Bu yazı başlığımızdan da anlaşılabileceği üzere oldukça zorlu bir yazı olacak… Bir dönem hayatımın henüz daha 30 yaşıma bile girmemişken, ve kendimi tamamıla yalanlar üzerine kurulmuş bir hayatın içinde buluverdiğimde yaklaşık olarak bıkmak usanmak bilmeden 3 yıl boyunca kendime sorduğum soru “insan ne ile yaşar”?
Gelin şimdi biraz sizlerle birlikte hayatlarımızın, yaşam amaçlarımızın belki kaderlerimizin biraz daha derinlerine inelim. Gerçekten kendimize soralım, biz ne ile yaşarız? Ben neden bu kadar uzun sorgulamıştım bu cümleyi neden bu soruyu sormuştum da diğer sorulardan öylece geçivermiştim? İşte bunun da oldukça açık bir cevabı var içimden öte…
Hayatın bana haksızlık yaptığını düşünmekteydim o zamanlar. Çok sevdiğim bir adamın ihanetine uğramıştım. Sarsılmıştım, yıkılmıştım, hayatla baş başa kalmıştım, yapayalnız, ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmeden… Ama en çok da “sevgi” kavramını sorgular hale gelmiştim. Eğer sevgi var ise bir insan sevdiği insanı üzebilir mi veya eğer bir arkadaşlığınız var ise bir insan yaklaşık 10 yılını neredeyse her gününü birlikte geçirdiği ve en önemlisi arkadaşı olan bir kişiye yalan söyleyebilir mi? Soruların ardı arkası kesilmiyordu tabi ki… Ve işte sonuçta tüm sorular bizi aynı ana “temel” soruya getiriyordu; insan ne ile yaşar? Cevabımız çok daha derinlerden gelebilir, sevgi ile diyebiliriz, gurur ile diyebiliriz, aşk ile diyebiliriz veya korku ile, endişe ile veya sadece öylesine yaşar da diyebiliriz…
Ama ben bu yazımda işte bu soruyu tam unutmuşken sevgili Mahmut’un bana önerdiği bir kitap ile (ki yine hayatımın ilginç bir zamanında elime geçmiş bugüne kadar kapağını açmak kısmet olmamış ve şimdi yine değişik bir zamanda okumak üzere yanıma aldığım) bu soru karşıma çıkıverdi… Hem de güzel mi güzel bir Tolstoy hikayesi içerisinde. Kitabımız “Kadının Ruh Hali” bakın insan ne ile yaşarı Tolstoy bize nasıl muhteşem şekilde anlatmış…
“…Fakat bilmem gerekenler bitmemişti: “İnsanın ne ile yaşadığı”. Tanrı, son dersi de esinleyinceye kadar beklemeyi sürdürdüm. Altıncı yıl, kadınla ikiz çocuklar geri geldiler; kızları hemen tanıdım ve hayatta kalmayı nasıl başardıklarını öğrendim.
Neler yaşadıklarını öğrenince, düşündüm: Anneleri, çocukların hatırına bana yalvarmış, bu çocukların kendi başlarına yaşamayacaklarını söyleyince, inanmıştım; fakat onlarla yabancı biri ilgilenmiş, besleyip büyütmüştü. Kadının onları öz çocuğu gibi sevdiğini görünce gözyaşı döktüm; kadında can bağışlayan Tanrı’nın varlığını sezdim; insanları yaşatan şeyi, öğrenmem gereken son şeyi de öğrendim. Tanrı, benim bağışlayıp, son dersi de esinlemişti; üçüncü kez gülümsedim. Melek sözlerine son verince üstündeki elbiseler yok oldu ve insanın gözünün dayanamayacağı kadar güçlü bir ışıkla kaplandı. Sesi o kadar yükseldi ki göklerden geliyor gibiydi. Melek:
-Anneye, çocuklarının neye ihtiyaçları olduğunun bilgisi bağışlanmadı. Varlıklı bey de gereksiniminin ne olduğunu bilmiyordu… O günahsız yavrular sağ kaldıysa, annelerinin isteği sonucu değil, onları hiç tanımamasına rağmen, merhamet edip, sevgi besleyen bir kadın var diyeydi; insanların tümü kendilerini nasıl rahat ettireceklerini düşünerek değil, insanlara verdikleri sevgiyle varolurlar.
… Biliyorum ki, insanlar sadece kendilerini düşünerek var oluyorlar gibi görünseler de; aslında onlara hayat veren tek şey sevgidir. Seven Tanrı’ya, Tanrı sevene yaklaşır. Sevgiyi var eden sadece O’dur çünkü.”
İşte hikayemiz böyle güzel bir sonla bitiyor, Tolstoy’un kaleminden Kadının Ruh Hali adlı eserinin ilk ve beni çok etkileyen hikayesi “İnsan Ne ile Yaşar?” Melek Michael’in dünyaya düşmesi ve Tanrı’nın kendisine esinlediği olaylar ile 3 sorunun cevabını bulmasının bir kısmını burada bu yazımı okuyan sizlerler paylaştım.
Sorumuza aldığımız yanıt sevginin her şeyin ana kaynağı olduğu, her akışın, her duygunun, her bilmediğimiz ve henüz göremediğimiz gerçeğin yine sadece ve sadece sevgiden doğduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor…
Kendinize sormanızı dilerim, hayatınızda sevgi hangi noktaları doldurmakta, gerektiği kadar can-ım dediklerinize sevgi verebilmekte misiniz, kendinizi düşünmekten öte sizi Tanrı’ya, Tanrı’yı size yaklaştıran bu güzel duyguyu hayatınızın her saniyesinde hissedebilmekte misiniz? İnsan neyle yaşar dediğimiz noktada sizin cevabınız da sevgi gerçeğine mi açılmaktadır?
Evet, hepimiz yaşadık, zamanı geldi kaybettik, zamanı geldi hiç ummadığımız bir yerde buluverdik, hiç beklemediğimiz bir noktada bir bardak muhteşem çay sohbeti oldu bizim için belki sıcacık bir kahvenin kokusunda toplanmak kadar basit ve sade oldu… Ama benim de “insan ne ile yaşar” sorusuna cevabım “insan sevmek” gerçeği, sevebilmek gücü, karşılık beklemeden sevmeyi bilmenin ve bunu kavrayabilmenin büyüsüdür. Sevmek, öyle derin bir kavramdır ki, fiziksel olarak yansımalarını göremesek de manevi olarak, bir insanı çok daha büyük boyutlara götürebilen, gözle görülmeyeni gönülle görüleni öğreten ve evet itiraf ediyorum benim için kalp güzelliğinin bir yansıması olan, muhteşem bir öğretidir…
Çünkü sevmek biz insanoğluna verilmiş en ama en değerli yetenektir…