İlişkilere elimiz boş gitmiyoruz. Elimizde genellikle bir paket oluyor ve bu paketin içinde de o ilişkiden beklentilerimiz, ihtiyaçlarımız ve ilişkiye atadığımız görevler listesi… Yaşam boyu her neye ihtiyacımız varsa neredeyse tamamını ilişkimize de bir görev olarak atıyoruz. Ve ilişki başladıktan bir süre sonra -özellikle de aşkın bazı gerçekleri maskelediği dönem geçince- bu defa hüsran paketi devreye giriyor ve şikayetler birer birer sıralanmaya başlıyor.
“Evin dekorasyonunda anlaşamıyoruz. Ben modern seviyorum, o klasik şeyler istiyor.”
“Sinir bozucu ailesine aşırı düşkün. Haftada bir iki kez onlarla görüşecekmişiz.”
“Halı saha maçlarından vazgeçmiyor. Ne buluyor anlamıyorum.”
“Kamp yapmayı sevmiyor. Oysa ne güzel olurdu baharda çadırla tatile gidebilsek.”
“Kutu oyunları oynayalım diye tutturuyor. Tüylerimi diken diken ediyor o oyunlar.”
“Acı yemeği sevmiyor. Acı, yemek pişerken eklenirse daha güzel.”
“Sürekli dizi izliyor. Çıkalım biraz gezelim. Yok!”
“Ben erken yatalım istiyorum o ise sabahlamaya bayılıyor. Babaannem akşam yatmayı bilmez, sabah kalkmayı bilmez derdi böylelerine.”
“İştahı çok açık sürekli yemek istiyor, onun yüzünden kilo aldım. Pastaneden, restorandan çıkamıyoruz.”
“Para biriktirelim biraz güvencemiz olsun diyorum. Üç günlük dünyaymış, günümüzü gün edecekmişiz!”
Onu hala seviyoruzdur, beraber mutlu olmak istiyoruzdur ama bu şikâyet sözleriyle beraber ilişkinin yükü de giderek artar. Yük arttıkça bize öğretilen ilişkiyi yaşama biçimimiz zamanla imkânsızlaşır, karmaşıklaşır. Öyle ya! Bir elmanın iki yarısıyızdır ve bu hayatı böyle yapışık sürdürmemiz gerekmektedir. Filmlerde de böyledir. Aşıklar beraber güler, beraber ağlar, beraber yemek yer, beraber kitap okur, birbirine hediyeler alır, özel evlilik teklifleri yapılır, düğünler aşkın yüceliğini temsil eder ve onlara çok çok para harcanır. Aşıklar aynı yerde yaşar, aynı şeyi izler, aynı kişilerle görüşmek ister, aynı politik görüşe sahip olur, aynı ideali paylaşır, aynı harcama alışkanlıklarına sahip olur, aynı konuları konuşmaktan zevk alır…
Bunlar kulağa bir ütopya olarak fena gelmese de gerçek yaşamı cehenneme çevirebilecek kadar korkunç ve uzun bir beklenti listesinin maddeleri… Yaptığımız, yapacağımız, yapmak istediğimiz her şeyi paylaşabileceğimiz veya bunlar hakkında uzlaşabileceğimiz bir ideal insan peşinde olduğumuz anlamına geliyor. Ne yazıktır ki bunun mümkün olmadığını anlamamız uzun sürmüyor. Velev ki, böyle insanı bulsak dahi iki farklı bireyin böyle bir ortamda uzun süre var olabilmesi mümkün görünmüyor. Biz de hemen kolları sıvayıp partnerimize yeni alışkanlıkları nasıl kazandırabileceğimiz, onu nasıl değiştirebileceğimiz, yeni yaşam modeline onu nasıl ikna edebileceğimiz hakkında stratejiler üretmeye başlıyoruz. Bunun için bazen aşkın gücünü, bazen kaprisin gücünü, bazen dayatmanın gücünü, bazen kavganın gücünü, bazen de direnmenin gücünü kullanıyoruz. O anda elimizdeki en uygun araç neyse…
Bu araçları kullanmaya başladığımızda işe yaramadıklarını görmemiz uzun sürmüyor; aşkı, sevgiyi kurban vermeye, ilişkideki uyum ve şefkati tüketmeye ve kendimizi mazlum, eşimizi de zalim olarak nitelemeye başlamamız da cabası… Bir türlü istediğiniz gibi olamayan bir “aşk katili”ne dönüşüyor o eşsiz sevgili! Oysa onu sevmeye ne kadar hazırdırdınız! Keşke biraz daha istediğiniz gibi biri olabilseydi…
İlişkilerin bu kadar karmaşık ve hırslı olması gerekir mi? Gelin beklentilerimize biraz temel kavramlar üzerinden bakalım ve biraz sadeleştirelim. Bu sadeleşmeyi ilişkilerimizdeki en temel ihtiyaçlarımızı belirleyerek yapabiliriz.
Buna dair elimizde bazı veriler var. Pozitif İlişkiler Akademisi olarak yaptığımız “İlişkilerimizde Beklenti ve Yaygın Sorunlarımız Anketi”nde çıkan çarpıcı sonuç şu oldu. Sorunlar ve beklentilerin en üst sırasında “anlaşılmak” ile ilgili maddeler vardı. Eşimizden en çok bizi anlamasını bekliyoruz ve anlayış göremediğimiz zaman da hayal kırıklıklarının en büyüğünü yaşıyoruz. Çünkü “anlayış” dopdolu bir kavram ve birçok başka alt kavramla beraber var.
Romantik ilişkimizi ilişkiler halkasındaki en iç halka -yani bize en yakın halka- olarak tanımlayacak olursak orada kendimizi rahatça açmak ve en naif, saf, savunmasız halimizle dahi yargılanmadan kabul görmek istiyoruz. Her insan gibi kırılganız, kusurlarımız var, sevilmek ve kucaklanmak istiyoruz. İşte anlayış tüm bunlara hizmet eden bir temel ihtiyacımız. Anlayışın içinde “nezaket” var; kusurlarımızı olgun ve nezaketle kabul edebilen bir partner istiyoruz. İçinde “paylaşılan kırılganlık” var. En mahrem ve en doğal halimizle durabildiğimiz, maskeler ve zırhlar bürünmek zorunda kalmadığımız, kaygılarımızı, korkularımızı, dengemizi bozan durumları açıkça konuşabildiğimiz, dürüst olabildiğimiz bir beraberlik arıyoruz. İçinde “kucaklamak” var. Zihnimizin ve duygularımızın yansımalarına ilgi duyan, dünya görüşümüze katkı sunan, uzlaşmadığımız durumlarda dahi bizi kucaklayan partnerlere ihtiyaç duyuyoruz. Ve tabii ki partnerimiz de bizden aynı şeyleri umuyor.
Eğer bu bileşenler ilişkide varsa ya da kurulabilirse, diğer alanlarda ortaya çıkan farklılıkları göz ardı edip sevildiğimizi ve tatmin olduğumuzu yine de hissedebiliriz. Belki arkadaşlarımız ortak olmayabilir, belki ailesinden hiçbir zaman hoşlanmasak da nezakette kusur etmemeye karar verebiliriz, belki ortak hobiler yerine ortak başka konular bulabiliriz veya ayrı ayrı vakit geçirebiliriz, belki sosyal varoluşumuzun her detayında hemfikir olmayabiliriz, belki aynı cüzdandan para harcamayabiliriz, hatta aynı evde dahi yaşamayabiliriz, ama yine de kendimizi yalnız ve yoksun hissetmeyiz. Böylesi bir durumda takıntılı ve huysuz beklentilerle hem canımızı yakmaz hem de ilişkimizi hırpalamayız.
Daha basit ve daha sade bir ilişki içinde “geleneksel beklenti çarkından” kurtulabilir ve farklı bir ilişki resmi çizebiliriz. İki insan arasındaki bağ; günlük pratikler, arkadaşlar, hobiler, aileler ve yaşamın diğer tüm pratik unsurlarıyla değil “görülme, anlaşılma ve kucaklanma” ekseninde güçlü ve eksiksiz olabilir. Yeter ki biz de diğerinden beklediğimiz kadar bunlar uğruna çaba harcayalım, yeter ki karşılıklı temel ihtiyaçlarımızı görelim ve dikkatimiz amaca hizmet etmeyen detaylarda değil kurmak istediğimiz derin bağda olsun!
İlginizi çekebilir: “Eyvah! İlişkimizde tutku kalmadı!”: Eros’un okları ilişkiden çekildiğinde