İlişkiler ve birey olmak üzerine: “Yalnızlık” kavramı 20 yılda nasıl değişti?
Duman’ın 2002 yılında çıkardığı albümün adı “Belki Alışman Lazım.” Albüme adını veren şarkının sözlerini belki hatırlıyorsunuzdur:
“Bir tek sen mi varsın?
Yalnız mı kaldın?
Belki alışman lazım,
Belki katlanman lazım, yalnızlığa…”
Şarkıyı dinlediğimiz günlerin üzerinden tam 18 sene geçmiş. Bu sürecin, şarkının sözlerinin güncelliğini geride bıraktığını söyleyebiliriz. O dönemde yalnızlık tercih edilmeyen, mecburiyet yüzünden alışılması tavsiye edilen bir olguyken, bugünlerde hepimizin alıştığı, hatta tam tersini uygulamakta zorlandığımız bir durum halini aldı. Çift terapisi için gelen çiftler ya da çevremde gözlemlediğim ilişkilerdeki kişiler rahatlıkla “İşine gelmiyorsa gidebilirsin”, “İstemiyorsan ayrılalım” gibi cümleleri sarf edebiliyorlar. Bu tutum ilişkinin sağlıklı ilerlemesini ciddi oranda engelliyor.
21. yüzyılda artık yalnızlıktan daha az korkuyoruz. Kişisel sınırlarımızın içine birini dahil etmek, kendimize yetmek varken başka birini daha idare etmek artık bize külfet geliyor. Söze gelince hepimiz hala hayatımızda birinin olmasını istiyoruz ama gerçekten bir ilişki yürütmeye gönüllü müyüz? İlişkinin gerekliliklerini, sorumluluklarını taşımaya hazır mıyız?
Aslında, ilişkiyi yürütmek basit bazı dinamiklere bağlı ve iki taraf da daha kaliteli bir ilişki istiyorsa terapi süreciyle ilişkiyi sağlam bir zemine oturtmak mümkün. Ama tabii çabalamak emek istiyor ve hızlı hayat tarzımızın içinde ilişkimizin bizi yormasını değil, sorunsuz bir şekilde kendi kendini döndürebilmesini ve bize huzur vermesini bekliyoruz. İş hayatı, kök ailemiz, arkadaşlarımız yeterince enerjimizi alıyor. İlişkiden bize enerji veren kaynak olmasını bekliyoruz.
Beklentimiz yanlış değil ancak ilişkinin, yani “biz”in de enerjiye ihtiyacı var. Karşımızdaki kişinin ilgiye, sevgiye, anlaşılmaya ihtiyacı var. Tıpkı bizim de olduğu gibi. Ama maalesef bu günlerde ilişkinin bu yanı külfet olarak görülüyor. Yalnız olmayı değil de bir ilişki yürütmeyi seçmek sanki bir lütuf ve karşı taraf bu fedakarlığımız için bizi sevmeli ve hep yanımızda olmalı gibi bir düşünce yapısına sahibiz. Bunu bilinçli olarak yapmıyoruz belki ama bu bakış açımızın getirisi ortada: Ayrılık, bireyselleşme, “ben”cil olma.
Yalnızlığımıza fazla alışıyor olabiliriz. Evet, insanın kendine yetebilmesi ve kişisel alanının olması gerekli; ancak hepimiz sosyal varlıklarız ve biraz sevmek ve sevilmenin hepimize iyi geldiğini unutmamamız gerek. Karl Menninger’in de dediği gibi: “Sevgi, insanları iyileştirir. Hem onu verenleri hem de onu alanları.”
İlginizi çekebilir: Bir ilişkiyi sürdürmek ne kadar zor olabilir?