Aramızda “ne seninle, ne sensiz” tarzı bir ilişki yaşamayan var mı çok merak ediyorum. Hani hep o insanı görmek istediğimiz, ancak onu gördüğümüz zaman illa bir kavganın çıktığı, size yönelik hakaretlerin havada uçuştuğu, kavganın hemen ardından müthiş keyifli bir barışma sürecinin yaşandığı ve bu dönemin ardından da yeniden kavgaların edildiği, bol gelgitli, huzursuz ilişkilerden bahsediyorum.
Çoğu insan bahsettiğim tarzdaki ilişkiyi, bir defa bile olsa mutlaka yaşamıştır bence. Burada sadece, duygusal istismarın olduğu romantik ilişkilerden bahsettiğimin altını çizmekte fayda var. Duygusal istismar, yakın ilişkide eşlerden birinin diğerini inciten sözel veya sözel olmayan eylemleridir. Duygusal istismar fiziksel güç kullanımını içermeyen davranışlar ile gerçekleşir (Loring, 1994). Mouradian (2000)’e göre duygusal istismar bağırma, aşağılama, alay etme, duygulara kayıtsız kalma, ilişkiyi bitirmeyle tehdit etme, sevgi göstermeme gibi davranışları içerir. Duygusal istismar insanın kendine olan saygısını elinden alan, onu son derece mutsuz eden psikolojik bir şiddet türüdür. Duygusal istismara maruz kalan bireylerin psikolojik rahatsızlıklara sahip olma risklerinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir.
İyi de biz neden duygusal istismara maruz kaldığımız bu ilişkilerde kalmaya devam ediyoruz ki? Bu sorunun cevabı çok basit: Bağımlı olduğumuz için. Bütün bu drama, bir dargın bir barışık olma durumları beynimizde bağımlılık yaratıyor. Evet garip ama gerçek, biz bize acı veren ilişkimize bağımlıyız. Bütün bu bitmek bilmeyen dramalar vücudumuzda adrenalin gibi bazı hormonların salgılanmasına neden oluyor. Ve biz sonunda toksik ilişkimize bağımlı bir hale geliyoruz.
Ancak kendimizi bu tip toksik ilişkilere sokmamızın asıl nedeni de çocukluğumuzda yatıyor. Çocukken duygusal istismara maruz kalmış olan bireyler, yetişkin olduklarında da genelde, kendilerini duygusal olarak istismar edildikleri ilişkilerin içine sokarlar. Şu anki ilişkiniz çocukluğunuzda yaşadığınız duygusal istismarın aynısı ve aynası olabilir. Diyelim anne ya da babanız, belki her ikisi de, çocukluğunuzda size bir dönem çok iyi davranıyordu, daha sonra da bu dönemin ardından size hakaret ettikleri başka bir dönem geliyordu. Annenizin (ya da babanızın) bu davranışı sonucu, çocuk zihniniz bu inişli çıkışlı ilişkiyi normal olarak görmeye başladı. Dahası siz, size bu şekilde davranılmasını tolere etmeyi öğrendiniz. Hatta belki en kötüsü bu tip davranışları hak ettiğinize inandınız. Şimdi çocukluğunuz ve bir yetişkin olarak toksik ilişkilere duyduğunuz bağımlılık arasındaki bağlantıyı görebiliyor musunuz? Annenizin ya da babanızın size olan dengesiz davranışları sonucu, beyninizin kimyası değişti. Ve büyüdüğünüzde tıpkı size anneniz ve babanız gibi dengesiz bir şekilde davranan birini buldunuz.
Çünkü sizin bildiğiniz tek sevgi türü bu. İyi de bu gerçek bir sevgi değil ki. Gerçek sevgide hakaret olmaz. Gerçek sevgi şifa verir, insanı iyileştirir. Gerçek sevgi karşındakinin kusurlarını değil güzelliklerini görür. Gerçek sevgi insanı mutlu eder. Gerçek sevgi sizi yerden yere vurmaz, sizi yukarı çıkarır.
Peki ilişkinizde duygusal istismara maruz kalıp kalmadığınızı nasıl anlayabilirsiniz? Aslında bunu tek bir soruyla anlamak mümkün. Eşinizden korkuyor musunuz? Yanıtınız evetse siz, istismar edildiğiniz bir ilişkinin içindesiniz demektir. Eşiniz sizi durmadan eleştiriyorsa, sizin duygu ve düşüncelerinize önem vermiyorsa, size sık sık hakaret ediyorsa, size isimler takıyorsa, sizi aşağılıyorsa, size bir insan gibi değil de bir eşya gibi davranıyorsa, isteklerini yerine getirmediğinizde ortalığı birbirine katıyorsa, sizi küçümsüyorsa, her şey için sizi suçluyorsa, size hiç saygısı yoksa, size kendinizi eksik ve kusurlu hissettiriyorsa, siz maalesef duygusal olarak istismar edildiğiniz bir ilişki içindesiniz.
