X

Partnerinizle uyumlu olup olmadığınızı nasıl anlayabilirsiniz?

Kendinizi hiç ‘Biz nasıl sevgili olduk ben de anlamadım.’, ‘Ben böyle birine nasıl aşık oldum?’, ‘Galiba zıt kutuplar gerçekten birbirini çekiyor.’ dediğiniz bir ilişkinin içinde buldunuz mu? Hayallerinizdeki ideal partnerin özelliklerinin hiçbirine sahip olmayan birine aşık oldunuz mu? Yoksa tüm ilişkilerinde kriterleri çok keskin ve net sınırlarla belli olanlardan mısınız? İlişkide ‘uyum’ konusu psikoloji alanının en tartışmalı konularından biri. Bazı araştırmalar ‘Zıt kutuplar birbirini çeker.’ mitini doğruluyor olsa da, sağlıklı bir ilişkinin sürdürülebilmesi için iki tarafın da hem bireysel olarak hem de ilişkiyle ilgili algıları ve ilişki dinamiğini besleyebilecek özelliklerin tutarlı olması gerektiğine dair de pek çok araştırma bulgusu söz konusu.

İlişkide uyumu neyin sağladığı konusunda yapılan araştırmalar, iki bireyin buluşmadan önce tüm kişilik özellikleri analiz edilip bu özelliklere uygun eşleştirmelerle bir araya getirilmesi durumunda bile birbirlerinden hoşlanmayabildiklerini, dolayısıyla romantik bir ilişkide uyum yakalayabilmek için ihtiyaç duyulan o kıvılcımı neyin ateşlediğine dair ortak bir görüş olmadığı konusunda hemfikir.

İlişkide ‘uyumlu olmak’ ne demek?

İlişkide iki tarafın birbiriyle uyumlu olup olmadığını belirleyen pek çok kriter olsa da, en genel tanımıyla iki taraf arasında karşılıklı eşitliğe ve saygıya dayalı, derin bağın olması ilişkide uyumun en basit tanımlamalarından biri. Birlikte olan iki kişinin keyifli zaman geçirmesi, birlikte eğlenebilmesi, birbirinin sınırlarına saygı gösterebilmesi, belirledikleri hedeflere ulaşırken birbirlerini destekleyebilmeleri ve zor zamanlarında birbirlerine anlayışla yaklaşabilmeleri uyumlu olduklarının en önemli göstergelerinden. Ortak ilgi alanlarına ya da benzer kişilik özelliklerine sahip olmayı gerektirmeksizin ilişkide uyum yakalayabilmek mümkün olsa da, pek çok kişi ‘ruh eşini’ bulma ya da karşısındaki kişinin kendisini tamamlaması gerektiği beklentisi taşıyor. Ancak ilişkide partnerimizle uyumlu olmak ortak ilgi alanlarına sahip olmanın ya da ihtiyaçlarımızın karşılanmasının çok ötesinde, derin ve eşsiz bir bağlantıyı temsil ediyor.

Uyumlu olmak, ilişkide hiç sorun yaşanmaması ya da ilişkinizin mükemmel olacağı anlamı taşımadığı gibi, ilişkide uyum yakalamak da iki tarafın ayrı ayrı mükemmel karakter özelliklerine sahip olmasının ya da bu özelliklerin iki tarafta da tutarlı olmasının çok ötesinde, ilişkinin kendine özgü dinamiğiyle şekillenen bir durum.  

‘Kişilik özelliklerimiz, ilgi alanlarımız, beklentilerimiz ortaksa uyumlu muyuz?’

Psikolog Aaron Ben-Zeev, ilişkide uyumu değerlendirmek için iki ayrı ölçüt olduğunu öne sürüyor. Bu iki ayrı ölçütten birincisi olan, her bireyin ayrı ayrı sahip olduğu IQ, sosyo-ekonomik durum, eğitim seviyesi, mizah yeteneği gibi yüzlerce farklı kişisel özellikken; kişisel özelliklerin eşleşmesinden çok daha karmaşık olan ikinci ölçüt iki kişi arasındaki benzersiz ilişkinin eşsiz dinamiğine özgü kavramları barındırıyor.

Uzun vadeli ilişkilerinizde karşınızdaki kişiyle uyumlu olup olmadığınızı ölçmek için yaptığınız değerlendirmeleri, karşınızdaki kişide mutlaka olması gereken kriterleri düşünün. Örneğin, birlikte olduğunuz kişinin ne kadar zeki olduğu, yani IQ seviyesinin sizinle hemen hemen aynı düzeyde olması dünyanın neredeyse her yerinde uyum için bir ölçüt olarak belirlenir. Birbirine karşı romantik duygular besleyen kişilerin zeka seviyesi arasında büyük bir uçurum varsa, ilişki dinamiğine bağlı olmayan değerlendirme ölçütüne göre karşısındaki kişiyle uyumlu olmayacağını, olası bir ilişkide problemler yaşanabileceğini gösterebilir. Ancak yine benzer şekilde karşınızdaki kişinin sosyo-ekonomik düzeyi, yani nerede çalıştığı, ne iş yaptığı, ne kadar para kazandığı, hatta kazandıklarını nasıl harcadığı ne kadar uyumlu olduğunuzu değerlendirmek konusunda bir kriter olsa da; kendisini daha değerli görüp sizi ilişkide değersiz hissettirebileceği gibi ilişkinin dinamiğine dayalı bazı ölçütler uygun olup olmadığınızı değerlendirirken zihninizi kurcalayabilir. Dolayısıyla iki tarafın da sahip olduğu kişisel özellikler, ilgi alanları ve hayattan beklentileri mükemmel bir uyum içinde olsa da, işin içine ilişki dinamikleri girdiğinde uyumsuzluk yaşanması ve ilişkide problemlerin çıkması muhtemel.

Diğer taraftan Association for Psychological Science tarafından yayınlanmış olan bir araştırmanın sonuçları, kendimize benzeyen kişilere ilgi duyma durumunun doğamızın ve evrimsel sürecimizin bir parçası olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla sosyalleşmeyi seven birinin içe dönük birindense daha sosyal ve dışa dönük bir karakteri tercih etmesi, kariyerine önem veren birinin kendisi gibi kariyer hedefleri olan ve işini ön plana koyan biriyle birlikte olmak istemesi, aile değerlerine önem veren birinin ailesiyle iletişimi iyi olan bir partnere yönelmesi oldukça doğal.

Partner seçiminde ve ilişkide benzer özelliklere sahip olma isteğimiz psikolog ve araştırmacı Kristine Keller’ın Denge Teorisi ile tutarlılık gösteriyor. Beklentilerimizin, düşünce kalıplarımızın, davranışlarımızın, hedeflerimizin ve yaşam amacımızın karşımızdakiyle tutarlı olması ilişkinin sağlıklı olarak sürdürülebilmesi için son derece önemli bir faktör. Donn Byrne ve bir grup araştırmacının yapmış olduğu bir çalışmanın sonuçları da, kendi değer yargılarımızdan farklı değerlere sahip olan insanlarla birlikte olmamızın ilişkide tatmin hissini azalttığını gösteriyor.

Sonuç olarak; kişilik özelliklerimizin, ilgi alanlarımızın ve beklentilerimizin ortak olması partnerimizle uyumlu olduğumuzun göstergesi olabilirken, bazı araştırmalar da bireylerin sahip olduğu özelliklerden bağımsız olarak ilişkinin kendi dinamiğinin bu ortak özelliklerin de ötesinde kendi uyum kriterlerini yaratabileceğini, dolayısıyla iki tarafın birbiriyle ne kadar uyumlu olduğunu önden kestirebilmenin çok da mümkün olamayacağını belirtiyor.

Fiziksel çekicilik ve cinsel uyum partner seçiminde ne kadar etkili?

Birlikte olduğumuz kişiyi nasıl seçmemiz gerektiği, ideal bir partnerde olması gereken özellikler, karşımızdaki kişiyle romantik bir ilişki yaşayıp yaşayamayacağımız kısmen bilinçli tercihlerimizin ve özgür irademizin bir sonucu. Ancak ilişkilerimiz konusunda aldığımız kararların ve belirlediğimiz kriterlerin bir kısmı bilinç düzeyinde gerçekleşse de, araştırmalar partner seçimi konusunda çoğu zaman bilinçaltımızla karar verdiğimizi gösteriyor. Buss ve bir grup araştırmacının 2001 yılında yayınladığı bir araştırmanın sonuçları, uzun süreli ilişki yaşayacağımız ‘ideal’ partnerimizde nezaket, ilgi ve zeka gibi özelliklerin fiziksel görünümden çok daha önemli olduğunu düşündüğümüzü gösteriyor. Ancak söz konusu seçimlerimiz olduğunda her ne kadar kişilik özelliklerinin fiziksel görünümden daha önemli olduğunu düşünsek de, kadın ya da erkek olmamızdan bağımsız olarak, partner seçimimizde fiziksel çekiciliğin ve cinsel uyumun karakterden ya da eğitim seviyesinden çok daha etkili olduğunu gösteren pek çok araştırma mevcut. 2011 yılında yapılan bir araştırma, bilinç düzeyinde kişilik özelliklerine önem vermemize karşın partner seçiminde fiziksel çekiciliği ve cinselliği ön plana koymamızın bilinçaltımızın bir seçimi olduğunu gösteriyor.

