X

İlişkilerimizin muazzam dengesi: Teslim olmak mı kontrol etmek mi?

Başlıktan anlayabileceğimiz üzere, yine hepimiz için öncelikle inkar ile yorumlanacak bir konu üzerine maceraya çıkıyor olacağız; şimdi açık açık itiraf edelim, bu başlığı gördüğünde kaç kişi ilk olarak aklından şunları geçirmedi:

“Ben hiç kontrolcü değilim veya neymiş ki kontrol etmek, ben sadece söylüyorum bu kontrol etmeye girmez veya teslim olduk diyelim sanki söylediklerim yapılıyor tekrar tekrar söylüyorum yine de yapılmıyor, veya ben kontrol etmiyorum ama o benim eşim/sevgilim tabi ki onun hayatıma karışacağım.”  gibi daha birçok örnek ile çoğaltabileceğimiz, “aslında ben öyle bir şey yapmıyorum ki” ana temasını yansıtan yorum…

Peki gelin bakalım biraz iğnelerimizi (yani sorularımızı) kendimize batıralım, bir irdeleyelim bizler özellikle yakın ilişkilerimizde yani sevgililik veya evlilik durumlarımızda neler yapmaktayız, belki farkında olarak veya hiç farkında olmayarak aslında “kadın” yani ilişkilerimizin dişil enerjisi ve “erkek” yani ilişkilerimizin erkek enerjisi ne kadar dengeli? Kendimizin olmayan rolleri mi benimsemeye çalışıyoruz?

İlişkide kontrol etmek ne demektir?

Kadın veya erkek fark etmemektedir, ilişkilerimizde özellikle birlikteliklerimizin başlangıcının hemen ertesi döneminde hafif hafif başlar kontrol mekanizması. Örneğin; şöyle söylediğimizde nasıl bir izlenim vermiş oluyoruz karşı tarafa “sen neden her hafta arkadaşlarınla futbol maçı yapıyorsun? Veya “burada bıraktığın eşyalarını dolaba koymanı kaç kere daha söylemem gerekecek?” Veya “bu hafta sonu mutlaka benimle olman gerekiyor” gibi. Tüm bu cümlelerin ana “hissi” yani kelimelerin arkasında saklanmış olan o gizli güç işte kontrol etmeye çalışmak yani diğer kişinin “hareketlerini, tercihlerini veya seçimlerini” belirlemek dürtümüzdür. Bunun en önemli kaynağı ise, özellikle ilişkilerin süresi ilerledikçe ister erkek ister kadın olalım, o diğer kişi üzerinde “bir hakimiyetimiz” veya “söz söyleyebilme” hakkımız olduğu düşüncemizdir.

İşte şimdi kontrol bizimle başlamıştır. Fakat karşımızdaki bu kontrole nasıl cevap verecektir. İlişkilerimizin asıl günlük hayatımıza “sorun” olarak yansıyan kısmı bu noktada başlar. Bizler kontrol etmeye çalışırız o diğer kişi “hayır” dedikçe, “bizim istediğimiz” dışında davrandıkça yani bizim kontrolcülüğümüz ile beklediğimizi yapmadıkça bizler daha çok sinirlenir, daha da çok kontrol etmeye çalışır ve daha da fazla yara alırız tabi ki aynı zamanda o diğer kişiyi de daha çok yıpratır ve yaralıyor oluruz.

Evliliğimin son dönemlerinde, ilişkimde o kadar çok kontrol etmeye çalıştığım şey vardı ki, kendi günlük hayatımı unutup sürekli o nerede o ne yapmakta yine neden bu kadar geç kaldı sorunsallarıyla gerçekten mahvolmuş durumdaydım. Hatta bir gece olayı polise haber vermeye kadar götürmüştüm çünkü telefonlarıma cevap alamamaktaydım… O nokta aslında benim için bir kırılma noktası olmuştu. Daha sonra evliliğimi sürdürebilmek üzere akışı kontrol etmeye çalıştım ve hayat öyle bir karşıma çıktı ve öyle sahneler ile beni karşılaştırdı ki (tamamıyla içten gelen tesadüfler bana o dönem ulaşan mesajlar ile) ben neyi kontrol etmeye çalışıyorsam bunun “kesinlikle mümkün olmadığını” evet beni çok da üzerek tekrar ve tekrar gösterdi…