Tabii ki duygusal istismarın görüldüğü ilişki sırf bu istismardan ibaret değil. Genelde istismarın ardından, çok güzel anların yaşandığı, eşinizin size karşı çok iyi davrandığı bir dönem gelir. Buna “balayı dönemi” deniyor. Duygusal istismara maruz kalan çoğu insan işte bu “balayı dönemi” için ilişkide kalmaya devam ederler.
Evet acı ama gerçek. Çocukken anneniz ya da babanız sizi sık sık eleştirdiler, varlığınıza saygı göstermeyen davranışlar sergilediler, siz de büyüdüğünüzde size tıpkı anneniz babanız gibi davranan sevgililer buldunuz. Bartholomew (1990)’a göre bebek ile bakıcısı arasında gelişen bağlanma stili bireyin gelecekteki ilişkilerini etkiler, başka bir değişle sonraki sosyal ilişkilerinin prototipini oluşturur. Bağlanma ilişkileri, erişkinlerin duygusal yaşamında güçlü bir rol oynar (Bowlby, 1980).
Ama bu çok saçma dediğinizi duyar gibiyim. Bize acı veren bir davranış şeklinden kaçmak yerine gidip tekrar onu bulmak ilk bakışta gerçekten de saçma geliyor. Ancak bunun altında yatan neden son derece mantıklı. Biz, bize aynı ailemiz gibi davranan sevgililer bularak çocukluğumuzun yaralarını tamir etmeye çalışıyoruz. Hayalimizse şu: Davranışları yüzünden bizden asla özür dilemeyen aile fertlerimizin aksine, sevgilimizin kalbimizi kıran davranışının farkına varması ve bizden özür dilemesi. Böylece sevgilimiz aracılığıyla sanki bizi geçmişte üzen ailemiz bizden özür diliyor gibi hissedeceğiz. Size bir haberim var. Böyle bir şey asla olmayacak. Çocukluk yaranızın yansıması olan sevgiliniz, sizi üzen kaba saba davranışlarına devam edecek. Çünkü o bir istismarcı. Hiçbir zaman hatasının farkına varmayacak. Yineliyorum, çünkü o öyle bir insan. Zaten siz de sevgilinizi tam da böyle bir insan olduğu için seçtiniz. Onun üzerinden çocukluğunuzu tamir etmeye çalıştınız. Ama çocukluk yaralarımızı tamir etmenin yolu bu değil. Anneniz, babanız ya da sevgiliniz dahil kimsenin sizi istismar etmeye hakkı yok. Kendinizi istismar edildiğiniz bir ilişkide tutmaya devam ederek kendi kendinizi istismar ediyorsunuz demektir. Artık annenizin, babanızın duygusal istismar konusundaki mirasçısı olmaktan vazgeçin ve iyileşmeyi seçin.
Eğer siz de bu tip ilişkinin içindeyseniz sevgi anlayışınızı tekrardan gözden geçirin derim. Sizce gerçek sevgide bu kadar kavga, hakaret olur mu? Objektif olun. Siz neden böyle ilişkinin içindesiniz? Kendinizi değersiz hissedip, daha iyisini hak etmiyorum diye mi düşünüyorsunuz? Yalnız kalmaktan mı korkuyorsunuz? Mutluluk korkunuz mu var? Kendi kendinizi sabote mi ediyorsunuz? Tüm bunları iyice düşünün.
Gelin kendinize bir iyilik yapın. Gerçek sevginin ne olduğunu iyice özümseyin ve kendinizi toksik ilişki bağımlılığından kurtaracak kadar çok sevmeye başlayın. Unutmayın çocukluk yaralarınızın tek ilacı gerçek sevgidir.
Gerçek sevgiyi kendi kendinize vermeye başlamanız dileğimle…
Sorularınız için bana rsolaker@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Öz şefkat ile ilgili egzersizleri ise Instagram hesabımdan paylaşıyorum.
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
İlginizi çekebilir: Şiddet sorunu: Karanlıkla savaşırken karanlığa karışma
Kaynaklar:
- Bartholomew, K. & Horowitz, L. M. (1991). Attachment styles among young adults: A test of a four-category model. Journal of Personality and Social Psychology. 61 (2), 226-244.
- Bowlby, J. (1980). Attachment and loss: Sadness and depression. New York: Basic Books.
- Loring, M. T. (1994). Emotional abuse. New York: Lexington Books
- Mouradian, V. (2000). Abuse in intimate relationships: Defining the multiple dimensions and terms. National Violence Against Women Prevention Research Center, Wellesley Centers for Women: Wellesley College.