X

İlişkilerimizde bitişten önceki son çıkış: Sevgi talep etmek

“Ben senin sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım. Biri bitse biri kalır…”  – Cemal Süreya

Bu hafta içimden gelen tüm başlıklar “sevgi” üzerine (sonu ne olacak merak ediyorum!). Yine oldukça zorlu bir macera bizleri bekliyor, sevgi talep etmek. Bu konu benim de hayatımda çok büyük derslerle öğrendiğim ve daha sonra yaşadıklarıma uzaktan baktığımda ilişkilerimde çok ama çok önemli bir yere sahip olduğunu gördüğüm bir değişken; “ilişkilerde sevgi talep etmek”. Sevgi “talep eden” statüsüne gelmek, sevgiyi “talep” ile alabilir olmak veya sevgiyi alamamaktan dolayı “talep” etmek…

İlişkilerimde çok ama çok önemli bir yere sahip olduğunu gördüğüm bir değişken; “ilişkilerde sevgi talep etmek”

Öncelikle bir kavrama birlikte bakalım istiyorum; “talep etmek” ve sevgi talep etmek nedir? Talep genel olarak günlük hayatımızda istemektir fakat talep anında hepimizin bildiği üzere “istediğimiz” yani talep ettiğimiz kavram hayatımızda bulunmamaktadır. Bizleri “talep etmek” noktasına getiren, “bulamamak” durumumuzdur.

Peki, ilişkilerimizde neden ve hangi zamanda talep ederiz? Bir ilişkide bizi talep etmeye ve hatta sevgi talep etmeye getiren nedir? Öncelikle, ilişkilerimiz başladığında zaman çok hızlı geçer, ilk anda büyük heyecan duyarız, büyük bir sevgiyle bağlıyızdır ve “sevgi” talep etmek gibi bir durumumuz oluşmaz. Çünkü hem karşımızdakine sevgi vermekteyizdir hem de istediğimiz yani “beklentimiz” olan ilgi ve alakayı görmekteyizdir. Bunu sevgi olarak yorumlamaktayızdır. Heyecanın en üst düzeyde olduğu bu dönemde, ilişkide “talep etmek” noktasına kilometrelerce uzak bir noktadayızdır. Eksik olan, bulunamayan veya olmayan bir şey yoktur…

Şimdi zamanı biraz daha ileriye alalım… Oturmuş bir ilişki düşündüğümüzde (ki bu bazı ilişkiler için altı ay, bazen bir yıl belki bazılarımız için beş yılın üzerindeki ilişkilerimizi kapsar!), sevgi nerede konumlanır? Sevginin varlığı işte bu ilişkinin ilerlediği zamanlarda, her iki kişinin vermesiyle ilişkili bir seviyede bulunur.

Bir ilişkide bizi talep etmeye ve hatta sevgi talep etmeye getiren nedir?

Örneğin bir erkek olarak; ilişkimizin ilerlediği bu dönemde, daha önceki döneme göre sevgilimize veya eşimize yeterli ilgiyi göstermiyorsak, baş başa vakit geçirebilmek için yeterince zaman ayıramıyorsak, sürekli yoğun iş tempomuz içerisinde ilişkimizde sevgimizi göstermek üzere sürpriz yapmaya ve sevgilimizi veya eşimizi “özel” hissettirmeye çalışmıyorsak bu hızlıca karşımızdakini “talep eder” görebileceğimiz bir sürece sürüklenmemiz ile sonuçlanır. Bir anda kendimizi kızgın bir eş veya sevgiliyle karşı karşıya bulabiliriz.

Bizlerden “yeterince” sevgi görmeyen (veya göremeyen) eşimiz veya sevgilimiz sevgiyi “talep eden” olur. Bunu bir erkek olarak anlamlandırmak zordur değil mi? Belki yeterince anlayamayız fakat değişen bir şeyler vardır… İçimizden gelmiyordur, artık ilişki bitmeye yaklaşmıştır veya sadece farkında bile değilizdir. Fakat burada “farklı şekilde” düşünmemiz gereken karşımızdaki kişiyi “bu talep etmek” noktasına hangi sürecin getirdiği olmalıdır.

Aynı durum bir kadın olarak da bizlerin başına gelebilir… İlişkimiz ilerlediği durumda, evliysek yoğun bir tempoda kendimize ve eşimize yeterince zaman ayıramıyorsak, bir arada gerçekleştirebileceğimiz paylaşımlarımız sadece belirli günlere ve belirli zaman aralıklarına sıkıştıysa, artık aynı evde yaşamak bile bir formalite haline geldiyse ve biz bunu bilsek de bilmezden geliyorsak, karşımızdaki kişinin öfkesi ve “sevgi talebi” ile karşılaşabiliriz…

Gündelik hayatın yoğunluğu içinde karşımızdaki kişinin öfkesi ve “sevgi talebi” ile karşılaşabiliriz.

