X

İlişkilerin kopuş noktası: Birbirinizi yeterince dinliyor musunuz?

Başlangıçta tanımak isteriz. Nasıl bir insan olduğunu merak ederiz. Ne yer ne içer nelerden hoşlanır? Bugüne kadar ne maceralar yaşamıştır? Bugünden sonra yapmak istedikleri nelerdir? Ne kadar doğrudur ne kadar yanlıştır? Kimdir gerçekte? Ve işte tüm bu sorular zamanla birlikte gün yüzüne çıkar… Evet, yaşarız değil mi bir ilişki başladığında… O karşımızdaki kişi “yaşadığımızdır” onun istekleri, onun sözleri, onun öncelikleri, onun hayattan beklentileri… Kısacası o oluveririz…

Bir yere kadar her şey güzel gider sonra öyle bir nokta olur ki adeta bir duvara çarpıveririz; “Bugüne kadar ben böyle bir duvar görmedim” deriz. Nedir bu duvar? Anlaşılmadığımız düşüncemizdir… Bir arada iki yabancı olduğumuz gerçeğini görmemizdir. Aslında öyle kolay tanımak üzerine kurulmuş olan hayallerimizin yıkılıverdiği andır işte bu anlar… Bir insanı tanımak bizim hayal ettiğimiz kadar kolay mıdır? Bir insanın her durumda ne yapacağını ön görebilmek bizim umduğumuz kadar basit midir? Bir insanın aşk olmuş, sevgi olmuş diye o güne kadar olmuş olduğu kişiliğinden ve insanlığından vazgeçmesini beklemek doğru mudur?

Ben işte bugün sizlerle birlikte o duvara çarpma anından sonra nasıl bir kopuş yaşıyoruz nasıl uzaklaşıyoruz ve neden birbirimizi anlamadığımız gerçeğine varıyoruz bunu daha yakından inceleyelim istiyorum… Neden sürekli kavga ettiğimiz dönemler ilişkimizin aslında kopuş noktaları oluyor? Bizler ne zaman ve nasıl bu duruma sürükleniyoruz? Ve aslında ne olduğu gerçeğini anladığımızda nasıl bu kadar geç kalmış oluyoruz?

Burada tekrar en önemli gerçekliğimize dönmek istiyorum; doğrudan yargılamadan ve yorumlamadan karşımızdaki kişiyi “dinleyebilmek” yeteneğimize… Bir tartışma anını ele alalım, karşımızdaki kişi bize ne hissettiğini anlatmaya çalışıyor. Fakat o kadar fazla kendi öfkemize, kendi düşüncelerimize, kendi kendimize odaklanmış durumdayız ki “gerçekten” dinleyemiyoruz… Sözler ifadeler kısacası o an “ses” olarak bize ulaşanlar, kafamızın içerisindeki egonun muhteşem cümlelerine çarpıp dönüveriyor… Belki karşımızdaki özür diliyor, belki neden böyle bir hata yaptığını açıklamaya çalışıyor, belki sadece ortamın enerjisini değiştirerek daha yapıcı bir hava yaratmaya çalışıyor, fakat işte bizim tek duyduğumuz “sana böyle davranamaz, sana bunları söyleyemez, seni bu şekilde yaralayamaz, seni bu şekilde hor göremez, sana nasıl böyle bir şey yapabilir” gibi cümleler oluyor… İçin için daha da öfkeleniyoruz, adeta içimizdeki tüm sesler kabarıyor… Aynı anda dışarıdan hiçbir güç o muhteşem ego kokusuyla dolmuş iç dünyamıza ulaşamıyor… Ve evet ne yazık ki gerçekten dinlemiyoruz…

İşte ilişkilerimizin kritik noktalarındaki kopuş anları bu “dinlemeyi bilmemek” durumundan, kendi kafamızın içerisinde kendi sorularımıza vermeye çalıştığımız kendi cevaplarımızdan oluşuyor… Nasıl dışarıdan kopuyorsak ilişkimizden de sevdiğimizden de kopuveriyoruz… Çünkü inancımız kendimizden başka kimsenin “gerçek” cevapları olmadığı oluyor… Bir örnek verelim, şimdi gelin kendi seslerimizi susturup o sevdiğimizin sözlerine gerçekten kulak verelim, bakalım egomuzun o güzide cümleleri yerine neler duyabileceğiz…

Ben seni gerçekten çok seviyorum,” “Ben yaptığım için özür diliyorum, bu hatamı yeniden gözden geçireceğim ve bir daha tekrarlanmaması için tüm gücümle savaşacağım,” “Sen benim için çok kıymetlisin,” “Ben bu ilişkide senin varlığınla hayat buluyorum,” “Bu yaptığım gerçekten düşüncesizce bir hareketti bunun seni bu kadar kıracağını bilmiyordum gerçekten özür dilerim”… Sizce bu cümleleri, bu akışı gerçekten duyabildiğimizde, dinleyebildiğimizde yargılamadan bloklamadan almayı içselleştirmeyi ve en önemlisi “iletişim kurmayı” kabul ettiğimizde konuşmanın devamı nasıl ilerleyecektir?

Ben hemen sizler yerine cevap verebilirim “Seni anlıyorum, özrünü kabul ediyorum, teşekkür ederim,” “Seni dinliyorum, söylediklerin çok kıymetli teşekkür ederim,” “Seni gerçekten anlıyorum bu sözlerini gerçekleştirmeni bekliyorum,” “Seni gerçekten anlıyorum hepimiz hata yapabiliyoruz biz bu durumu seninle birlikte düzelteceğiz,” “Seni gerçekten duyuyorum, söylediklerini anlıyorum, beni bir daha incitmeyeceğini de biliyorum, teşekkür ederim”…

Şimdi bu açıklıkta gerçekleşen bir konuşma sizce bir ilişkiyi nereye götürecektir? Yukarıda bahsettiğimiz ayrılık ve kopuş, “gerçekten” dinlemeyi bilmek, bu“yargılamadan, sorgulamadan, sınırlamadan iletişim kurabilmek gerçek olduğunda nasıl da ortadan kayboluveriyor değil mi? Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, ilişkilerinizi yeniden gözden geçirmenizi dilerim. Bu anlarda karşınızdaki o sevdiğinizi “gerçekten” dinleyebiliyor musunuz? Kafanızın içerisinde dönen tüm cevaplara, suçlamalara ve egonun sesine rağmen her şeyi durdurup sadece o kişin ne söylediğine odaklanabiliyor musunuz? Yoksa kendi sorduğunuz sorulara, zaten kendinizce cevap mı veriyorsunuz? Verdiğiniz cevapları sizi bu kişiden daha da koparıyor mu? Sonuçta gerçekten kazanan veya gerçekten kaybeden biri oluyor mu? Sonuçta o kafanızda verdiğiniz cevaplar aslında karşınızdaki kişinin can-ım duygularından hissettiklerinden, size anlatmaya çalıştıklarından çok daha önemli hale geliyor mu?

Bugün gelin bir değişiklik yapalım; o anlarda kendi cevaplarımızı unutalım ve sadece bir kez olsun karşımızdaki kişiyi gerçekten anlamak üzere yargılamadan, sorgulamadan, tarafsızca dinleyelim… Belki bizlere söyleyeceği “gerçekten” dinlenmeye değer olanlar vardır… Belki tüm bu kopuşa neden olan gerçek mesele, sadece dinlemek yada dinlememektir…

 

İlginizi çekebilir: Hayallerinden mahrum kalmak: Hayata geç kalmak mümkün mü?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale