Her gün birçok kişiyle konuşuyoruz ya da yazışıyoruz. Kendimizi ifade etmek, daha çok anlatmak, anlaşılmak istiyoruz. Peki biz karşımızdakini gerçekten anlayabiliyor muyuz? Ya da bırakalım anlamayı, dinleyebiliyor muyuz?
Şunun gibi söylemlere çevremizde sıklıkla rastlıyoruz sanırım:
- Beni anlamıyor.
- Çok düşüncesiz.
- Ne kadar da bencilce davranıyor.
- Farketmesi (anlaması) için daha ne yapmam gerekiyor!
Örnekleri çoğaltabiliriz. Bir yakınma hali, beraberinde gelen suçlamalar… Sonuç: Çözümsüz. Yine anlayamadık, anlaşılamadık, anlaşamadık.
Oysaki çoğunlukla biliriz; sempatik ilişkiler yaşamak, ilişkilerde anlaşılmak ve anlaşmak hep empati ile mümkün oluyor.
İlgili yazı: Bir başkasını dinlemek ve empati kurmak bize neler kazandırıyor?
Öncelikle dilerseniz empati ve sempati kavramlarını bir hatırlayalım*:
Sempati*: Karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini hiç sorgulamadan, haklı olup olmadığına bakmaksızın aynı duygu ve düşüncede olmak, ona katılmaktır.
Empati*: Karşımızdaki kişinin olaylar karşısında ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamak ve yargılamadan bunu o kişiye aktarmaktır.
Empatinin sempatiden farkı; karşımızdaki kişiye hak vermeyip, hatta onu hatalı bulsak bile (duygularına ortak olmasak da) sadece karşımızdakini anlamak ve bunu ona hissettirmektir.
Peki anlayış kasımızı nasıl geliştirebiliriz?
İlişkilerimizde anlayış kasımızı geliştirmemiz gerekiyor. Karşımızdakinin fikirlerine katılmak zorunda değiliz; ancak onu anlayabiliriz. Peki bunun pratiği nasıl olacak? Gelin, şimdi biraz yakından bakalım.
‘Alkali Diyet’ kitabının yazarı Dr. Ayşegül Çoruhlu, kitabında ‘hücre düzeyinde beslenme’ üzerinde duruyor ve ‘Amaç karın doyurmak değil, hücreyi beslemek’ diyor. Benzer bir bakış açısıyla, ilişkilerimizde de mikro düzeyde empati geliştirirsek; makro düzeyde sempatiyi yakalamak, en azından ortak noktalarda buluşmak çok daha kolay olabilir. Belki aynı fikirde olamadığımız durumlarda, ilk başta empati kurmakta zorlanabiliriz; ama küçük rutinlerimizde bunu pratik edip, zamanla ilişkimizin genelinde daha iyi deneyimler yaşayabiliriz.
Tıpkı hücrenin iyi beslendiğinde bedenin sağlıklı olması gibi, günlük rutinlerdeki nezaketler de ilişkimizin genel atmosferini olumlu etkiliyor.
Empatiye giden yol, nezaket ve şefkatten geçiyor. Nezaketle yaklaşabildiğimiz birine, empati yapmakta da onu dinlemekte de zorlanmıyoruz. İşe ufacık durumlar, davranışlar hatta sözcükler karşısında teşekkür edip, memnuniyetlerimizi ifade ederek başlayabiliriz mesela. Rutinimizde yer alan birçok şey için, süreç içerisinde genellikle – olumlu veya olumsuz – tepki vermeme davranışı şekillenmeye başlıyor. Eşinizin arabayı sizin için park etmesi, çocuğunuzun size su getirmesi, iş arkadaşınızın her sabah işe giderken sizi de evden alması, kahvaltıyı eşinizin hazırlaması, apartman görevlisinin hergün servise çıkması gibi rutinlerde karşı tarafa nezaket gösterip, memnuniyetimizi ifade etmek; anlayış kasımızı geliştiriyor ve devamında gelen tüm iletişimlerde empatiyi besliyor.
Çağımızda teşekkür etmek, meşguliyetlerimizin örtüsü altında gizli kalıyor maalesef. O örtüyü her fırsatta aralayıp, açığa çıkmasına izin verebiliriz. Nezaket ve şefkat pratiğimiz; karşı tarafa değer vermeye, sonrasında onu etkin dinlemeye ve devamında empati ile onu anlayabilmeye dönüşüyor.
Empati yeteneğinizi geliştirecek bir oyun
Birlikte küçük bir oyun oynayalım. Önümüzdeki bir hafta boyunca gün içerisinde karşılaştıklarımıza, maruz kaldığımız durumlara, çevremize etkilerimize bir bakalım.
Örneğin; eşimiz/sevgilimiz, ailemizden biri ya da değer verdiğimiz bir dostumuz bize ne şekilde yaklaşıyor? Biz ne şekilde yaklaşıyoruz? Onu dinliyor muyuz? Teşekkür ediyor muyuz? Beraberliğimizi daha anlamlı hale getiren üretimlerde bulunabiliyor muyuz? Nasıl tepkiler veriyoruz? Kendimizi karşımızdakinin yerine koyup, onu anlamak için çabalıyor muyuz?
Bunları sadece yakın çevremizde değil, markette, spor salonunda, mahallemizde karşılaştığımız kişilerle olan iletişimlerimize de uyarlayabiliriz.
Tüm iyi şeyler gibi, empati de bulaşıcı. Kendimizden yola çıkalım. Dinleyelim. Dinlemek, değer verdiğimizin göstergesidir. Sonrasında anlayış kendiliğinden üremeye başlayacaktır. Sadece bir hafta bunu deneyelim. Belki sonuçları çok sempatik olur, kim bilir.
Bir söz var, şöyle diyor: ‘Empati müzik gibidir; pratik yaptıkça daha iyi oluruz.’ Pratiğiniz bol olsun.
*Kaynak:
Felsefetasi.org / Harun Gelmiş