Not: Aşağıda yazılı olanlar fikirlerimdir. Bir kanıta dayanmamakta, bilimsel ya da pragmatik yaklaşımlar içermemektedir. Kendi deneyimlerim ve sizinle paylaşmak istediğim keşiflerden oluşmaktadır. Yazıyı kesinlik içermeyen, kapı açabilecek bir davetiye olarak görmeniz tavsiye edilir. Öğretmenim Douglas Brooks’un da dediği gibi, “kesinlik yalnızca elde edilene kadar sevilir.” Gelin, kesinliğin ötesini birlikte keşfedelim!
İnancınızı yüksek tutun ve insanlara umut verin
Uzun bir süre, inanç sahibi olmanın dindar insanlara özgü olduğunu düşündüm. Gerçekten de, dini terminolojide bu kelime sanki yalnızca dini inançlara mahsusmuşçasına sıkça karşımıza çıkıyor. Yanlış değerlendirmem yüzünden, bu kelimeyi kullanmaya çekiniyordum.
Umut ve inanç
Peki, benim anladığım anlamdaki inanç neydi? Bunu hangi kelimeyle ifade edebilirdim? Bulmuştum: Umut! Ancak bu kelimeyi kullandıkça, kulağıma zayıf gelmeye ve hislerimi tam olarak ifade edememeye başladı. “Umut“, telaffuz ederken bile hafif kalıyor. İstediğim kelime bu değildi ve kullandığımda, ifade etmek istediğim gücü karşılamıyordu. Sanki potansiyel güçten vazgeçmek gibi hissettiriyordu. Daha kuvvetli bir anlatım ne olabilirdi? Hangi kelime, yok edilemez, değiştirilemez ve bastırılamaz bir gücü ifade edebilirdi?
Bunu kendime her sorduğumda, aklıma “inanç” kelimesi geldi. Tanımına baktığımda, “bir şeye ya da birisine tam anlamıyla güvenmek” olduğunu gördüm. Üzerime çarpıcı bir etki yapan kelimeler bütünü ise “tam anlamıyla” oldu. Bu kelimede şüpheye yer yoktu! Aradığım, buydu.
Denemek ve güvenmek
Gelin, bir şeylerin olmasını uman insanlardan olmayalım. İnancımızı sahiplenelim ve yaptığımız şeye, kim olduğumuza ve söylediklerimize bunu yansıtalım. Kelimelerimizle inancımızı vurgulayalım ve yüksek sesle söyleyelim. Büyük ya da küçük olmaları farketmeksizin, projelerimize inanalım. Çünkü projelerin “büyük” ya da “küçük” olması diye bir şey zaten yok! Yaşamlarımızı tam bir gerçeklik hissiyle inşa edelim ve kendimizi gösterelim. Yanlış ya da doğru diye bir şey yok, “denemek” de yok! Bir şeyi ya yaparsınız ya da yapmazsınız! İnancınız olduğunda “denemek” kelimesini lugatınızdan çıkarırsınız. Kendinize ve karşınızdaki kişi ya da şeye, tek bir şüphe kırıntısı olmadan tam anlamıyla güvenirsiniz.
Karşınızdaki kişinin “sana güvenmeyi deneyeceğim” demenizden hoşnut olacağını mı sanıyorsunuz? Bunu söylerken siz kendinizi dürüst hisseder misiniz? Ona güvenmeyeceğinizi söylemek için fazla bir çaba harcamaya gerek yok…
Başarısızlık korkusu ve inanç
Başarılı insanların bir şeye başlarken “bir deneyeceğim” dediğini mi düşünüyorsunuz? Oysa onlar bir anda başlar ve istediklerinin peşinden giderler. Denediğinizde, başarısızlık için kendinize pay bırakmış olursunuz. Bu da kendinize %100 güvenmediğiniz anlamına gelir. Ancak başlarken başarma inancını taşırsanız, sonuç her ne olursa olsun sizi büyüteceğinden emin olursunuz.
Başarısızlık, bir şeye dahil olup yapamamak değil, başarısız olmaktan korkup hiç dahil olmamaktır.
Bu, hepimiz için bir çağrı niteliğinde olsun. Birbirimizi kendimize inanmak konusunda cesaretlendirelim. Sevgili kendimize, hayallerimize, projelerimize, yaşamlarımıza, kim olduğumuza… Çünkü hepimiz bir amaç güdüyoruz ve kendimize tam anlamıyla inandığımız zaman, bunu en derinimizde hissederiz. Büyümemiz de bununla gerçekleşir. Ancak o zaman, gerçek bir şeye dahil olduğumuzu ve yaşadığımızı hissederiz. İç dünyamızın sesinikendimize inanmak konusunda cesaretlendirelim. Sevgili kendimize, hayallerimize, projelerimize, yaşamlarımıza, kim olduğumuza… ancak bu şekilde duyabilir ve ait olmadığımız hayatın akışına kapılıp gitmekten ziyade, kendimiz olduğumuzu hissedebiliriz.
Kendinizden şüphe etmeksizin eylemlerinize inanın ve hayatta olmanın gerçekliğini hissedin. Mucizeler yaratabileceğinize inanın!
Yazarın irtibat bilgileri:
Mindbodyistanbul