X

İlişkileri, çocukluğumuzdaki oyunlar gibi yaşamak: Oyun arkadaşları edinmenin tam zamanı

Sürekli şikâyet ediyoruz ya; “Bir şeyler eksik sanki, hiçbir şey eski tadı vermiyor” diye. Bu cümlede geçen, hani şu tadını aradığımız şey, aslında oyunlar ve oyun arkadaşlarımız.

Çocukken çok bilge oluyoruz. Tam olarak olduğumuz halimizle, sadece anda kalarak ve olanı olduğu haliyle anlamaya çalışarak oyun oynamanın ve sevginin peşinde koşuyoruz.

Sonra öğreniyoruz. Bize öğretilen her neyse onu öğreniyoruz, bizden nasıl olmamız bekleniyorsa öyle olmaya çalışıyoruz. Biz çabaladıkça aslında olduğumuz kişiden uzaklaşıyoruz. Sonunda mutsuz oluyoruz. Sonra bazılarımız durumun farkına varıyor ve öze yolculuğa çıkıyor. Ama bulunduğumuz yere gelene kadar o kadar yol kat etmiş oluyoruz ki, durumu fark etmemiz bizi biz olduğumuz noktaya döndürmeye yetmiyor. Çaba gerekiyor, emek gerekiyor, en çok da istek gerekiyor, ancak içimizden yükseldiğinde anlamlı olan bir istek. Ateşi yakmak ise farkındalıkla oluyor.

İlişkilerde de çoğu zaman eksikliğini hissettiğimiz şey bu aslında. Eskiden kendimize oyun arkadaşı arardık, şimdilerde en uygun alışveriş partnerini arar olduk. Hepimiz aynı şeyin peşinde değilsek de, maalesef böyle bir çağın içinde ilerliyoruz. Bazıları oyun peşinde değil de, elde edebileceğinin en fazlasını, en azını vererek alabilmenin peşinde koşuyor. Hâlbuki alışveriş bir ilişki kurma biçimi değildir, sadece bir eylemdir. Bu nedenledir ki, alışveriş prensibiyle kurulmuş her ilişki bitmeye mahkûmdur.

Alışveriş yaparken akıllı davranırsınız. Akıllıca olan, pahası yüksek olanı seçmeye çalışmak ancak karşılığında düşük bir bedel ödemektir. Aslında yanlış bir şey yapmazsınız. Elde etmek istediğiniz şeyin -kendi şartlarınıza göre- en iyisini seçer ve yine -kendi şartlarınıza göre- ödemeye razı olduğunuz bir bedel belirlersiniz. Ne zaman ki, razı olduğunuz bedelin üzerinde bir şeyler talep edilir sizden, oturur yeniden hesap yaparsınız. Değer mi? Karşılığında aldıklarınıza o kadar odaklısınızdır ki, onun ederini tartar durursunuz. Bu sizi mutsuz eder, çünkü iki taraf da sadece bir şeyler almanın peşindedir. Odak noktası hep almaktır ve bu da aranızdaki ilişkiyi değersiz kılar. Çünkü sizin asıl değer verdiğiniz şey kurulan bağ değil, karşılığında elinize ne geçtiğidir.

İlişki kurarken ise akıllı davranmazsınız. Bu akılsızca, ayaklarınız yerden kesilircesine kendinizi ilişkiye adeta atmak demek değildir. Sadece, matematik değildir devreye ilk giren. Birini seversiniz, kanınız ısınır, sohbeti hoşunuza gider, bakışı hoşunuza gider ya da size çok güzel gülmüştür, kim bilir. Sonra içinizden ilk yükselen istek, onu tanımak olur. Tanıdıkça aranızdaki enerji güçlenir. Eğer size uygun olmadığını fark ederseniz de enerji söner. Ancak burada önemli olan şudur: Sevgi varsa, odak noktanız almak değil, vermek olur. Karşınızdakine ne verebileceğiniz üzerine kafa yorarsınız. Onu mutlu edeceğini düşündüğünüz için ona bir şey alırsınız ya da dinlediğiniz bir şarkıyı çok beğenirsiniz ve onunla da paylaşmak istersiniz. “Geçen gün şöyle bir şeye ihtiyacım var demişti, bak buldum hemen paylaşayım” dersiniz içinizden, üzüldüğünüzde de sevindiğinizde de yan yana olmak istersiniz. Sürekli olarak paylaşmanın peşinde olursunuz ve paylaşım, bağ kurmanızı sağlar. Eğer iki taraf da vermenin peşindeyse zaten, iki taraf da almayı hayal bile edemeyecekleri çok fazla şeyi elde edecektir. İronik bir şekilde, almanın hesabını yapmadığınızda elinize geçen çok daha fazlası olur.