Partner seçiminde bilinçaltımızla da olsa fiziksel çekiciliğe önem vermemiz, Walster ve bir grup araştırmacının 1968 yılında ortaya attığı ve herkesin kendi kulvarında yarıştığını savunan ‘Eşleştirme Hipotezi’yle de örtüşen bir ilişki davranışı. Eşleştirme Hipotezi’ne göre, her birey fiziksel olarak kendisiyle aşağı yukarı aynı seviyede olan kişilerle beraber olma eğilimi gösteriyor.

Sonuç olarak; bilinç düzeyinde her ne kadar fiziksel özellikler dışında kalan kriterleri ön plana koysak da, bilinçaltımızda fiziksel özelliklerimizin benzer olduğu, görünüş olarak çekici bulduğumuz ve cinsel yönden arzuladığımız kişilerle daha uyumlu olduğumuza dair bir inancımız söz konusu. 

Aranızdaki küçücük bir kıvılcım ya da ‘elektrik almak’ uyumlu olduğunuzu gösterir mi?

İlişkide her ne kadar ideal bir partnerde olması gereken özelliklere dair kendimize özel kriterlerimiz ve kurallarımız olsa da, aslında gerçekten önemli olan şey o kişiyle nasıl iletişim kurduğumuz, yani bireyin özelliklerinden bağımsız olan ilişki dinamiğimiz. Potansiyel partnerimizle bir araya geldiğimizde aramızda sıcak bir iletişimin olması, o ‘ilk kıvılcım’ olarak adlandırılan sınırın aşılması belirlediğimiz tüm kuralların esnetilmesi ve kriterlerimizin ‘olmazsa olmaz’dan ‘olmasa da olur’ seviyesine geçmesine neden olabiliyor. Eastwick’in 2011 yılında yaptığı bir araştırmada katılımcılardan ideal bir partnerde mutlaka olması gereken ve olmaması gereken özellikleri listelemeleri istendi. Sonrasında ise katılımcılara, bu özelliklere uygun kişilerle eşleştirilecekleri bilgisi verildi. Ancak buluşmaya getirilen kişiler aslında katılımcıların belirttikleri özelliklerin hiçbirini taşımıyordu. Bu uyumsuzluğa rağmen, yüz yüze görüştükten sonra katılımcıların büyük bir çoğunluğunun belirttikleri özelliklerin partner seçimi konusundaki kararlarında etkili olmadığı, beklentilerinin tamamen dışında kalan kişilerle bile yakınlık kurabildikleri gözlemlendi.

Sonuç olarak; yapılan araştırmalar ideal bir partnerde mutlaka olması gerektiğini düşündüğümüz özelliklerin bile, yüz yüze etkileşim sırasında küçücük bir kıvılcım hissettikten sonra çok da önemli olmayabileceğini gösteriyor.

Zıt kutuplar birbirini çeker mi?

Partner seçimimizin çok küçük bir kısmının kendi tercihlerimize ve beklentilerimize bağlı olduğunu, bilinçaltımızın karar sürecinde çok daha önemli bir rol oynadığını, yüz yüze geldiğimiz an oluşan enerjinin ve kvılcımın belirlediğimiz tüm kriterleri devre dışı bırakabildiğini bilmek sizi biraz rahatsız hissettirmiş olabilir. Özellikle böyle bir konunun bu kadar belirsizlik taşıması, sınırlarının belli olmaması, kişisel tercihlerimiz ve beklentilerimiz dışında yapabileceğimiz olası seçimlerin gelecekte problem yaşamamıza neden olabileceği düşüncesi oldukça korkutucu gelebilir.

Bununla birlikte, tercihlerimizin ilişki deneyimlerimizle, zaman içinde, yavaş yavaş değişebildiği de kaçınılmaz bir gerçek. Mevcut partnerimiz idealimizdeki beklentileri karşılamadığında, bu beklentilerin seviyesini kolaylıkla azaltabiliyor, partnerimizin beklentimiz dışında sahip olduğu diğer özelliklere daha fazla değer verme eğilimi gösterebiliyoruz.  Hali hazırda ilişki içinde olduğumuz partnerimizi ‘idealimizdeki kişi’ olarak konumlandırabiliyor, karşımızdaki kişinin bile sahip olduğuna inanmadığı pozitif kişilik özelliklerini o kişiye kolaylıkla atfedebiliyoruz. Ayrıca birlikte olduğumuz kişinin sahip olduğu ya da olmadığı tüm özelliklerden bağımsız olarak birbirimizi daha iyi tanıdıkça, sevdikçe ve daha fazla saygı göstermeye başladıkça çekiciliğimiz doğal olarak artabiliyor ve ilişkimiz derinleşebiliyor. Zihnimizin esnek yapısı, kolayca değişmemize ve değerlerimizin, duygularımızın, davranışlarımızın da zaman içinde dönüşebilmesine olanak sağlıyor.