Bir ilişkide “sevgi talebi” durumunun oluşması bunu talep edenin kadın veya erkek olmasından bağımsız olarak iki kişiyi “öfke” ve “suçlama” düzleminde buluşturur. Çünkü “talep eden” suçlayan bir taraf olmuştur, eskiden bulduğu “sevilmek” durumunun kaybolduğunu düşünmektedir. Bununla suçlanan yani “sevgi vermeyen” ise sevmeyi bile “beceremeyen” olarak algılanabilir ve karşısındakinin öfkesine maruz kaldıkça daha da uzaklaşır…

Bu uzaklaşma bazen iki kişiyi o derece yabancılaştırır ki “sevmek” kadar kendince yani öznel yapılacak, kişinin tamimiyle “kendisi” ile ilgili olan bir konuda başka birinin sınırlarına girdiğini ve hatta şekillendirmeye çalıştığını hisseder. Bu her iki taraf üzerinde baskı oluşturur ve “talep eden” taraf daha da talepkar hale gelir… Talep edilen taraf ise fersah fersah uzaklaşmaya ve talebin “tam tersi” tarafa doğru çekilmeye, verecek sevgisi varsa bile “verememeye” doğru sürüklenir…

Evliliğimin son dönemlerinde sevgi talep eder olmuştum. Bu öyle bir noktaya ulaşmıştı ki bu ilişkide nasıl, neden ve kim için olduğumu bile bilemediğim bir hale gelmiştim. Talebim karşılanmadıkça kavgaların ve huzursuzluğun seviyesi büyümekteydi. Eski eşim benden uzaklaştı, arkadaş gibi bile konuşamaz hale geldik. Ne olduğunu zaten anlayamayan ben, aldatıldığımı öğrendiğimde bu itmek kuvvetinin gücünü de keşfetmiştim. Benim için ilişkide olması gereken sevgi çoktan bir başkasına “verilmekteydi” ve ben o alamadıklarım için sevgiyi talep eder oldukça, ilişkimizde bunu “gerçekleştiremeyen” daha da huzursuz ve mutsuz oluyordu… Çünkü aynı anda iki kişinin taleplerini karşılamak belki oldukça zordu…

Benim bu konuda ısrarım arttıkça gerçek ortaya çıktı; ben görmem gerekeni görmüştüm… Eğer bir “talep” noktası oluştuysa, daha önce var olan sevgi artık “yok” denilecek bir seviyeye gerilemişti… Daha sonra ayrılık dönemimde uzun uzun düşünmek fırsatım olmuştu; sevgi talep etmek doğru mu? Yani bir insan neden sevgi talep eder?

Talep edilen taraf ise fersah fersah uzaklaşmaya ve talebin “tam tersi” tarafa doğru çekilmeye, verecek sevgisi varsa bile “verememeye” doğru sürüklenir…

İşte ilişkilerimizde “sevgi talep etmek” noktası genel olarak bu yüzden bitişten önceki son çıkışları andırır. Çıkışa yani bitişe çok yakınsınızdır eğer bu “talebiniz” karşılanırsa ve bizler her şeyi “yeniden” yoluna koyabilirsek otoban, yol bizim için devam eder. Fakat bunu yapamadığımız durumdaysa, çıkış yani bitiş başlar…

Sağlıklı bir ilişkide “sevgi talebi” yoktur, sevgi zaten vardır… Sevgi taleple var olmaz, talep edilmez, talep etmeye “gerek” duyulmaz. Bizler varlığını, sevginin ortada oluşunu, sevginin kalbimize kadar uzanan sıcacık akışını hissederiz. Sevildiğimizi biliriz…

Eğer bugün bu yazımı okuyorsanız, ilişkinizde sevgi talep etmekteyseniz, bir kez daha bulunduğunuz noktayı değerlendirmenizi dilerim… Sevgi bir ilişkide olmazsa olmazdır. Dünyaya talep etmek için değil, sevgi vermek ve sevgiyi hissetmek için geldik… Bugün sevdiğiniz kadar sevilmeye de layıksınız, bunu talep eder hale geldiğiniz bir ilişki sizi nereye götürebilir?

En büyük sevgilerin her daim kalbinizi ve sizi bulması dileklerimle…

 

İlginizi çekebilir: En içten haliyle “aşk” içten olmayı severEn içten haliyle “

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale