Haritaya baktığımızda ülkelerin sınırlarının nasıl çizildiğini ve ne kadar net olduğunu görebiliriz. Coğrafi açıdan bir anlamı olduğu kadar, psikolojik açıdan da sınırlarımızı bilmenin bize ihtiyaçlarımıza dair önemli mesajlar verdiğine inanıyorum. Bunu tıpkı denizin bittiği, sahilin başladığı yere benzetiyorum. Görünmez ama kesin. Kişilerarası ilişkilerimizdeki sınırlar da kesin ama bir o kadar da katı olmayan biçimde şekil almalıdır. Duygusal, cinsel, fiziksel, maddi sınırlarımızı tanır ve bunları koruyabilirsek ihlal edilmiş de hissetmeyiz. Hayır diyebildiğimiz her an daha da özgürleşiriz. Nasıl ki deniz sahilin, sahil denizin sınırlarını aşamıyor sağlıklı sınırlar da ilişkilerimizde nerede duracağımızı bilmemizi sağlıyor.
Çizeceğiniz her sınır, bir ötekinin daha ileri gidemeyeceğini, sizi neyin kırıp, neyin üzeceğini anlamasını ve davranışlarını buna göre şekillendirmesini sağlayacaktır. Çizeceğiniz her sınır, kendi topraklarınızı daha da genişletecek ve inanın bana, iç huzurunuzu daha da artıracaktır.
‘’Sınırlara neden ihtiyacımız var?’’ hadi gelin, bu sorunun olası cevaplarını birlikte derinlemesine inceleyelim:
Herkesin alan ihtiyacı, kabul edeceği ve hoş karşılamayacağı durumlar farklıdır. Bu nedenle sınır çizebilmek için önce kendimizi tanımamız elzemdir.
İhtiyaçlarının farkında oldukça insan, sınırlarını doğru şekilde koyabilecek, ilişkilerindeki iletişim artacak ve sağlıksız ilişki örüntüsünden çıkmak için bir kapı aralamış olacaktır.
Romantik ilişkilerde, çocuklarınızla, arkadaşlarınızla ya da iş hayatınızdaki kişilerle sınır çizebilme kapasitesine sahip olabilmek psikolojik sağlığınız için ihtiyaçtır. Fakat, mesleki pratiğimde psikolojik takviye alan, özellikle ebeveynlerin manalı bir kısmı, çocuğuna sınır koyarken; kaygı ile yoğurulmuş bir duygu içinde kalabilmektedirler. “Ona çok kızdım, sinirlendim, ağlamaklı bakan çocuğumu sakinleştiremedim” diye iç muhakemelerini yaptıkları özel anlarını paylaşmaktadırlar. Ebeveynlerin koyacağı sınırlar çok mühimdir. Çünkü hem önleyici hem de düzeltici sonuçlar söz konusudur.
Bunun yanı sıra çocuklar; sınıra ihtiyaç duyarlarken bir yandan da çizilen sınırları reddetme eğilimde olurlar. Bu durumu, trafikte hız sınırını aşmaya benzetiyorum. Herkes belli bir hız sınırı olması gerektiğini bilmektedir fakat pek çok insan hız 90 iken 100’ü zorlamak da istemektedir. Çocukları da bu örnekteki gibi düşünelim. Eğer çocuğa sınır koymazsanız çocuk kendini güvende hissetmez, sizi kendisiyle aynı boyda görebilir. Tecrübesiyle hayatında yol gösterip gerektiğinde durduran bir ebeveyne sahip olmayan bir çocuk nasıl güvende hissedecektir? Çocuğunuzla olan ilişkinizde sınır koymadan önce elbette; “Bir dakika ben eşime, işimdekilere sınır koyabiliyor muyum?” diye düşünce izlerini takip etmek de gerekmektedir.
Sınırlar, hem sağlıklı ilişkiler hem de olgunlaşmış karakter inşa etmeyi sağlar. Alışveriş merkezlerinde, uçakta, süper markette ağlayan çocuklara rastlamışızdır. En çok istediği oyuncağı ya da şekerlemeye sahip olabilmek için elinden geleni yapan çocuklar… Gözünüzün önünde canlanan sahneler gözenekli sınırlara sahip olan ebeveynlerin çocuklarının kontrolü ele geçirmesi durumuyla bağlantılıdır. Esnek, gözenekli sınırlara sahip anne babalar, duyguları daha kolay alevlenen çocukların yetişmesine ortam hazırlar. Sınır koyma yeteneğine sahip olamayan ebeveynlerin çocukları yetişkin yaşantısında sorumluluk ve disiplin konularında güçlük yaşarlar. Buna karşılık sınırları olan insanlar, dağınık/denetimsiz, zihni bulanık değildirler. Yaşamında gideceği güzergahlar belli, geçeceği durakların farkında ve her an kendi yönünü kendi belirleyebileceği olduğunun bilincindedir.