Sonuç olarak; zıt kutupların birbirini çekmesi olarak adlandırdığımız şey aslında tamamen iki tarafın da değişmeye ve dönüşmeye ne kadar açık olduğuyla bağlantılı. Bu açıdan değerlendirdiğimizde zıt kutuplar ancak iki tarafın da zihinsel kalıplarını esnetebildiği ölçüde birbirini çekiyor.

Hoşlandığınız kişiyle ya da partnerinizle uyumlu olup olmadığınızı nasıl anlarsınız?

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, karşımızdaki kişiyle olan uyumumuz bilinçli olarak verdiğimiz kararlardan çok bilinçaltımızla ve aramızdaki iletişimin dinamiğiyle bağlantılı olduğu için birini gerçekten çok iyi tanımanız, ya da ‘şu özelliklerimiz ortaksa uyumlu olabiliriz’ gibi bir çıkarım yapabilmeniz çok da mümkün değil. Ancak yine de, partner seçiminin bilinçli olarak karar verdiğiniz bölümünde uyumlu olup olmadığınızı anlamak için onu daha iyi tanımanıza yardımcı olabilecek bazı sorular yöneltebilirsiniz.

Psikolog ve araştırmacı Andrea Bonior, uyumlu bir ilişkide anlamlı ve kalıcı bir etkileşim kurmaya ve sürdürmeye yardımcı olan bazı temel bileşenlerin bulunduğunu belirtiyor ve bu temel değerleri şöyle özetliyor: 

  • Açık ve dürüst iletişim
  • Fiziksel ve duygusal destek
  • Koşulsuz sevgi
  • Güven ve içtenlik
  • Diğer tarafın ilgi duyduğu şeylere ilgi göstermek
  • Anlayış
  • Yargısız bakış açısı
  • Özgürlük

Bunların aksine, partnerinizle uyumsuz olduğunuzu gösteren de pek çok faktör bulunuyor. Bonior’a göre;

  • Aldatma
  • Yalan söyleme
  • Fiziksel ya da duygusal şiddet
  • Karşı taraftan uzaklaşmaya çalışma
  • İletişim eksikliği
  • Çok fazla tek başına kalma ve yalnız hareket etme isteği
  • Bağımlılık derecesinde beraber vakit geçirmek isteme
  • Manipülasyon
  • Sürekli şikayet etme
  • Kontrolcü olma gibi davranışlar, karşınızdaki kişiyle uyumlu olmadığınızın sinyallerini veriyor olabilir.

Diğer taraftan ilişki koçu Amy Johanson, ilişki yaşadığımız kişiyle uyumlu olup olmadığımızı yukarıdaki değerlerle de örtüşen, belirli kriterlerle ölçebileceğimizi söylüyor. Johanson’ın ilişkideki uyum kriterleri ise şöyle:

  • Sevdiğinizden ve sevildiğinizden şüphe duymamak
  • Birbirinizle kimsenin bilmediği özelliklerinizi, zayıflıklarınızı, kırılgan olduğunuz noktaları ve sırlarınızı paylaşabilmek
  • Karşınızdaki kişiyi sahip olduğu her şeyle, olduğu şekilde kabul edebilmek ve değiştirmeye çalışmamak
  • Birlikte olduğunuz kadar ayrı geçirdiğiniz zaman dilimlerinde de mutlu olabilmek ve hayattan zevk alabilmek
  • Ortak ilgi alanlarına, hobilere sahip olmak ancak ortak bir ilgi alanınız olmasa da karşınızdaki kişinin beğenilerine, tercihlerine, zevk aldığı şeylere ilgi gösterebilmek
  • Birbirinizle açık iletişim kurabilmek ve gerektiğinde fikir ayrılığına düştüğünüz konuları rahatlıkla tartışabilmek
  • İlişkiniz boyunca hem bireysel hem de çift olarak karşılaştığınız problemlerin çözümü konusunda işbirliği içinde çalışabilmek
  • Birbirinize aldığınız tüm kararlarda destek olabilmek ve kişisel olarak birbirinizi geliştirebilmek
  • Bireysel olduğu kadar çift olarak da ortak hedefler belirleyebilmek ve gelecekle ilgili ortak hayaller kurabilmek
  • Birlikteyken de kendiniz olabilmek ve olumlu duyguları olduğu kadar öfke, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygularınızı da içinize atmadan karşınızdaki kişiyle paylaşabilmek
  • Birbirinizi fiziksel olarak çekici bulmak ve cinselliğinizi çekinmeden yaşayabilecek alana sahip olmanın yanı sıra sarılma, öpme gibi fiziksel yakınlığı gösteren davranışları içinizden gelerek gösterebilmek
  • Birbirinizle olduğu kadar birbirinizin ailesiyle de keyifli zaman geçirebilmek ve aile değerlerine saygı göstermek
  • Uyumsuzluk yaşadığınız konularda ortak bir zeminde buluşabilmek için çaba ve efor göstermek

Tüm bunları düşününce uyumlu olup olmadığınızı anlamak için zihninizde dönüp duran onlarca kriterin ya da karşınızdaki kişiyi daha iyi tanımak için geliştireceğiniz stratejilerin yanı sıra içinizden gelen sese kulak vermeniz ve kalbinizde alevlenecek o küçücük kıvılcımı fark edebilmeniz gerekiyor. 

Kaynaklar: Psychology Today, Psych Alive, Life Hack, Positive Psychology, Research Gate

İlginizi çekebilir: Size iyi gelecek bir partneri nasıl bulabilirsiniz?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Aldığımız iki nefesten biri denizden: #MaviNefesProjesi

Denizler, gezegenimizin kalbinde atan en önemli yaşam kaynakları. Sadece tatil rotalarını ya da en şahane manzaraları süslemekle kalmayan bu su ve hayat kaynaklarımız, gezegenimizin dengesi ve canlı yaşamlarının devamı için de kritik bir rol sahibi. Çünkü, ihtiyaç duyduğumuz oksijenin yarısından fazlası denizlerden geliyor. Ancak, denizlerimizin karşı karşıya olduğu tehditler, ekosistemin geleceğini tehlikeye atıyor.



İklim değişikliği, çevre kirliliği, insan müdahaleleri, plastik atıklar, petrol sızıntıları veya müsilaj gibi pek çok faktör, denizleri kirletmekle kalmıyor geleceğimizi de adım adım yok etmeye başlıyor. Çünkü denizlerdeki kirlilik, hem denizdeki hem de karadaki canlı yaşamını tehdit ediyor ve ekosistemin dengesini bozarak gezegenimizin geleceğinden çalıyor.

Denizlerimizin ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu tehditler karşısında sessiz kalmayan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/TURMEPA iş birliğiyle sürdürdüğü Mavi Nefes Projesi ile bu yıl da denizlerimize, yani yaşam kaynağımıza, sahip çıkıyor. Mavi Nefes Projesi, başta plastikler olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin korunmasına katkı sağlıyor ve denizlerimizdeki oksijen kaynakları olan deniz çayırlarını ve mercanları çoğaltıyor.

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.”

“Dünyaya iyi bakıyoruz, geleceğe iyi bakıyoruz.” misyonuyla yola çıkan Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile birlikte hem deniz kirliliğini azaltmak hem de denizlerdeki biyoçeşitliliği korumak ve deniz ekosistemini rehabilite etmek için uzun soluklu bilimsel koruma ve izleme çalışmaları yürütüyor.

Mavi Nefes Projesi kapsamında Eylül 2021-Haziran 2024 döneminde Marmara Denizi, Adrasan ve Van Gölü’nde yaklaşık 200 bin kişinin günlük üretimine eşit 230 ton katı ve sıvı atık toplandı, uygun olan atıkların geri dönüşüme kazandırılması içinse çalışmalar sürüyor.



Projenin eğitim ayağında ise deniz temizliği konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla ortaokul öğrencilerine ve öğretmenlerine denizlerin önemi, deniz ekosisteminin korunması ve sürdürülebilir su kaynakları için bireysel sorumluluklar konularında eğitimler veriliyor. Mavi Nefes Eğitim Otobüsü ve çevrim içi eğitimlerle 3 yıl boyunca 8 ilde yaklaşık 80 bin öğrenciye ulaşıldığı biliniyor.

Bu başarılı iş birliği, hem denizlerimize hem de gezegenimize hayat verirken; temiz denizlerin, sağlıklı ve uzun ömürlü bir yaşamın temelini olduğunu da bir kez daha bizlere hatırlatıyor. Denizlerdeki deniz çayırlarını ve mercanları koruyup çoğaltmak için çalışmaların sürdürüldüğü Mavi Nefes Projesi sayesinde “aldığımız iki nefesten biri denizden” diyen Garanti BBVA, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA ile tertemiz ve sağlıklı yarınların kapısını aralıyor. Bu başarılı iş birliğinden ilham alarak geleceğimizden çalmak yerine geleceğimizi korumak için çalışmak ve denizlerin yaşam kaynağımız olduğunu her an hatırlamak ve hatırlatmak, hepimizin yarınlarımıza yapacağımız en büyük yatırım.

*Bu yazı Garanti BBVA katkılarıyla hazırlanmıştır.



Orkid, “Sporla Güçlen” projesine verdiği destekle kız çocuklarının geleceğine ışık tutuyor

Bir kız çocuğu düşünün: Günün ilk ışıklarıyla birlikte koşuya çıkan, her sabah elinde topuyla antrenman yapan, büyük bir hevesle hem bedenini hem de zihnini beslemek için yıllarca gönül verdiği spor dalı uğruna çalışmaya devam eden ve uzun yıllar sonra gözlerinden ışıklar saçarak ilk kupasını milyonların önünde havaya kaldıran… Ne harika bir tablo, öyle değil mi?



Toplumun her köşesinde, binlerce kız çocuğu bu anı yaşamayı hak ediyor. Ancak, ne yazık ki birçoğu için spor; erişilmesi çok güç bir lüks, uzak bir hayal gibi kalıyor hayatları boyunca. Oysa spor, sağlığın, özgüvenin, azmin, başarının, kararlılığın, istikrarın temellerini atan, kız çocuklarının güçlü bireyler olarak yetişmesine katkı sağlayan en önemli araçlardan biri. Bu önemin farkında olan ve kız çocuklarını spor yoluyla güçlendirmek isteyen Orkid, Watsons iş birliği ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yürüttüğü “Sporla Güçlen” projesine destek veriyor.

Geleceğe atılan adımlar: Kız çocukları, ‘sporla güçleniyor’

Türkiye’de kadınları ilk kez hijyenik pedle buluşturan P&G’nin kadın bakım markası Orkid, 45 yılı aşkın süredir dünyadaki tüm kadınların hayatını kolaylaştırmak, onları her alanda desteklemek için imza attığı çalışmalarına bir yenisini daha ekleyerek “Sporla Güçlen” projesiyle kız çocuklarının yanında oluyor.

Kız çocuklarına sporla yeni yollar açmayı ve kız çocuklarının geleceğini aydınlatmayı hedefleyen Orkid, yürüttüğü bu iş birliğiyle kız çocuklarının eğitim ve spor yaşamlarını desteklemeyi, onların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Kız çocuklarının hayatta karşılaşacakları tüm zorluklar karşısında çok daha güçlü durmalarını sağlayan, onların bütüncül gelişimini desteklerken duygusal dayanıklılık kazanmalarına da zemin hazırlayan sporun gücü, yadsınamayacak kadar fazla. Öyle ki; Orkid’in, İpsos ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kadınların %77’si, sporun bugün oldukları kişi olmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor. Dahası, yapılan bu araştırmaya göre; ergenlik döneminde spor yapan kızlar, istedikleri kişi olmalarına yardımcı olabilecek özgüven ve becerileri sporla kazanıyor.

Buna rağmen genç kızların neredeyse yarısının düzenli spor yapmadığı sonucuna ulaşan Orkid, TMOK ve Watsons iş birliği ile kız çocuklarının sporla güçlenmesi için onların yanında yer alıyor. Kız çocuklarının hem eğitimlerine hem de spora devam etmelerine yönelik gerekli spor malzemelerinin temin edilmesini destekleyen Sporla Güçlen projesi ile Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bulunan okullardaki kız öğrenciler dönem boyunca badminton, basketbol ve voleybol dallarında eğitim alıyor.



Kadınların daha özgüvenli olmasını destekleyen ve spor ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklanan bir marka olarak Orkid, hiçbir kız çocuğunun bu haklarından mahrum kalmaması için çalışıyor. Bu sayede geleceğin sağlıklı, özgüvenli, başarılı ve belki de milli sporcuları bugünden yetişmeye başlıyor. Gelecek nesillerin hayallerine ulaşmalarına yardımcı olmak için onların yanında olmaya ve onları cesaretlendirmeye devam eden Orkid, kız çocuklarına yeterli imkan sağlandıkça daha eşit ve aydınlık yarınların mümkün olduğuna inanıyor.

Kız çocuklarını genç yaşta sporla tanıştırarak onların kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak tanıyan bu projenin ve başta Orkid ile Watsons olmak üzere projenin tüm destekçilerinin ülkemize ve dünyaya ilham olması, kız çocuklarının ışıl ışıl bir geleceğe doğru çok daha emin adımlarla yürümesi hepimizin en büyük temennisi.

Güçlü kadınlar, güçlü yarınlar için, #SporlaGüçlen projesine destek veren Orkid ürünlerini Watsons’ta keşfetmek için tıklayın.

