İnançlarınız içten mi yoksa temelsiz mi?

Motivasyon konuşmacılarından tutun da seminer verenlere kadar pek çok kişi bize inançlarımızın gerçekliğimizi şekillendirdiğini söyler. Ancak tüm inançlar eşit yaratılmamışlardır. Arabamızın sokakta park edili olduğundan tutun da suyun 100 derecede kaynadığına kadar pek çok inanç oldukça basittir ve doğru ila yanlış oldukları kolayca kanıtlanır. “Hayatın daha derin bir anlamı var” veya “herkes ikinci bir şansı hak eder” gibi inançlar ise o kadar basit değildir. Bu tür inançlar aynı şekilde işlemezler çünkü yanlışlanabilir değillerdir. Bunları kesinlikle onaylamak veya reddetmek için açık kanıtlar toplayamayız. Bu ayrım ilginç bir soruyu akla getirir: Bu yanlışlanamayan inançlar aslında temelsiz midirler?

Son dönemlerde iki farklı inanç türü olduğuna dair bir tartışma yürütülüyor; normal inançlar, yani istemsiz ve gerçekliği kolayca test edilebilenler ve temelsiz inanç olarak adlandırabileceğimiz gönüllü ve daha soyut olan inançlar. Bu temelsiz inançların zihnimizi temelsiz şeylerle doldurdukları belirtiliyor. Burada temelsiz kelimesinden kasıt, bu ifadelerin gerçeklik değerlerinden bağımsız olarak inanılmaları. Örneğin konuşanın gerçeği bilip yine de onu yanlış aktardığı yalan söylemenin aksine, temelsiz inançlarda bir şeyin doğru veya yanlış olduğu tamamen göz ardı edilir ve temel olarak doğruluğa değil, ifadenin yarattığı etkiye odaklanılır. Ancak bu konuyu tam kapsamlı tartışmadan önce bunların gerçekten mi temelsiz oldukları yoksa başka bir sürecin mi olduğunu dikkate almak gerekiyor.

Burada inançların yanlışlanabilirlikleri ile temelsiz inançların gerçekten temelsiz olup olmadıklarını keşfetmeye çalışacağız. Temelsiz dediğimiz inançların işlevlerine, kullanışlı olup olmadıklarına ve aradaki farkın kararlarımız ve dünya üzerindeki etkilerine göz atacağız.

Temelsiz inançlar: Samimiler mi?

Sahip olduğumuz temel inançlar dünyayı gördüğümüz gözlükleri oluştururlar ve bu nedenle bilgiyi işleme süreçlerimize, dünyayla etkileşime girme şeklimize etki ederler. Bu temel inançların büyük kısmı temelsiz inanç kategorisine sokulabilir. Örneğin birisinin temel inançları arasında “insanlar doğaları gereği iyidirler” yer alıyorsa, bu inanç başkalarına bakış açısını temelden etkiler. Burada o kişi aksi kanıtlanmadığı sürece bir insanın iyi olduğunu varsayar. Bu inanç güçlüyse, kişinin onunla uyumlu olan davranışlara eğilimi olur ve bu bazen onun kişisel bir bedel ödemesine bile sebep olabilir. Bu tip durumlarda bunun yanlışlanabilir olmasa bile içten bir inanç olduğu söylenebilir ve temelsiz inanç olarak adlandırmak doğru olmayabilir.

Ancak kişi bu inanca sahip olduğunu iddia edip de sadece işine geldiği sürece buna uygun davranıyorsa, fedakarlık yapması gerektiğinde bundan çekiniyorsa, bunun tamamen temelsiz bir inanç olduğu söylenebilir. Kişinin iddia ettiği inançları ile uyumsuz şekilde hareket etmesi yaygındır ve özellikle farklı bağlamlarda değerlerin ve zorlukların çatışmaları yaşandığında ortaya çıkar. Bu tür düzensizlikler bir örüntü haline geldiklerinde, yani inanç sadece uygun koşullarda sürdürüldüğünde, içten bir bağlılık olmaz ve bu da onu tamamen sahte ve temelsiz hale getirir.

Burada temel nokta, inancın gerçek bir inanç olarak tanımlanması için içten bir şekilde olması ve kişinin dünya ile etkileşimlerinde yol gösterici olup eylemleri şekillendirmesi gerekir. Davranışları ve karar verme süreçlerini böylesine etkileyen bir inanç, temel olarak gerçeklik endişesi olmadan yapılmış bir inanç argümanından farklıdır. Gerçek bir bağlılık olmaksızın ve davranışlara düzenli olarak etki etmeksizin inanılan bir inanç ise gerçeklikten yoksundur ve gerçek bir inanç olmadığı söylenebilir.

Bu ayrım bazı temelsiz inançların tamamen boş olmadıklarını gösterirken bazıları ise tamamen sahte ve boşturlar. İnancın samimiyeti ve gücü, onun bir rehber prensip mi yoksa boş bir ifade mi olduğunu ortaya koyar. Örneğin “herkes ikinci bir şansı hak eder” demek birisinin başkalarına karşı davranışlarını şekillendirebilir, affetme davranışlarını tetikleyebilir ve sosyal ortamlarda kararlarına etki edebilir. Eğer inanç bu davranışları gerçekten şekillendiriyorsa, sadece bir iddiadan öteye geçer, anlamlı bir inanç olur ve kişinin değerlerini, dünya görüşünü yansıtır.

Ancak düzenli olarak kişinin eylemlerine etki etmeyen inançlar, örneğin kişinin ikinci şansa inanıp da başkalarına bu şansı vermekten kaçınması, temelsiz bir inançtan öte geçmez. Bu durumda inanç araç olarak belli şartlarda kullanılıyordur ve bir rehber halini almaz. İnanç ve eylem arasındaki tutarlılık yoksunluğu gerçek inancı sahte inançlardan ayırır.

Sonuç olarak inançların temelsiz ve boş mu oldukları onlara verilen değerin tutarlılığı ve samimiyeti ile ölçülür. İnançlar dünyayla etkileşimimiz ve eylemlerimiz üzerinde hakiki bir etkiye sahiplerse gerçek inançlardır ve yanlışlanabilir olmamaları halinde bile bu geçerlidir. Ancak gerçek bir bağlılığa sahip olmayan inançlar, yani davranışlara yansımayan inançlar doğaları gereği boşturlar. Burada temel zorluk inançlarımızın gerçekten bizim için bu anlamı taşıyıp taşımadıklarını anlayabilmektir.

Dolayısıyla bu tartışmada esas zorluk, inançların gerçekten davranışlarımızı şekillendirip şekillendirmedikleri veya zihnimizi sadece yanlışlanamaz işimize gelen fikirlerle doldurup doldurmadıklarıdır. Sahip olduğumuz bu inançlar üzerine nasıl düşünmeli? Onlara ne kadar saygı duyuyoruz ve gerçekten davranışlarımızı etkiliyorlar mı? Etkilemiyorlarsa belki onları tekrar gözden geçirmeli.

Ayrıca bir inanca içten ve hakiki şekilde sahip olsak da, onu yanlışlanabilir empirik inançlar ile aynı kategoriye koyma konusunda dikkatli olmamız gerekir. Böylesi bir davranış kanıtlara dayanma dürtümüzü baskılayabilir ve bunun sonucunda gerçekçi olmayan beklentilerle davranmaya başlayabiliriz. Açık konuşmak gerekirse, inançlarımızın empirik olarak desteklenen gerçekler olduklarının değil, onların bir rehber prensipler dizisi olduğunun farkında olmak gerekir. Bu ayrımı bilirsek, kanıtlara dayanmayan inançlara karşı aşırı bağlılıktan kaçınabilir ve daha gerçekçi, ayakları yere basan kararlar verebiliriz.

Kaynak: psychologytoday, David Pinsof. Bullsh*t is a choice. Everything Is Bullsh*t blog. October 15, 2024. Much of the grounds for his piece was the work of philosopher Neil Van Leeuwen, who was the one who differentiated between regular beliefs and credences.

İlginizi çekebilir: Çekirdek inançlar hayatımızı nasıl şekillendiriyor?

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!