İçine doğduğumuz, fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak yaşadığımız ve yetiştiğimiz ailemiz kök ailemizdir. Geçmişe dayalı köklerinin etkisi derin olmakta ve kişinin şimdiki yaşamında da önemli rol oynamaktadır. Sağlıklı bir gelişim gösteren kişi hem özerk hem de yakın olabilen bir kişidir.
Kök ailenin evlilik üzerindeki etkilerini açıklayan kuramsal yaklaşımlara ve gelişimsel özelliklere bakıldığında; ailede yaşanan olayların, anıların, ilk ailedeki gözlemlerin, anne-babadan edindikleri bilgi ve becerilerin kişilerin kendi ilişkilerinde ve evlilikleri üzerinde etkili olabileceği görülmektedir. Kişilerin evlilikteki davranışlarının çoğu, çocukluk döneminde ailelerindeki evlilik sürecini gözleme yolu ile oluşmakta ve aileyi bir sistem olarak düşündüğümüzde herhangi bir alt sistemde meydana gelen problemler diğer alt sistemleri de etkilemektedir. Bu etkinin çocukların kişiliklerinin ve ilişkiye dair algılarının oluşması noktasında önem kazandığı ifade edilmektedir.
Bireylerin kendilerini kök ailelerinden farklılaştırıp farklılaştırmamaları kök ailenin duygusal süreciyle ilgilidir. Ve bireyler, yaşam tarzı kalıpları ve kök ailelerinden getirmiş oldukları farklılaşma düzeyleriyle evliliğe başlarlar. Farklılaşma seviyesi ne kadar düşük olursa, gelecek için potansiyel problemler o kadar büyük olur. Farklılaşma düzeyi yükseldikçe bağımlılık ve karmaşa azalır. Herkesin ailelerine bir ölçüde çözülmemiş duygusal bağlılığı vardır. Farklılaşma seviyesi ne kadar düşükse, çözümlenmemiş bağlanma o kadar yoğun olur. Burada duygusal ilişkiyi kesme kavramı çok önemli bir husustur. Duygusal ilişkiyi kesme, insanların kendilerini geçmiş köklerinden ayrıştırarak bugünkü yaşam ve durumda kendilerince yaşama biçimleridir. Bireyler geçmişlerinde ebeveynleriyle ne kadar duygusal ilişkilerini kesmişlerse, evliliklerinde o kadar başarılı olurlar.
Evlilikte eşlerin birbirlerini algılama, yanlış algılama, algılayamama ve iletişim kurma, yanlış kurma ya da kuramama aslında eşlerin kendi kök ailelerinden getirdikleri düşünce sistemleriyle ilgilidir ki biz bunlara şemalar diyebiliriz, yani düşünce kalıplarımız. Evlilik içinde eşler kendilerine ait bu kalıpları çoğunlukla birbirine yansıtmaktadır.
Bireylerin genelde kök aileleri ile çözülememiş problemleri vardır. Bu çözülememiş problemler bireyin kişiliğinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Ayrıca bu çözülememiş problemler iç ruhsal problemlere de neden olmaktadır. Ve maalesef birey çözülememiş problemlerini yeniden yaşayabileceği kişilerle evlenir ve bu amaç doğrultusunda eşini seçer. Çoğunlukla bu problemler çocuğa da yansıtılır ve çocukta semptom (belirti) oluşabilir. Bu sebeple şu anki ailedeki/evlilikte problemlerin anlaşılabilmesi ve çözülebilmesi için öncelikle kök ailedeki problemler anlaşılmalı ve çözülmelidir. Bu sayede şu anki ailedeki iletişim ve etkileşim daha yapıcı hale gelecektir.
İlginizi çekebilir: Sevgili ailem bana duygu koçluğu yapar mısınız?