İngiltere’nin incisi Londra’da mutlaka görmeniz gereken 8 nokta
Merhabalar! Uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü üzerine eğilip de yazamadığım Londra yazımla karşınızdayım. Aslında burada yaşıyor olmamdan mütevellit şehre hakimiyetim de fazla. Bu sebeple tek bir yazıya sığdıramayacağımı fark edip yazımı şu şekilde ilerletmeye karar verdim; bu haftaki yazımda tarihi ve gelince mutlaka görmeniz gereken noktalardan ve genel olarak şehirden bahsedeceğim.
Gelecek haftalarda ise Londra’da çok bilinmeyen ama eğlenceli ve farklı yerlerden, sonrasında da Londra’da yer alan müzelerden bahsederek üç yazı dizisiyle özetlemeyi planlıyorum. Umarım sizler de eğer yolunuz düşerse severek yararlanırsınız. Haydi başlıyoruz!
Londra’da birazdan bahsedeceğim noktaları, gezerken eğer yürümeyi seviyorsanız herhangi bir ulaşım aracı kullanmadan yürüyerek de gezebilirsiniz ama çok yorucu olacağını baştan söylemek isterim. Eğer günlük ‘travelcard’ alırsanız çok rahatlıkla ve sınırsız kullanma hakkıyla rahatlıkla gezebilirsiniz. Londra’da metro (tube) ile ulaşım diğer Avrupa şehirlerinden biraz daha pahalı ama yine de her noktaya metro olmasından kaynaklı verdiğiniz paraya değecektir.
1. London Eye
Thames Nehri kenarında yer alan bu büyük dönme dolap aslında dünyanın en büyük 3. gözlem tekerliği. En yüksek noktası 135 metredir. Eğer şehri gezmeye başlamadan önce bununla bir tur atarsanız Londra’yı yukarıdan da görme şansınız olur. Ücretleri biraz yüksek ama toplamda 2 aktivite aldığınızda daha ucuza gelecektir. Bilet satış noktalarında aktivitelerle ilgili sizi yönlendireceklerdir.
2. Big Ben & Westminster Sarayı
Bu tarihi noktayı anlatmaya başlamadan önce belirtmek isterim ki ne yazık ki yakın zamanda Londra’yı ziyaret edecekler varsa aranızda Big Ben’i bu şekilde göremeyeceksiniz. Sebebi ise şu an tadilatta olması ve bu tadilatın 2 yıl sürecek olması ama Westminster Sarayı kısmında herhangi bir tadilat olmadığı için rahatlıkla gezebilir ve fotoğraflayabilirsiniz.
Big Ben her ne kadar bu kulenin adı olarak biliniyor olsa da aslında yalnızca kulenin üzerindeki saat kısmının adı ama günümüzde yaygın bir şekilde kule için kullanılmakta. Aslında kulenin ismi Elisabeth Tower. Westminster Sarayı’nın temelleri ilk olarak 1016’da atılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Fakat bu süreçte iki büyük yangın geçirdiği için büyük tadilat aşamalarından geçmiştir. Şu an bu saray parlamento binası olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bu sarayın hemen karşısında da küçük bir park yer almakta ve parkın içerisinde İngiltere için önem arz eden 10 kadar kişinin de heykelleri bulunmaktadır.
3. Tower Bridge
Londra içerisinden nehir geçmesi sebebiyle birçok köprüsü olan bir şehir. Her ne kadar birçok köprüye sahip olsa da 1800’lerin sonuna doğru alınan bir kararla, bir köprü daha yapılmaya karar verilmiş fakat bu defa şehrin o tarihi dokusuna da uygun ve biraz da gösterişli bir köprü istenmiş. Bu sebeple de kurulan bir komisyonla hazırlanan taslaklar incelenip ve en son şu anki halini verecek olan çizim kabul edilerek toplamda sekiz yıllık bir çalışmayla son halini alacak olan bu köprü inşa edilmiştir.
Köprü gerçekten de bir görsel şölen! Masallardan çıkmış gibi bir izlenime sahip. Aşağıdaki VLOG linkine tıklayarak köprüyü detaylı bir şekilde inceleyebilirsiniz.
4. Shakespeare’s Globe
Evet şimdi tiyatro sevenler biraz daha yaklaşsın, çünkü sizi Shekaspeare’in mabedine götüreceğim. Burası daha önce çok büyük bir yangın geçirdiği için aslına uygun olarak inşa edilmiş ikinci bir suret. Yangının sebebine gelince, o dönem yaşayan aşırı dinciler tiyatronun yaşamasını istemedikleri için önce engellemeye sonra da yakmaya kalkmışlar. Ama işte sanat her zaman olduğu gibi galip gelmiş.
Bu tiyatroda herkesin izleyebilmesi için çok güzel bir sistem var. Eğer yüksek ücret veremeyecek durumdaysanız, yine de sanattan mahrum kalmamak adına 5 pound vererek oyunu sahnenin hemen önünde ayakta izleyebilirsiniz. İnanın öyle izlemenin büyüsü bambaşka, izlemiş biri olarak söyleyebilirim.
5. Hyde Park
Londra her ne kadar tarihi eserleri ve yapılarıyla ünlü olan bir şehir olsa da, parkları da en az tarihi eserler kadar bilinmektedir. Bu parklardan en çok bilineni ise Hyde Park. Park hem şehrin ortasında olup ulaşım kolaylığı açısından hem de içerisinde yer alan gölet ya da havuz vb. eserler olmasından dolayı çok ziyaret edilmektedir.
Parkta en çok dikkatimi çeken noktaysa şu oldu. Park çevresinde yer alan yürüyüş yolu, araba yolu ve bisiklet yoluna ek olarak bir de atlar için yol bulunmakta. Sebebiyse atların burada hala belirli amaçlar için kullanılan bir ulaşım şekli olması. Park ziyaretinizde de görebileceğiniz gibi burası spor yapan, hayvanlarını gezdiren ve kitap okuyan insanlarıyla şehrin içinde yaşayan bir nokta.
6. Buckingham Sarayı
1700’lerin başında inşa edilen bu saray Kraliçe Victoria’nın tahta geçmesiyle birlikte kraliyet sarayı olarak kullanılmaya başlanmış. Kraliçe Victoria’nın İngiliz halkı için çok önemli bir yeri olduğundan, adı hala birçok mimari eserde yaşamaktadır.
Sarayın içerisini de belirli zaman aralıklarında gezmenize imkan verilmektedir, giriş ücreti 35 pound. Saray zaten çok büyük bir arazi üzerine kurulu olduğundan etrafını gezmeniz, fotoğraf çekilmeniz biraz zamanınızı alacaktır. Özellikle de hafta sonu gezecekseniz kalabalıktan dolayı fotoğraf çekmek için oldukça enerji harcamanız gerekebilir.
7. Oxford Street
Dünyanın en ünlü markalarının yer aldığı, her zaman kalabalık, her zaman ışıl ışıl olan cadde Oxford. “Londra’ya gelip de alışveriş yapmadan olmaz” diyorsanız mutlaka uğramanız gereken bir nokta. Alışverişin dışında onlarca yıldır yaşayan o ihtişamlı binaları ve özellikle de gece ışıklandırılmış halini görmeniz için de iyi bir nokta olacaktır Oxford Caddesi. Ayrıca cadde üzerine birçok kafe yer aldığı için soluklanmanız için de iyi olacaktır. Hatta gezerken tanıdık bir simitçi bile görmeniz mümkün.
8. Piccadily Circus
Şehrin en önemli meydanlarından biri olan Piccadily Circus. Burada birçok sokak sanatçısı ve çalgıcısı görebilirsiniz, zaten onlar bu meydanı renklendiren en önemli etkenlerden biri. Onun dışında herkesin iyi bir açı yakalamak ve fotoğraf çekilmek için uğraştığı Eros Heykeli var ki niye hala etrafını suyla çevirip para atarak ‘dilek dileme’ noktası yapmadıklarını hala anlamış değilim. Burası özellikle gençlerin toplanıp sohbet muhabbet ettiği de bir nokta halini almış zaman içerisinde.
Yeme & içme
Londra birçok noktasıyla gerek tarih gerekse de eğlence açısından sizi doyuracak bir şehir. Doyurmak demişken yeme içme kısmından da kısaca bahsetmek isterim. Yeme kültürlerine dair çok az bir yiyecek çeşitliliği var, en çok bilinen fish&chips yani kızartılmış balık ve patates kızartması; bu ikiliyi hemen hemen her yerde görebilirsiniz.
İçme kısmına gelecek olursak bu konuda oldukça iddialılar, özellikle de bira kültürü açısından. Büyük üreticiler ve yerli üreticilerle birlikte çok fazla biraz çeşitliliği olan bir ülke, eğer bira seven biriyseniz burada envai çeşit biradan tadabilirsiniz.
Ulaşım kolaylığı, insanların yardımseverliği, hemen hemen her noktada bulunan haritalarıyla çok kolay bir seyahat noktası olan Londra’nın tek kötü yanı pahalı olması.
Yola çıkacak olanlara şimdiden iyi yolculuklar. Yollarda karşılaşmak dileğiyle.
Bu yazımdaki yerleri için bir de bir video hazırladım, eğer izlemek isterseniz aşağıda bulabilirsiniz:
İlginizi çekebilir: Dünyanın en çok gezen insanlarından Jorge Sanchez’in ilham veren hikayesi