içine rahatça yerleşemiyorum, kendimi rahatça bırakamıyorum. Hatta bazen bütün günümü “Eyvah bugünümü boş geçiriyorum, kayda değer bir şey yapmıyorum” endişesiyle geçiriyorum. Bir bakıyorum endişelenmekten zaten o günü yaşamaya zaman kalmamış. Ben sanıyordum ki, o endişeyle geçen günlerimde insan olmayı deneyimleyemedim, çünkü öylece durdum. Ah hayır… İşin aslı insan olmanın en endişeli tarafını, endişe hayatın orta yerine konursa hayatımın nasıl şekil alabileceğini gözlemleyen tarafını yaşamıştım.
Her şey, her an insana dairdi.
İnsan olmayı öğrenmek yok, salt insan olmayı yaşamak vardı.
Bir de kendime son bir not: Hayatta illa her şeyi öğreniyor olman gerekmiyor Gamze. Kendini sadece hayata bırak ve yaşa. Lütfen.
O zaman nice yaşanacak olan insan anlarına…
Farkındalıkla ve sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Monotonluğa farklı bir açıdan bakın: Her şey tekrar eder ama hiçbir şey aynı değildir