Çalışma yaşamında sınır koyabilmek neden önemli?
‘’Kişisel ilişkilerimizde sınır koymak yeterince zorken, bir de çalışma yaşamında bunu nasıl sağlayacağım?’’ dediğiniz oluyor mu? İş yerinizde başkalarının sorumluluklarını yüklendiğinizi farkettiğiniz oluyor mu? Fazla mesaiye ‘’Hayır’’ diyebilmek size çok uzak bir yanıt mı? İş yerinizde geçirdiğiniz zaman dilimi evinizde geçirdiğiniz zamandan daha mı fazla?
İnsan zamanının sınırlı olmadığını düşündüğünde her teklife ‘’Evet!’’ diyebiliyor. Sınır teorisine göre iş ve ev, istek ve ihtiyaçlarımıza bağlı olarak girip çıktığımız “sınır kapılarımızdır.’’ Yaşamınızda sınırlarınızın olmamasıyla beraber aralanan kapı, stresin de artış göstermesine yol açmaktadır. Kişisel sınırları tanımlayabilmek, bunlara sadık kalabilmek özel alanda olduğu gibi iş alanındada kişinin kendi benliğini tam anlamıyla ortaya koymasına yardımcı olacak unsurdur. Profesyonel yaşamda yapılacaklar listesi, gündem maddeleri hiçbir zaman son bulmayacaktır. Dolayısıyla bunların özel hayatınızdaki alanı daraltmadığından emin olun.
Başkalarının beklentilerine sınır çizemeyen kişiler patronlarının ve iş arkadaşlarının istekleri ile özdeşleşirler. Özel hayat ve çalışma yaşamı arasında sınır olmaması dik bir duruş sergileyememeye yol açar. İş yerinizde size kendi sorumluluğunu yüklemek isteyen arkadaşınızı: “Bu görevi zamanında yapmamış olmana üzüldüm, çok zor bir durumda kaldığını görebiliyorum. Fakat bu benim görev tanımımım dışında kalıyor benim işim değil. Belki gelecek sefer işlerini daha doğru planlarsın.” gibi cümlelerle nazikçe reddedebilirsiniz. Bu noktada üslup çok önemlidir. Karşılıklı saygıyı bozmadan, kimseyi incitmeden, terslemeden ve kırmadan sınırlarınızı ifade etmeniz uygun olacaktır.
Yukarıdaki satırlarda sınırların gerekliliği ve yaşantımıza kattığı önemden bahsettim. Sınırlarınızı korurken aşağıdaki maddeleri göz önünde bulundurabilirsiniz:
- Yaptığınız her seçimi ve her davranışı izah etmek zorunda değilsiniz.
- “Hayır”, “bilmiyorum”, “ilgilenmiyorum”, ‘’müsait değilim’’ deme hakkına herkes kadar sahipsiniz.
- İstemediğiniz eylemleri yapmamak için kılıf uydurmak veya mazeret geliştirmek zorunda değilsiniz.
- Hata yapma ve yaptığınız hataların doğurduğu sonuçların sorumluluğunu alma hakkına sahipsiniz.
- Diğer kişilerin sorunlarına çözüm yolları geliştirme mecburiyetinde değilsiniz.
- İlişkilerinizdeki önceliklerinizi fark edin ve kime hangi konuda sınır koymanız gerektiğini belirleyin.
Unutmayalım ki her ilişki en az iki kişiliktir. İlişkinin ipleri de bu kişilerin avuçlarının arasındadır. Birinin bu ipi daha sıkı kavraması ve daha çok çekmesi, ötekinin düşüşüne yol açar. Sağlıklı ilişki dinamiklerinde görmek istediğimiz şey ise bundan daha farklıdır. İp gergin olmalı ve iki tarafta bundan mümkün mertebe zarar görmemelidir.
İlişkilerinizi sağlıklı bir zemin üzerinde sürdürebilmek, kişisel sınırlarınızı koruyabilmek ve bu sınırları içselleştirebilmek kolay olmayan bir alışkanlık pratiği gerektirir. Kişiler arası iletişiminizi güçlendirmek isterseniz psikolojik destek almaktan çekinmeyiniz.
İlginizi çekebilir: Bırakabilme sanatı: Gereksiz yüklerden özgürleşebilmek