Eğer ilişkide olduğunuz kişiyle alışveriş yapmanın değil de, oyun oynamanın peşinde olursanız, ortada iki taraf kalmaz. Taraflar tek olur, artık “biz” olur ve bir oyun kurarsınız. Oyun oynayan çocukları düşünün; kazanmak hiçbir zaman önemli değildir, oyunda 2 taraf yoktur, önemli olan tek şey keyifli vakit geçirmektir. Böyle bir ilişkinizin olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Karşınızda değil, yanınızda, hemen omuz hizanızda biri var ve birlikte oyunlar oynuyorsunuz. Şahane, değil mi?

Hayat kolay değil, birçok sorumluluğumuz var ve bunları yerine getirmeye devam edeceğiz, ancak bunları da oyun arkadaşımızla birlikte yapabileceğiz. Bununla birlikte, her şeyi de birlikte yapmak zorunda değiliz. İhtiyaç olduğunda destek olmak ya da istediğimizde paylaşmak için birlikte yapmalıyız bir şeyleri, mecburiyet hissettiğimiz için değil. Oyun oynayan çocukları düşünün, bazen biri kalkar gider ve bir süre kendi kendine boya yapar, örneğin. Diğeri de oyuna devam eder. Sonra kalkan çocuk geri döner ve oynamaya devam ederler. Ne oyuna devam eden çocuk diğerini boya yaptığı için cezalandırır, ne de boya yapmaya giden çocuk oyun arkadaşından sıkıldığı için gitmiştir, o an başka bir şey yapası gelmiştir sadece. Oyun arkadaşlığınız baki ise, bu kendine kalışlar sizi rahatsız etmez, tam tersi ancak besler. Çünkü beslenip gelen, yine diğerini de beslemenin peşinde olacaktır. Tabii ki, önce oyun arkadaşınıza güvenmeniz gerekir. Zaten güvenmediğiniz biriyle hiç oyuna başlamamak en iyisi olacaktır.

Bugün biriniz biraz sinirlisiniz, sinirinizi ötekine yansıttınız, kavga ettiniz. Yetişkinlerin kavgası pek zahmetli oluyor. Egolar var devrede, kocaman kocaman. Çocuklar kavga etti, küstüler, biri bir köşeye gitti, öbürü diğer köşeye. 10 dakika geçti, biri geldi; “Oyun oynayalım mı?”, “Tamam.” Sorsanız neden kavga ettiklerini hatırlamazlar, o kadar andalar ki. Önemli olanın oyun bile değil, oyun arkadaşı olduğunu o kadar iyi biliyorlar ki. Belki biraz daha zahmetli oluyor yetişkinlerin sinirlerinin sönmesi, birinin öbürüne elini uzatması, ancak kim adım atarsa atsın, biri size doğru adım attığında, eğer siz de ona bir adım gidebiliyorsanız doğru yerdesiniz demektir. Bazen haklı olmaya da çok tutunmamak gerekiyor, oyun değil ki kıymetli olan, oyun arkadaşınız.

Bu duyguları, bu tavırları kendi çocukluğumuzdan çekip çağırmamızın tam zamanıdır belki de. İster romantik bir ilişki olsun, ister dostluk, ister arkadaşlık, temel prensip sevgi olursa oyun arkadaşı bulabiliriz kendimize. Gelir-gider tablosunu başka yerlerde kullanalım, paylaşmanın ve sevmenin peşinde olalım. Zaten her şeyi çok çabuk tükettiğimiz bir çağda yaşıyoruz, birbirimizi de daha fazla tüketmeye hiç ihtiyacımız yok.

İlginizi çekebilir: Geçtiğimiz onyılda ne yaptığını biliyorum: Peki değişime nereden başlayacağınızı keşfetmek ister misiniz?

Ceyda Tepret: İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği bölümü mezunudur. Koç Üniversitesi’nde MBA eğitimi alıp, Madrid’deki IE Business School’da International MBA programında eğitimini tamamlamıştır. Pazarlama alanında bir kariyer tercih etmiştir ve bu alandaki çalışmalarına devam etmektedir. İnsan davranışları ve psikolojiye duyduğu ilgi onu koçluk eğitimi almaya yöneltmiştir. ICF sertifikalı profesyonel bir koç olarak, danışanlarına kendi yolculuklarında destek vermektedir. Pazarlama profesyoneli kimliğiyle marka hikayelerinin, profesyonel koç kimliğiyle de insan hikayelerinin peşindedir.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale