X

İnsan olmak ne demektir: Farklı felsefi akımların insan tanımı

“İnsan hem yapan, hem bozan, hem seven, hem kıran bir varlıktır.”
Engin Geçtan- İnsan Olmak

Bir ‘insan’, psikolojik gelişim standardı, akıcı ve tutarlı konuşma gücü, oturma, ayakta durma, bir şeyler yapma veya bir şeylere neden olma özellikleriyle ortaya çıkan Homo sapiens türünün bir üyesini ifade eder. İnsanlar, tüm istek ve arzularını yerine getirmek ve yeni bir dünya yaratmak için doğa üzerinde hareket edebilirler. İnsan eyleminin doğa yasalarını değiştirme gücü vardır. Herhangi bir soyut varlığı, niteliği veya kavramı var etme konusunda neredeyse sihirli yetenekleri olduğunu bile söyleyebiliriz. Yaşamın var olduğu bu gezegeni ve hatta evreni hem cennete hem de cehenneme dönüştürebilme potansiyeline sahiptir. Böylesi bir kapasite altında, insanlık adına keşfedilen ve sürekli dönüştürülen bir dünyada insanın yeri ve varış noktası felsefi soruların kalbinde yer alır.

İnsan olmak ne demektir?

Bu soru, ahlaki bir ikilem veya varoluşsal bir kriz karşısındaki yerimizi anlamlandırmaya çalışırken ortaya çıkma eğilimindedir. Dahası, bu soruyu sorduğumuz anda onu genellikle daha fazla soru da izler: Biz neyiz, kimiz? Bizi yaptığımız şeyleri yapmaya iten nedir? Bizi hem aynı hem de benzersiz yapan şey nedir?

Cevaplar asla basit değildir. Bu sözde modernite ve entelektüel özgürlükler çağında bile, somut yanıtlara sahip olamayabiliriz. Üretilmiş olan cevaplar da her zaman çeşit çeşittir ve kesinlikten uzaktır.

Dünyada hiçbir şey bir insandan daha karmaşık veya daha kafa karıştırıcı değildir. Birçok bilim insanı bu konuyu irdeler, ancak her biri bunu kendi özel uzmanlık sahasından yapar. Filozoflar da insanlığı diğer tüm bilimlerin çıkarımlarına dayanarak araştırır ve insanlığı birleştiren temel bilgiyi arar.

Hızlı bir tarihsel yolculuk yaparsak ilk durak olarak Hegel’in zihnine uğrayabiliriz. Hegel’e göre birey öznel değil, nesnel amaçları gerçekleştirir; insan sadece insan ırkının değil tüm evrenin birliğinin bir parçasıdır çünkü hem evrenin hem de insanın özü ruhtur. İnsanın özü, hem ruhsal alanı, hem zihnin alanını, hem de onun bedensel örgütlenmesini kapsar, ancak bunlarla sınırlı değildir. İnsan, toplumsal bütünün bir parçası olarak kendisinin farkına varır. Bir insanın başkaları için yaşadığı sürece hayatta olduğunun söylenmesi boş bir çıkarsama değildir. İnsanlar, tarihin önceki tüm gelişmelerine göre şekillenen biçimlerde hareket ederler. İnsan faaliyetinin biçimleri nesnel olarak tüm maddi kültürde, emek uygulamalarında, dilde, kavramlarda, sosyal norm sistemlerinde somutlaşır. İnsan biyososyal bir varlıktır ve dünyadaki tüm canlı organizmaların, emeğin, sosyal yaşam biçimlerinin, iletişimin ve bilincin en yüksek gelişimini temsil eder.

Eski felsefede insan, tinselleştirilmiş bir organizma olarak anlaşılan evrenin bir yansıması ve sembolü olarak “küçük bir dünya” niteliğinde düşünülmüştür. Bir insanın kendi içinde evrenin tüm temel unsurlarına sahip olduğu varsayılmıştır. Hintli filozoflar tarafından geliştirilen ruhların göçü teorisinde, canlı varlıklar (bitkiler, hayvanlar, insan ve tanrılar) arasındaki sınır oldukça hareketlidir. İnsan, kendi karma yasasıyla ya da bazılarının “kader” dediği şeyle, ampirik varoluşun zincirlerinden kurtulmaya çalışır. Eski Yunanlılar da (Aristoteles) insanı, “akıl yürüten ruh” ile donatılmış sosyal bir varlık olarak anlamlandırmıştır.

Rönesans Çağı’na hızlı bir göz attığımızda bu çağın bakış açısının tamamen insan özerkliği fikrinden, insanın sınırsız yaratıcı yeteneklerinden esinlendiğini anlayabiliriz. Descartes, “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) ilkesi üzerinde çalışmıştır. Akıl, insanın kendine has özelliği olarak görülmüş, ruh ve beden dualistik olarak anlaşılmıştır. Beden, hayvanlardakine benzer bir makine olarak kabul edilirken, ruh bilinçle özdeşleştirilmiştir.

Kant, insanı iki farklı dünyaya, doğal zorunluluk dünyası ile ahlaki özgürlük dünyasına ait bir varlık olarak iki katmanlı bir anlayış ile yorumlamış ve buradan yola çıkarak antropolojiyi “fizyolojik” ve “pragmatik” yönlere ayırmıştır. Kant’a göre ilkinde, doğanın insanı ne hale getirdiği incelenmeli, ikincisinde ise özgürce hareket eden bir varlık olarak insanın ne yaptığı, yapabileceği veya yapması gerektiği ile ilgilenilmelidir. Kant, insanlar olarak kararlı ve bilgi sahibi olduğumuza ve bu konuda herhangi bir kimseye, hatta dine veya ilahi bir müdahaleye bile bağımlı olmadan eylemde bulunma yeteneğine sahip olduğumuza inanmıştır. Ona göre insanın bilgi algısı, “zihin dışındaki fiziksel nesne ve olayların neden olduğu duyusal durumlar ve zihnin bu verileri kavramlar altında düzenleme etkinliğidir…” Bu nedenle Kant, dünyayla algımıza dayalı olarak etkileşime girdiğimize inanır. Mantığımızdan dolayı insanızdır. Diğer türler gibi biz de bir şeyler yaparız, hareket ederiz. Ama onlardan farklı olarak, eylemlerimiz için sebepler ortaya koyarız. Ve Kant’a göre, esasen insan olmanın anlamı da budur.

Klasik Alman felsefesi için belirleyici faktör, bir kültür dünyası yaratan, bir akıl aracılığıyla manevi anlamda aktif bir varlık olarak insan kavramıdır. Nietzsche’nın algısına göre ise farklı bir alan yaratılır. Ona göre insan, akıl tarafından değil, yaşamsal güçlerin ve çekiciliklerin oyunuyla belirlenir. Nietzsche için farkındalığımız insanlığa anlam verir. Onun psikolojik gözlemler dediği şey yani olayları analitik bir perspektiften görme yeteneğine sahip olmanın adı ‘insan’dır. Bu şekilde, biz insanlar, varlığımızın anlatısını kontrol edebiliriz.

Kierkegaard, bireyin bir seçim yaparak kendini doğurduğuna dikkat çekmiştir. İnsanın bilinçli bir kişilik, yani ruhsal bir varlık haline geldiği irade eylemine öncelik verir. Buna ‘kendini belirleyen bir varlık’ yakıştırması yapar.

Kişiselcilik ve varoluşçulukta kişilik sorunu merkezde durur. Bir insan herhangi bir öze (biyolojik, psikolojik, sosyal veya manevi) indirgenemez. Varoluşçuluk ve kişiselcilik, (doğal ve toplumsal bütünün bir parçası olan) bireysellik kavramını, kendi kaderini tayin etme ve bir ‘varoluş olarak kişilik’ kavramıyla karşılaştırır.

Marksist insan anlayışının hareket noktasına değinecek olursak bu bakış açısında insan, emek faaliyetinin ürünü ve öznesidir.

“… İnsanın özü, her bir bireyin doğasında var olan bir soyutlama değildir. O gerçekte toplumsal ilişkilerin bütünüdür.”*

Marx, insan doğasının büyük ölçüde tarihimiz tarafından şekillendirildiğine inanmıştır. İnsanlığın ilerlemesinin, özellikle emek konusunda, kapitalizm tarafından engellendiğini de öne sürmüştür. Ona göre fikirlerimizi nesnelleştirip ihtiyaçlarımızı karşıladığımız sürece emek, insan doğamızı ifade edecek ve onu değiştirecektir.

Tüm düşünürlerin verdikleri cevapları hem bilerek hem de onların gölgesinde kalmayarak, bu hayati soruyu sormaya devam etmemiz gerekiyor. Dışımızda ve içimizde süregiden gürültünün bizi düşünmekten alıkoymasına izin vermemeliyiz.

  • Biz neden varız?
  • Bütün bunlar ne anlama geliyor?
  • Bu harika varoluşa ne getirebiliriz?

Kendi sonuçlarımıza varmak için filozof olmamıza gerek yok. Bilgi bombardımanlarıyla yaşadığımız bu çağda elbette artık insan olmanın sadece düşünebilen, değiştirebilen zeki bir varlık nitelendirmeleriyle kavranamayacağı açıktır. Kişisel olarak, insan olmanın içeriğini, bireyin kendi özünü tanıması, ezberletilmiş kavramlarla ve alışkanlıklarla yaşadığını fark etmesi ve kalıpları yıkma cesaretini gösterebilmesi şeklinde dolduruyorum.

İnsan olmak, sürekli ‘ben’ maskesinin altına sığınmadan ‘biz’ diyebilmekle ve birbirimize ( tüm canlı türlerine) görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu anladığımızda erişebileceğimiz bir mertebedir. Ve aslında bunlardan da önemli olan nokta, insan olarak bizlerin ne kadar kendi türümüze üstünlük tanıdığımızı fark edebilmemizdir. İnsan derken artık homo sapiens türünü algılamıyoruz. İnsan dediğimiz varlık artık kurgulanmış bir kavramlar kümesini ifade ediyor. Kurgulandığı için de hep taraflaşmayla içi dolduruluyor. Bizler bu dünyada bir şeylerin anlamını ancak o şeylerin zıttı sandığımız diğer şeylerle anlayabiliyoruz. İnsanlığı hayvanlıktan ayrı olmak şeklinde tanımlıyoruz. Ve taraf tuttuğumuzda zıt olan şeyi, örneğin ‘hayvanlığı’ tiksindirici ilan ediyoruz. Her ne kadar dualitenin önüne geçmek mümkün olmasa da bu taraflaşmış bakış açısından yola çıkarak ‘insan olma’nın tanımını yapmak gezegenimize sadece yıkım getiriyor. Sadece canlı türleriyle kalmıyor, kendi türümüz içinde de insan olmanın tanımını ayrıştırarak yapıyoruz. Her zaman ‘insanlık’ değil tüm canlı türlerinin kazanan olabildiği bir dünya hayalini kurmak zorundayız. Diğer her şey gibi insan olmayı da yeniden tanımlamalıyız…

Kaynaklar

A. Spirkin- What Is a Human Being?
Genefe Navilon- What does it mean to be human?
Karl Marx, Theses on Feuerbach in: K. Marx and F. Engels, Collected Works, Vol. 5, Progress Publishers, Moscow, 1976, p. 4
Melike Dirikoç- Hayvan doğmak, insan olmak
Engin Geçtan- İnsan Olmak

İlginizi çekebilir: Post-truth, gerçeklik, politika üçgeninde: Gerçeğinizi nasıl alırdınız?

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale