İnsanlar, hayatın akışı içerisinde somut ve soyut pek çok endişe taşırlar. İnsanoğlunun doğasında merak etmek vardır; hayatta da cevaplanamayan pek çok soru… Kişinin belli sonuçlara varması ve kararlar alması lazımdır; ancak doğru kararlar her zaman net bir rasyonellikle gözümüze çarpmaz. İşte bu noktada devreye inançlar girer…
Filozof Richard Rothy, biz insanların endişeli olduğu durumlarda sık sık kullandığı ‘İşte bu kadar!’ yada ‘Çünkü ben öyle söyledim’ gibi ‘nihai kelimeler’ olarak tanımlanabilen sözcüklerden ve söz kalıplarından sık sık söz etmiştir.
Her sözünüze tepki olarak ‘Ama neden?’ diye sorarak sizi serseme çeviren, sinir bozucu bir çocuk düşünün. Tam da açıklamaların en sonuna gelmişken, onu durdurmak için son bir söz söylersiniz. ‘Bak, bunun için harcayacak bütün bir günüm yok.’ gibi.
Aslında, bütün bir gününüz vardır ancak bu, sahip olduğunuz tek şeydir. Pek çok soru ve kararla dolu bir 24 saat… Önceliklerinizi belirlemeniz gereklidir. Sadece sinir bozucu çocukların bitmeyen sorularını değil, her çeşit soruyu, endişeyi ve şüpheyi de aklınızdan kovmanız lazımdır.
Her konuda mükemmel kararlar alabilmek konusunda çoğu kez bir sonuca varamayabiliyor ve bu nedenle sonuca tam anlamıyla ulaşamayıp, kararsızlıklar içinde kaybolabiliyoruz. Kararların içine hızla düşebiliyoruz ya da onlara doğru ağır ağır ilerliyoruz; ancak her iki şekilde de, bir kesinlikten bir karara doğru alçalıyor veya yükseliyoruz.
Sosyal Bilimciler; inanılan bir kavramı bırakıp, ona tamamen zıt başka bir kavrama inanabilme olayını, rasyonellikten kaçmak ya da basitçe gerçekliğin seviyesini değiştirmek olarak yorumluyorlar.
İnanç sözcüğü, bir soruya cevap ararken varılan noktada en iyi bilinen kelimelerden biri. İnanç, dünya üzerindeki en üstün erdemlerden biri olarak değerlendiriliyor ve ‘Bu da benim inancım.’ demek, bir konuda endişelenmeyi kestiğimizi belirtmek için seçebileceğimiz en erdemli yöntem. İnancı hissetmiyor ya da tecrübe etmiş olmuyoruz, o bize ait ve biz ona daimi olarak sahip olacakmışız gibi düşünüyoruz.
İnancımız her zaman bizimle. Endişelerimiz arasında dalgalanmıyor ya da zamanla değişime uğramıyor.
Nihai bir kelime olarak inanç, belki de belirsizlik taşıdığında ve tam olarak tanımlanamadığında insanlar için en kullanışlı ve yararlı halini alıyor. İnsanlar genelde inançlarının temelinde ne olduğunu düşünmeyi atlayarak, sadece ‘Bu benim inancım.’ Demeyi tercih ediyorlar. Pozitif, tam tanımlanmamış ve özelleştirilmemiş bir inanç, her konuda endişelerimizi durdurmaya yardımcı oluyor.
En basit tanımıyla inanç; bir kişiye, bir şeye, bir ilaha, bir doktrin, bir bakış açısı veya bir öğretiye karşı duyulan güven anlamını taşıyor. İnanç kelimesi genellikle bir umut, güven ya da inanış ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Dini açıdan ise inanç; bir ilahın, doğanın ve evrenin özellikleri hakkındaki iddiaları kabullenmiş olmayı içeriyor.
Sınırlı Rasyonellik, sadece sınırlı zamanlarımızda bir şeyler üzerine düşünebilmek için kullanılan bir fonksiyon değildir; aynı zamanda evrenin doğasında var olan belirsizliklerdir.
“Hiç kimse mükemmel değildir.” dediğimizde; sınırlı rasyonelliğimiz içinde hatalar yapabildiğimiz ancak eğer daha zeki olsaydık, daha çok zamanımız olsaydı ya da daha çok zorlansaydık mükemmelliğin mümkün olabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak bu doğru değildir. Hiç kimse mükemmel olamaz. Her zaman mevcut bir kanıtımız da olsa, her zaman bu doğrultuda kararlar da alsak ve her zaman haklı da çıksak, tam anlamıyla “mükemmeliyet”in gerçekleşebilmesi mümkün değildir.
Aldığımız her kararda bir inanç sıçraması yaşıyoruz fakat inanç sıçraması denen şey (inancın hızlı ya da ağır ağır hareket etmesi en nihayetinde bir sıçrama olduğu için) çok da anlamlı değil. Bu durum, aslında daha fazla endişelenmemek ya da meraklanmamak için gerçeklikten bir süreliğine ayrılmak olarak açıklanabilir; yani endişeden kaynaklı bir sıçramadır.
Çalışmak da inancın bir parçası olarak görülebilir. Gün içinde endişelerden uzaklaşarak sadece işimize yoğunlaşmak için çok zamanımız vardır. Pek çok iş çaba ve zaman gerektirir; ve bunları sağlayabilmek için öncelikle konular üzerinde yoğunlaşmaya ihtiyacımız vardır.
İnanç sıçramalarımız olmadan, aslında odaklanamayan ve güven vermeyen insanlar olarak hayatımıza devam etmek durumundayız.
İnanç, enerjimizin harcanacağı yönleri sınırlar. İnanç, gazın belli bir doğrultuda ilerlemesini sağlayan bir makine silindirinin sertleşmiş duvarları gibidir. İnanç, elektronların her yöne dağılmasını önleyerek, onları belli kanallara yönlendiren bir elektrik devresi gibidir. İnanç, bir nehrin önüne çekilerek elektrik enerjisi üretilmesini sağlayan bir set gibidir.