*Bu yazı Orkid katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sofralarda sürdürülebilir şıklığın yeni adı: Porland Re-Gen

Doğaya olan etkimiz, her gün attığımız adımlarla yeniden şekilleniyor. Günlük yaşamımızda aldığımız kararlar, tüketim alışkanlıklarımız ve yaşam tarzımız, doğa üzerinde hiç silinmeyecek izler bırakıyor, üstelik bu izler günden güne daha da derinleşiyor. Ulaşım tercihlerimizden yeme-içme alışkanlıklarımıza, satın aldığımız ürünlerden şehir hatta ülke dışından verdiğimiz siparişlere kadar hayatımızın her alanında karşımıza çıkan bu etki, yani karbon ayak izimiz, aynı zamanda günlük yaşamda kullandığımız eşyalarla da yakından ilişkili. Ne yediğimiz, ne içtiğimiz kadar yediklerimizi-içtiklerimizi nasıl tükettiğimiz de karbon ayak izimiz üzerinde etki sahibi.



Bu durumun farkında olan ve çevre bilinciyle hareket eden Porland, kırık porselenleri yeniden hayata döndüren Re-Gen Koleksiyonu ile sürdürülebilirlik anlayışını bir adım daha ileriye taşıyor ve dünyada bir ilke imza atıyor. Dünyaya karşı sorumluluk ilkesini odağına alarak üretim süreçlerini yürüten Porland, bu yenilikçi adımıyla bize de gezegenimize olan sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatıyor. İklim krizine karşı geliştirdiği iş modeli sayesinde çevre dostu üretim ve sıfır atık felsefesini benimseyen vizyoner marka, Re-Gen Koleksiyonu ile hem sofraları iyi tasarımla buluşturuyor hem de daha sürdürülebilir bir dünya için yeni şanslar yaratıyor.

Kırık porselenlerden geleceğe: Daha sürdürülebilir bir dünya

Re-Gen ile artık kırık porselenler, sıradan bir atık olmaktan çıkıyor ve yeniden işlenerek hem doğaya hem insana hem de gezegenimize dost bir anlayışı temsil ediyor. Doğayla her şekilde uyumlu, sosyal açıdan faydalı, toplumsal olarak kapsayıcı ve kültürel bağlamda sürdürülebilir bir yaklaşımın öncüsü olan Re-Gen Koleksiyonu, ayrıca tamamen doğal bileşenlerle üretildiği için bakteri ve mikrop barındırmıyor. Dayanıklı ve uzun ömürlü olmasının yanı sıra sağlıklı bir kullanım deneyimi de sunuyor.

Böylece, koleksiyonda yer alan her bir parça sadece bir tabak ya da kupa olmaktan öte, doğaya saygılı ve sürdürülebilir bir yaşam döngüsünün parçası haline geliyor ve gezegenimize olan borcumuzu ödeme yolunda atılmış küçük ama etkili bir adımı simgeliyor.

Doğanın estetik yansıması, sofralara taşınıyor

Porselenin yeniden hayat bulduğu bu koleksiyon, Salda, Ontario, Birdsong ve One and Only isimli dört farklı tasarımdan oluşuyor ve ömürlük desen garantisiyle de zarafetini uzun yıllar koruyor. Re-Gen, sadece estetik açıdan harikalar sunmakla kalmıyor, aynı zamanda çevresel sorumluluğun mükemmel bir örneği olma misyonunu da üstlenerek döngüsel ekonomiye katkı sağlıyor.



Koleksiyonda yer alan her bir parça, doğanın izlerini üzerinde taşıyor. Doğanın sakinliğini, huzurunu, zarafetini yansıtan bu parçalar, sağlıklı, şık ve sürdürülebilir sofralar sunarken sadece bugünü değil, yarını da düşünerek hareket etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Ve günlük hayatın içerisinde çoğu zaman fark etmediğimiz küçük tercihlerin bile ne kadar büyük öneme sahip olduğunu gösteriyor.

İlhamını doğadan alan Re-Gen Koleksiyonu’nun bir parçası olan Salda, Türkiye’nin güneydoğusunda bir volkanik krater gölü olan Salda’nın eşsiz kumsalını yansıtırken; Kanada’nın en güzel eyaletlerinden Ontario’nun masmavi göllerinden esinlenilerek yaratılan Ontario ise mavinin her tonunda derinleştirici bir etki sunuyor. Öte yandan, kuş seslerinin doğadaki varlığını temsil eden yaprak, çiçek ve kuş motifleriyle bezeli Birdsong ise huzur ve mutluluk duygularını sofralarda ön plana çıkarıyor. Gökyüzünün en ihtişamlı halini yansıtan One and Only tasarımları ise göz alıcı renkleriyle doğanın büyülü dokunuşlarını sofralara taşıyor. Karbon emilimini azaltma amacıyla tasarlanan ve güncel teknolojiler kullanılarak üretilen bu koleksiyon, porselen atıklarını sanatla buluştururken geleceğe de şekil veriyor.

