Hatırlar mısın canım okur, nasıl bir hevesle başlamıştım adalarla ilgili bir projeye! (bkz. Proje İstanbul: Bir Adalar gezisi girizgahı) Ne de güzel planlar yapmıştım oysa ki. Kalacağım yere kadar her şeyi planlamış, sırt çantamı dahi hazırlamıştım. Yürümekten tabanında kendi gözenek teknolojisini geliştirerek adeta evrilen 14 yaşındaki ayakkabıma, “Haydi emektar, bunu da yapabilirsin!” diye gazı vermiş; aynı enerji kaynağıyla yola koyulmanın tatlı niyetine yatmıştım. Ama olmadı. Çünkü beklemediğim bir anda başka bir adadan gelen çekici bir teklif, güzide memleketimin adalarına bir süreliğine yüz çevirmeme neden oldu.
Evet, artık Londra’dayım. Öngöremediğim bir süre boyunca bu kara parçasında yaşama niyetindeyim. Daha önceleri 2 kere turist olarak ziyaret ettiğim ve “Bir gün mutlaka burada yaşayacağım.” diye yemin verdiğim üç şehirden biri olan Londra’ya tik atıyorum. Ekmek-mushaf tarafından çarpılarak yamulmayacak olmanın rahatlığıyla, bu güzel şehre vakıf olmanızı sağlamak için klavyemden geleni yapacağım. Aslında önce turist şeylerinden bahsetmem gerekirdi; ama cins bir kişilik olduğum için bunu sonra yapacağım. Turist şeysi dediklerim, ne bileyim, Big Ben’dir, London Eye’dır yani böyle burayı ziyaret edip geri döndüğünüzde arkadaşlarınıza anlatabileceğiniz ve haddizatında her turistin yaptığı şeyler işte. Zaten artık bu memlekette bir gurbetçi olduğum için bu seri diğerlerinden biraz uzun sürecek, o sebeple rahat ol canım okur. Seri biterken buralarda muhtarlığa adaylığını koyabilecek kadar çok şey biliyor olacaksın.
Öncelikle kapak kızımızın omuzlarında sizlerin – özellikle hemcinslerimin – ilgisini çekmekten çok daha tatlı bir misyon yüklü; kendisi Notting Hill karnavalında eğlenen nice hanım abladan sadece bir tanesi. (Kendisi maalesef benim kameramdan bir kare değil, siteden araktır lakin ilerleyen görsellerde de göreceğiniz üzere türevleri filhakika vardırlar ve çok bir sempatiktirler.)
Öncelikle bu karnaval ile ilgili genel bir bilgi verip kabasını alalım. Bu sene 50.’si düzenlenen bu karnaval aynı zamanda Avrupa’nın en büyük sokak festivalidir. Ayrıca bir arkadaşımın önemini ısrarla belirttiği üzere ‘herkes’ içindir. Bu yüzden de zaten rengarenktir. O kadar renkli, o kadar şenliklidir ki baş döndürür. Öyle filmi gibi (bkz. Notting Hill) tırişka, bayık romantizm yoktur sokakta. Baya bildiğin dibine kadar eğlence vardır ve bir kere daha ispat olunmuştur ki eğlence bulaşıcıdır!
Biraz da ulaşımdan bahsedelim ve sonra karnavala girişimizi yapalım. Hareket noktanıza göre değişkenlik gösterse de genellikle bölgeye en hızlı ulaşım metro ile sağlanıyor. Gelgelelim, bir kere ayak bastığınızda akşam saatlerine kadar metro ile geri dönemiyorsunuz; zira aşırı kalabalıktan dolayı trafikte sıkıntı olmasın diye Notting Hill durağını sadece çıkış olarak çalıştırıyorlar. (Keza buraya yakın bazı duraklarda da durum bu şekilde cereyan ediyor muhterem!) Normalde aktarma yapabileceğiniz diğer metro hatları da burayı es geçiyorlar. “Ben bu karnavalı göreceğim arkadaş!” diye ahdettiysen şayet, bugüne kadar metrobüslerde yaptığın bütün o anaerobik idmanların (bkz. Oksijensiz Solunum) meyvelerini işte burada toplayacaksın canım okur!
Bu festivali kelimelerden çok görseller anlatacaktır, çünkü üzerinde sıkça durduğum üzere burası herkes için ve dolayısıyla herkes burada.
Kalabalıklar, kalabalıklar
Öyle bildiğin, yürürken tık diye duruveriyorsun. İnsan dediğinin trafiği var ama gel gör ki bir stop lambası yok. Sağıma-soluma ‘Wuhu’ naraları ile eşlik edeyim derken kaç kare boynumda asılı duran kameram böğrüme saplandı, anlatamam. (Önümdeki arkadaşın neresine saplandığını hayal gücüne bırakıyorum canım okur.) Yine de herkes bu duruma alışık olduğu için, “Hehe, it’s alright: Dert etme bilader, olur öyle,” biçiminde geçiştiriliyor bu tarz kazalar.
Bu arada yeri gelmişken belli başlı ihtiyaçlara da değinmek isterim:
Yemek
Aç kalmanız pek olası değil. Envai çeşit yemek var. Zaten sokak, Zeytinburnu sahilde bir Pazar sabahı gibi kokuyor; kaldırımlarda mangalcıların pişirdikleri et kokuları altında oburluğa her daim bir davet, bir çağrı. Ha, günün sonunda kıytırık bir sandviçe 5 pound veriyorsun ama artık ona da yapacak bir şey yok.
Tuvalet (ya da ‘Biz Nereye Yapacağız’ sorunsalı)
Tekerleği yeniden icat etmeye lüzum yok. Festival insanının aşina olduğu seyyar tuvaletler kilit noktalara yerleştirilmiş. Ayrıca o sokakta ikamet eden insanlarda cüzi bir miktar karşılığı evlerinin tuvaletini ziyaretçilerin kullanımına açıyorlar. (Gördüğünüz üzere her durumdan istifade edebilen tek minik çakallar bizler değiliz.) Yine hemcinslerimden bir kısmının bazı çıkmaz sokakların duvarlarına çöğdürdüklerini de görmedim değil. Ayrıca bazı sokaklarda pub’lar mevcut. Güvenlikten sıyrılabilir ya da kendisini oranın müşterisi olduğunuza ikna edebilirseniz, yine buralardaki tuvaletleri de kullanabilirsiniz. Zaten bıcı bıcı bir hanım kız iseniz, her zamanki şirinliğinizi kullanarak güvenlikten kurtulabilirsiniz.
İnsanlar, insanlar
Yaklaşık 2 milyona yakın insan evladı katılıyor bu karnavala. Geçit töreninde de bir sürü değişik kıyafet görüyorsunuz. (Hepsinin elde yapıldığı söyleniyor.) Rio karnavalında gördüklerinize çok benzer görüntüler bunlar tabi. Bir de çok şokolat bir gelenek var. (Aciz bir kelime oyunu çabası değil; gerçekten öyle.) Karnaval esnasında sizi A veya B sebebinden dolayı hedef bellemiş zibidiler, bir avuç çikolatayı münasip gördükleri yerlerinize aşk edebilirler. O yüzden de yanınızdan eli-yüzü ve bilimum uzvu kahvenin en bitterine belenmiş bir sürü kurban geçer-durur. O saatten sonra da zaten rahvan gitsin deyip eğlencenin en çok tadını çıkaranlarda yine kendileridir.
İşte o ‘tatlı’ insanların peşi sıra geldikleri küçük bir görüntü:
Kamyonlar, kamyonlar:
Efendim, otomotiv sektöründe çalışan bir insan olmama rağmen bu lenduhalara ne isim konulması gerektiğini bir türlü kestiremedim. Her biri birbirinden özgün bu araçlara kâh karnaval kamyonu kâh kop-kop minibüsü demek geldi içimden. Sanırım ilki doğru ama kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum.
Ve sona geldiğimizde bu kamyonların ardına takılmanın ne kadar keyifli olduğunu gösteren bir videoyu paylaşmayı borç bilir, içtenlikle öperim canım okur:
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.