İşte bizler ilişkilerimizde terazinin kontrol etme yani kontrolcülük kefesinde kalmışsak, ilişkimizin dengesi de mutlaka etkilenecektir. Herhangi bir olaya veya kişiye yaklaşımımız kontrol etmek yönlü oldukça, aslında o kişiyi veya durumu “olduğu gibi kabul etmekten” de uzaklaşmış oluruz. Yani bir kişinin arkadaşlarıyla zaman geçirme zevkini kontrol ederek değiştirmeye çalışarak aslında o kişinin hayatına (evet ilişki içerisinde olabiliriz fakat bu durum bizlere böyle bir hak vermemektedir) ve özgür bir birey olarak yapmış olduğu seçimlere de müdahale etmekteyizdir.

Bakın sevgili Heatherash Amara güzel eseri Savaşçı Tanrıça’nın Yolu’nda kontrol etmeye çalışmak kavramını nasıl açıklıyor:

“…Unutmayın, hayatı kontrol edemezsiniz. Hayat beklenmedik şekillerde ilerler. Bir Savaşçı Tanrıça olarak her ne kadar hayat her zaman istediğiniz gibi gitmese de gücünüz sevdiklerinize ne kadar güçlü bir şekilde direnebildiğinizle değil, hayatın değişimlerine ne kadar sakin ve soğukkanlı bir şekilde ayak uydurabildiğiniz ile ölçülür. Ve bunun büyük kısmı, niyet ve teslimiyeti dengelemeyi öğrenmektir.”

İlişkide teslim olmak ne demektir?

Terazimizin diğer ucunda duran kavram belki çoğumuzun gerek yaşam koşullarının bizi getirdiği nokta gerekse bu dönemde yaşanmakta olan ilişkilerin zorlukları “teslim olmak” kavramının güzelliğini unutmamıza sebep olmuştur. Bu noktada özellikle kadınlar açısından değerlendirmek istiyorum:

Samimiyetle itiraf ediyorum ki “teslimiyet” kelimesi sözlüğünde yer almayan bayanlardan bir tanesiydim, evliliğimde de aynı şekilde gerçekleşti, her şeyi tek başıma yapmaya çalışırdım, asla beklemezdim, bir erkeğin korumasına, kollamasına ve finansal desteğine asla izin vermezdim. Ve hatta böyle bir şey bana “muhtaçlık” olarak gözükürdü. Daha sonra yaşadığım boşanma dönemi ertesinde hayata yine tek başıma ve sadece kendi ayaklarım üzerinde durarak devam ettim, yine teslimiyet yoktu ve hatta daha fazla savaş vardı, neden diye soracak olursanız evet tek başıma kalmış, aldatılmış, başka bir kişiye tercih edilmiş ve gerçekten sevilmeye layık görülmemiştim…

Daha sonra kendi öz değerlerimi yeniden yapılandırdığım birçok çalışma sırasında gördüm ki “hayat” o benim gözlerimden algıladığım kadar “bazılarına verip bazılarından alan” veya beni yapayalnız bırakan bir akış değildi. Sadece hayatta her şey aynı “oluş” niteliğinde gerçekleşmekteydi yani anlamam gereken aslında “evlenmek” kadar “boşanmak” kavramının da bir hayat parçası olduğu, hiçbir şeyin diğerine göre “daha iyi” veya “daha kötü” olamayacağı ve hatta ben bu bir tanecik boşanma olayı ile “ben onsuz yaşayamam” diye hayatla daha da savaşmaya çalışırken, elini, bacağını, gözünü, hafızasını belki iç organlarını kanserden kaybedenler, çaresi olmayan hastalıklarla uğraşanlar, annesi babası yanlarında olmadan dünyaya gelenler vardı… Yani hayat sadece hayattı, eğer yaşamamız gerekiyorsa tüm bunları aynı güzel bir tropik adanın güneşli muhteşem havasını sevdiğimiz gibi yağmurunu ve hatta fırtınasını da sevmek gibi hayatı da tüm “oluşlarıyla” sevmemiz ve “teslim” olmamız gerekmekteydi.

İşte bizler için “teslim olmak” her ne kadar zor olsa da hayatta ve ilişkilerimizde değiştiremeyeceğimiz şeyler vardır. Eğer bir insana her şeyiyle olduğu gibi teslim olmuyorsak aslında onu olduğu gibi kabullenemediğimizi bilmeliyiz. Bu noktada bizi rahatsız eden unsurları veya değiştirmesini istediğimiz şeyleri tabi ki ifade edeceğiz fakat “bambaşka bir insan” olmasını beklemek kendimize yapıldığında da yani bizler de olduğumuz gibi sevilmediğimizde, kabul görmediğimizde veya teslimiyet duyulmadığımızda bizleri de rahatsız edecek bir kavrama dönüşebilir.

Teslimiyeti anlamadığımızda aslında ilişkilerde yaşadıklarımıza da kabul vermekte zorlanırız, örneğin; yürümeyen bir ilişkimiz vardır, aslında içten içe mutluluğumuzu, huzurumuzu ve bu ilişkide bulunmaktan aldığımız tatmini sorgulamaktayızdır fakat yine de sıkı sıkıya tutunuruz. Yaklaşan ayrılığın bu ilişkiye başlarken olduğu kadar “doğal” bir süreç olduğunu belki daha büyük hayırımız için bu ilişkiyi anlayışla ve teslimiyet ile bitirmemiz gerektiğini kabullenemeyiz. Ve biz tırnaklarımızla bu devam etmeyen sürece tutundukça ve ilişkimizin gidişatına yani hayata teslim olmadıkça “bu yaşananlar haksızlık” demekten ileriye geçemeyiz. Tabi ki elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız fakat “teslimiyet” bizlerin ilişkilerimizi ve hayatı daha objektif bir gözle görmemizi “yürümeyen bir sürece” açık yüreklilikle “evet, gelen ayrılığa teslim oluyorum” diyerek yolumuza tam bir kabul ile devam edebilmemizi sağlayabilecektir.

Sevgili Heatherash Amara ve Savaşçı Tanrıça’nın Yolu bizlere teslimiyeti nasıl anlatıyor:

“…Teslimiyeti ve salıvermeyi öğrenmek için gereken şey pratiktir. Bu yüzden elinize geçen her fırsatı, bir şeylerden huzurlu bir şekilde vazgeçmek üzere kullanın. Evinizde gerçekten hoşlanmadığınız herhangi bir şey var mı? Onu bağışlayın yada verin, üzerinize olmayan giysileri verin. Hayatınızda bir şey yürümüyorsa ondan kurtulun. Ellerinizi açıp salıvermek için hayatınızdaki küçük alanlara bakın. Bu, ilişkilerin bitişi, yaşlanma veya iş yerindeki değişimler gibi daha büyük teslimiyetlere de faydalı olacaktır.”

İşte ilişkilerimizde muazzam terazimizin bir ucunda kontrol ve diğer ucunda ise teslimiyet bulunmaktadır. Bu o derece muhteşem bir denge olarak gerçekleşir ki her iki kefeden hangisine daha yakın olursanız fazla ağır basabilir ve yine bir “dengesizlik” yaratılmış olur. Bu yüzden ilişkilerimizde kontrol ettiğimiz kadar teslim olmayı, teslim olduğumuz kadar kontrol ile elimizden gelenin en iyisini en doğru, en dürüst ve gerek kendimizin gerekse sevdiklerimizin “öz” değerlerine en büyük saygı ile gerçekleştirebiliyor olmamız ilişkilerimizde mutluluğa giden kapıları açan anahtarlar gibidir. Bugün bu yazımı okuyorsanız siz ilişkinizde terazinizin hangi kefesinde durmaktasınız? Eğer kontrolcü iseniz teslimiyeti öğrenmek üzere, eğer fazla teslim oluyor iseniz, biraz kontrol etmeyi ve aksiyon almayı öğrenmek üzere çalışabilirsiniz… Bol şanslar…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale