Değişim, hayatımızın ve hatta her anımızın “olmazsa olmazıdır”. Fakat sıra ilişkilerimize geldiğinde, bizler değişim gereksinimimizi veya nasıl da hızlı değişmekte olduğumuzu görmezden geliriz. Örneğin, üniversite yıllarında tanıştığımız sevgilimizle evlendiğimizde, birlikteliğimiz neredeyse on yıllara uzadığında karşımızdaki insana bakıp hep aynı kalmasını bekleriz.
Onun da bizden aynısını beklediğini düşünürüz. Ama gerçek hayat bizim bu kafamızda oluşturduğumuz kalıplara sığmaz. Bir aylık bir ilişki yaşıyor bile olsak zaman geçtikçe farklılıklar gözlemleriz. Belki aldığımız çiçek sayısı azalır, belki birlikte izleme şansı bulduğumuz sinema filmi sayısı çoğalır, belki daha fazla arkadaşlarımızla bir “çift” olarak vakit geçirebiliriz veya sadece daha fazla özel zaman bulabiliriz ama hayat değişmektedir ve bu bizlerin değiştiremeyeceği tek şeydir.
Ben bu yazımda değişimi yorumlayalım istiyorum sizlerle. Değişimi anladığımızda verdiğimiz tepkileri değerlendirelim. Öncelikle görüyorum ki, ilişkilerimizde “statüko” yani olanı korumaya çalışırız, bir şeyler değişmesin isteriz. Hep aynı oranda sevilelim, hep aynı oranda ilgi görelim, hep aynı oranda güzel zamanlar geçirelim. Peki, bu beklentimiz “karşılanmadığında” ne olur? Örneğin eşimizin son dönemde bize istediğimiz kadar zaman ayıramadığını ve işlerinin çok yoğun olduğunu görmekteyiz. Nasıl tepki veririz, bir tepki verir miyiz?
Genel olarak bu durumda her iki kişi de, değişimi görmezlikten gelmeyi tercih eder. Bizler görmedikçe değişim daha da büyüyerek karşımıza çıkıyor. Yukarıdaki örnekten devam edelim, eşimizin ilişkimize dikkat vermediğini görmekteyiz. Geçici olarak değerlendiririz kendisiyle bu durumu, nedenlerini, son dönemi değerlendirmek yerine bekleriz… Beklediğimizde durum daha iyiye gidebilir (ki bu gerçekten geçici bir durum da olabilir) fakat daha fazla gerçek hayata yaklaştıkça aramızdaki uçurumun daha da büyüdüğüne şahit oluruz…
Burada kabul etmemiz gereken, uzun yıllar süren bir birliktelik veya sadece üç günlük bir ilişkide de olsak değişimin ilişkimizin içerisinde olacağıdır. İlişki için gerekli olan iki kişiden biri bile ciddi bir değişim sürecine girdiğinde bu ikili dengenin bozulması için yeterli olmaktadır.
Dışarıda kalan diğeri de aynı değişime ayak uydurmayı kabul edecek olursa bu denge yeniden düzenlenebilir fakat aynı yerde durmaya ve mevcut hali korumaya ısrar edecek olursa, bu durumda ayrılık kaçınılmaz olacaktır. Yukarıda verdiğimiz örnekten devam edelim… Eşimizin ilgisizliği konusunda her ne kadar korkutucu da olsa dürüstçe yüzleşmek isteyebiliriz. Bu durumun sebeplerini onunla açıkça konuşabiliriz. Sonuçta, karşımıza çıkacak olan cevap bir aldatma durumu da olabilir veya sadece gerçekten farkında olmadığı bir yoğunluk içerisinde kaybolmuşluk da olabilir…
Açık iletişimle duruma yaklaştığımızda bizler de değişmek üzere bir adım atmış oluruz. Diğer bir ifadeyle değişime ayak uydurabilmek üzere eşimizle birlikte yürümeye karar vermişizdir. Alacağımız cevaplar veya elimizden gelecek olan (yardımcı olmak üzere) ilişkimizin gidişatını belirleyecektir fakat yine de sessiz kalarak, içten içe öfkelenerek, iletişimi kapatarak ilişkiyi taşıyabileceğimiz noktanın çok daha ilerisine geçmiş olabileceğiz.
İlişkide olmak kadar eşimizin, nişanlımızın veya sevgilimizin arkadaşı olabilmek aslında bu bakış açısını gerektirir. Kendimiz için nasıl gelişmek, büyümek, farklılaşmak ve bir insan olarak hayatı yaşamak hakkımız varsa, birlikte olduğumuz kişi için de aynı sorumluluklar söz konusudur. Bizler anne, baba olsak da ilişkimiz birbirimize karşı sevgi ve saygı içerisinde olmayı, diğer yandan hayata karşı “birey” olabilmek sorumluluğumuzu da unutmamayı gerektirir.
Bu noktada ilişkilerimizde bizler değişimden kaçtıkça, diğer kişideki değişimi görmezlikten geldikçe veya görüp de beğenmedikçe, yargıladıkça, küçümsedikçe, kabullenemedikçe ilişkilerimizin gideceği son nokta ayrılıklar olmaktadır. Bu bir yandan o kişiyi “eski” versiyonunda kabul edebilirken “yeni” ve değişmiş halinde kabul etmemek anlamındadır. Bunu kabul edemeyeceğimizi hissediyorsak da almamız gereken sorumluluk, bunu açıkça paylaşarak ilişkiye son vermek olmalıdır…
Bakın sevgili Resmaa Menakem, İlişkinin Tadı Tuzu isimli eserinde, ilişkilerde değişime nasıl yaklaşmamız gerektiğini, bizler için pek çok farklı bakış açısıyla şöyle paylaşıyor;
“…Ama çok azımız partnerimizin bize büyümemizde, gelişip olgunlaşmamızda yardımcı olacağını duyumsadığımız için âşık oluruz. Tersine, birlikteliğin getireceğini düşlediğimiz güven, rahatlık ve zevki ararız. Gerçek amacının tam karşıtı nedenlerden ötürü romantik ilişkiler yaşarız. Bunun sonucunda da, her ciddi ilişkide, eninde sonunda aynı uyandırma ziliyle kalır herkes.
Ne yaparsanız yapın ya da sevgiliniz kim olursa olsun, ilişkiniz sonunda incitici bir hale gelir. Bir hafta, birkaç ay ya da beş yılsonunda ikiniz de istemediğiniz duygularla yüz yüze kalmaya başlarsınız. Kendinizin ve partnerinizin kısıtlılıklarıyla yüz yüze gelir ve kişisel olarak gelişmek gereksinimi duyarsınız. Bu kısıtlılıkların çoğunun partnerinizin ve kendinizin güçlü olduğu alanlarda yatıyor olması hem kafa karıştırır, hem de bu kısıtlılıkların çözülmesini ve üzerine gidilmesini güçleştirir.
…Ama durum hiç de böyle değildir. Ciddi ilişkiler tam da böyle işlemek için oluşturulmuştur. Basit insani şefkat gösterileri, bağlantıları ve ilişkileri genellikle insanın iliğini kurutur. Baskının giderek arttığını hissedersiniz.
Bu tür ilişkilerin amacı bizleri büyümeye, olgunlaşmaya zorlayarak içimizde var olan en iyi özellikleri ortaya çıkartmaktır – ve büyümek her zaman sancılıdır.
…Ciddi ilişkiler, iki kişiyi defalarca, gün be gün birbirlerine karşı zorlamak için oluşturulmuş ekosistemlerdir. İki taraf da, tıpkı bir taşın mücevher olarak parlatılması gibi birlikte öğütülür. Sizin ve partnerinizin önünde sürekli bir seçenek vardır: birbirinizi karşılıklı olarak mücevher olacak şekilde parlatabilir ya da un ufak olacak şekilde öğütebilirsiniz.
…Dönüşüm basit değişiklikten çok daha ötesidir. İçsel ve temel bir şeydir. Başımıza geldiğinde onu vücudumuzun içinde hissederiz. Başkasının başına geldiğinde, onu bakışlarında, ya da seslerinin tonunda veya vücut dillerinde görürüz.”
Değişim ve dönüşüm hayatımızın “değiştiremeyeceğimiz” ve her ne yaşta, konumda ve yaşanmışlıkta olursak olalım “önüne geçemeyeceğimiz” kavramlardır. İlişkilerimizde bunu yönetmek ise büyük güç ve sabır ister. Öncelikle değişime kucak açmak ve kendimiz kadar partnerimizin de buna hakkı olduğunu bilmek süreci daha anlayışlı ve daha büyük bir empati ile yönetebilmemizi sağlayacaktır.
Bugün bu yazımı okuyorsanız, ilişkilerinizde sizi en çok zorlayan noktaları yeniden düşünmenizi dilerim, görebileceğimiz üzere birçoğu özellikle değişim ve dönüşümle ilişkili olacaktır. Zaman kavramıyla yanılsak da yıllar geçti “nasıl olsa bildiğim eşim” diye düşünsek de o kişi “değişmektedir” ve “tam olarak bilmemiz” işte bu yüzden mümkün değildir.
Eğer büyümeye, dönüşmeye ve sevdiğinizle el ele yürüyebilmeye cesaretliyseniz, her ne kadar zor olsa da birlikte değişmek, birlikte yıllanmak ve birlikte yaşlanmak en güzel hediyelerini sizlere sunacaktır… Bu yüzden değişime birlikteliğimizi daha da güçlendirecek bir fırsat olarak bakabildiğimizde, ilişkimiz de çok daha derinleşecek ve bu bağın kuvveti de perçinlenecektir…
İlginizi çekebilir: İlişkilerimizde bitişten önceki son çıkış: Sevgi talep etmek