İlişkilerimizi ilk gün olduğu gibi canlı tutan sihir: Yıllar geçse de arkadaş kalabilmek
İlişkiler konusu sizlerden oldukça fazla soru aldığım konuların başında geliyor. Genel olarak sorularımız “neden böyle oldu, neden şöyle oldu, neden anlaşamadık, neden iletişim kuramadık, ne demek istediğini anlayamadım” başlıklarından oluşuyor. Tabii bu konuda tabir yerinde olursa kendime bir hayrım var mı tam olarak bilemesem de ben bu yazımda sizlerle başka bir maceraya çıkalım istiyorum…
Bu maceramızı; herhangi bir kafede otururken, sokakta yürürken veya sahilde gezinirken gördüğümüz çiftlerden örneklerle yorumlayalım. Neden zaman geçtiğinde o ilk gün baktığımız gibi bakamaz oluruz? Neden heyecan dediğimiz şey bitiverir? Neden bizler o gözümüzü boyayan güzel günler geçtiğinde “Ben bu adamla / kadınla ne yapıyorum, mutlu muyum, nereye gidiyorum, gerçekten seviyor muyum” diye sorgulayanlara dönüşüveririz? Yıllar geçtiğinde aşk biter mi? Yıllar geçtiğinde bugün sevdiğimiz bir kişiyi, bir adamı, bir kadını “sevmeyen” olabilir miyiz?
Bu soruların cevapları kitaplara sığmayacak kadar hassas dengeler ve çok farklı dinamikler içeriyor aslında ama ben bugün sizlerle birlikte ilişkilerde arkadaş olmaya, yani iletişimimize bakalım istiyorum. Bir sevgili gerçekten bir arkadaş olmalı mıdır? Sadece sevgili olmak yetmez mi? Arkadaş olmak neden önemlidir? Zaman geçtiğinde sevgililik, arkadaşlık, belki eş olmak, belki nişanlı olmak, belki karı ve koca olmak… Bu sıfatlar karıştığında bizler arkadaş olmayı nereye koymalıyız? Arkadaşlığı en sona koyduğumuzda ve muhteşem bir eş olduğumuzda en doğruyu mu yapmış oluruz?
Daha önce de yazılarımda birçok kez bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşmıştım. Aynı masada oturup tek kelime iletişimde bulunmayan, yaşadıkları günü bir diğerinin aynısı olarak gören, önlerindeki mesajlardan, ekranlardan kafalarını kaldırmayan, “birlikte olmayı” el tutuşmak noktasına kadar indirgeyen tüm o sözde çiftlerden bahsedelim istiyorum biraz sizlerle. Şunu söyleyebilirsiniz: Her zaman konuşacak ne bulacağız, her an nasıl çok yakın olacağız? İşte buna muhteşem bir cevabımız var, her ne olursa olsun önce arkadaş olarak.
Genel olarak eşimizle, kız arkadaşımızla veya erkek arkadaşımızla önce sevgili olmayı koyuyoruz aramıza. Öyle anlar geliyor ki örneğimizde olduğu üzere, aynı masada oturan birer sevgili oluyoruz ama birer arkadaş olamadığımız için birbirimize anlatacağımız tek kelimemiz olmuyor. Karşımızdaki kadına veya adama baktığımızda o bildiğim insan diyerek konuyu kapatıveriyoruz. Onu dinlemekten ona anlamak için bakmaktan onunla bir muhteşem gün daha geçiriyor olmanın bize bahşedilmiş olan lütfundan bihaber oluyoruz… Nasıl olsa eş olan, kız arkadaş olan, erkek arkadaş olan kısacası sevgili olan karşımızda olduğundan onun aslında bizler gibi gerçek bir dosta gerçek bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu unutuveriyoruz…
Bir de şimdi gelin tüm bunların üzerine uzun yılları koyalım. Birlikte geçirilmiş olan uzun yıllar, belki çocuklar… Artık karşımızdaki kişi nasıl olsa kaç yıllık eşimiz oluyor değil mi? Bu sabah sanki onu ilk kez görecekmişiz heyecanı ile uyanabilmek belki mümkün olmuyor ama bir insanın “tarihine” eşlik ediyoruz. Aslında işte o muhteşemliği ile yılardır bizim elimizi tutan adam veya kadın bizim hayat “arkadaşımız” olandır. Bizler bu arkadaşlık kavramını yitirdiğimizde veya sevgili olmaya, eş olmaya tuz biber gibi eklemediğimizde eş oluyoruz fakat aynı masada birer yabancıya dönüşüyoruz.
Evliliğimin son dönemlerinde çok yoğun bir huzursuzluk dönemi geçirmiştim. En büyük eksik ise arkadaşça bir iletişimin ortadan kalkmış olmasıydı. Bunu etkileyen birçok kavram vardı: Kişisel huzursuzluklar, duyarsızlıklar, yalanlar, dürüst olmayan her anın verdiği kasvet ve kaybettiğimiz asıl sihir; arkadaş olmak halimizdi… Bugün geriye dönüp baktığımda bu süreçten asıl öğrendiğim, geçen sekiz yıllık sürenin sonunda biz sevgiden, ilişkiden, aşktan önce asıl olan yılların bile eskitemeyeceği tek şey olan ve bir ilişkideki en değerli şey olanı kaybetmiştik: Arkadaşlığımızı.
Arkadaş olabilmek iki kişinin her daim birlikte yol alabilmesi demektir. Arkadaş olabilmek, diğerini yeri geldiğinde sevgililikten, eş olmaktan bağımsız olarak dinleyebilmek ve o kişiye bir “insan” olarak orada olduğumuzu, var olan tüm sıfatlarımızdan öte onun eşi olmaktan, sevgilisi olmaktan çok daha öte bir sıfat ile bir can arkadaşı, bir hayat yoldaşı olarak yanında olduğumuzu gösterebilmek demektir. Arkadaş olabilmek, bir kişiyi her ne olursa olsun yargılamadan, sorgulamadan ve tarafsızca özgür bırakabilmektir. Onun hayatında yürümesi gereken yolları zaman olduğunca bizimle birlikte ve daha çok tek başına yürüyebilmesi için cesaretlendirebilmek demektir. Arkadaş olabilmek kıskanmak, hor görmek, hayallerinden vazgeçmesini istemek veya kısıtlamak hiç değildir. Sevgiliden, eş olmaktan çok arkadaş olabilmek, yıllar geçtiğinde belki aşkın alevi biraz daha söndüğünde, belki aşk sevgiye dönüştüğünde, belki bizler büyüdüğümüzde, olgunlaştığımızda hayatımızda gerçekten yanımızda kimin yürümesini istediğimiz sorusuna bir cevap verdiren kavramdır…
Bu yazımı okuyorsanız ilişkilerinize ve arkadaşlık kavramı hakkında düşüncelerinize yeniden bakmanızı dilerim… Çok sevdiğiniz ile gerçekten arkadaş olabiliyor musunuz? Yargılamadan onu dinleyebiliyor musunuz? Tüm sıfatlarından sıyrılarak kendini gerçekleştirebilmesi için bu hayatta ona karşılık beklemeden destek olabiliyor musunuz? Çekinmeden anlatabiliyor mu size dertlerini? Beni beğenir mi beni yargılar mı beni sevmez mi diye düşünmeden her ne olursa olsun bir “arkadaş” gibi doğruyu sizinle paylaşabiliyor mu?
Evet, yıllar geçtiğinde belki bizler o yıllanmış ilişkilerimizde, aynı aşkı, aynı sevgiyi, aynı ilgiyi, aynı ateşi bulamayabiliriz fakat asla yitirmeyeceğimiz tek bir hazine mutlaka bizimle kalır; muhteşem bir arkadaş sahibi olmak…
İlginizi çekebilir: Geçemeyeceğiniz bir sınavla karşılaşmanız mümkün mü?