Geçen bir yıldaki sürdürülebilirlik çalışmalarıyla 61 ton plastik, 169 ton kağıt, 80 ton ahşap, 80.800 ton su, 301 ton porseleni geri kazandıran Porland, bu sayede 735 ton CO2 emisyonunun engellenmesine öncülük etti. Sürdürülebilirliğe sağladığı katkılarla sektörün öncüsü olan ve ilklere imza atan Porland’ın ilham verici Re-Gen Koleksiyonu’nu daha yakından keşfetmek için hemen tıklayın.

*Bu yazı Porland katkılarıyla hazırlanmıştır.



“Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” için başvurular başladı

İnsanlığın varoluşundan bu yana kadınlar, toplumda pek çok ilham veren, güçlü roller üstlendi. Her ne kadar toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadınların mücadelesini her dönemde zorlaştırmış olsa da; günümüzde kadınlar iş hayatından siyasete, eğitimden medyaya toplumun pek çok alanında yer almaya, seslerini duyurmaya ve görünürlüklerini güçlendirmeye devam ediyorlar. Artık başarılı kadın hikayelerinin pek çok örneği var; özellikle de girişimcilik sektöründe.



Kadınlar girişimcilik dünyasına isimlerini altın harflerle yazdırmaya ve pek çok farklı sektörde muhteşem izlere imza atmaya devam ettikçe, kadın girişimcilerin hikayelerini paylaşmalarına aracı olacak pek çok etkinlik ve yarışma düzenleniyor. Böylelikle hem kadınların girişimcilik konusunda daha aktif olmalarına hem de ilham verici hikayelerini diğer kadınlarla paylaşmalarına olanak sağlanıyor. Bu yarışmaların ilki ve en köklülerinden biri de Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması.

 “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması, kadın girişimcilerin çevrelerinde yarattığı farka ve faydaya da odaklanırken, girişimcilikteki başarısını Türkiye’ye duyuran kadınların başka kadınlara katkı sağlama konusundaki motivasyonlarını da artıyor. Kadın girişimcileri ve kooperatifleri, büyük bir heyecanla gerçekleşen jüri değerlendirmesi sonucu belirlediğimiz birincilerden biri olması için Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na başvurmaya davet ediyoruz.” – Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Sibel Kaya

Garanti BBVA, Ekonomist Dergisi ve KAGİDER iş birliğiyle: Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması

Türkiye’de, kadın girişimcilere yönelik çeşitli çalışmalar yürüten ilk özel banka olan Garanti BBVA, girişimcilik konusuna büyük önem veren, konuyu sayfalarına taşıyan Ekonomist Dergisi ve Türkiye’de kadın girişimciliği ve liderliğini geliştirmeyi hedefleyen sivil toplum örgütü KAGİDER’in iş birliğiyle 2006 yılından bu yana kesintisiz olarak gerçekleşen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” bu yıl 18. kez düzenleniyor.

Yarışmada başvurular, Türkiye’nin Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi, Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi ve Türkiye’nin Kadın Kooperatifi olmak üzere 5 kategoride değerlendiriliyor.



Yarışmanın kazananları ise Şubat ayında yapılacak olan ödül töreni ile açıklanacak. “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” ödülünü alacak girişimci 250.000 TL, “Türkiye’nin Yöresinde Sürdürülebilir Fark Yaratan Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Teknolojide Gelecek Vadeden Kadın Girişimcisi”, “Türkiye’nin Kadın Sosyal Etki Girişimcisi” ve “Türkiye’nin Kadın Kooperatifi” kategorilerinin birincileri ise 200 biner TL’lik ödülün sahibi olacak.

“Kadın girişimciliğinin sürdürülebilir kalkınmaya olan etkisini görmek ve bu başarıları ödüllendirmek bizim için büyük bir mutluluk. Kadın girişimcilerin ekonomiye kazandırdığı değer, ülkemizin geleceği için büyük önem taşıyor. Yarışmaya katılacak tüm kadınlara başarılar diliyorum. Hep birlikte, kadınların gücünü daha da ileriye taşıyacağız.” – KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu

2025 yılının kadın girişimcisi siz olabilirsiniz

Hikayenizle tüm kadınlara ilham olmak ve başarılarınızı tüm Türkiye’ye duyurmak istiyorsanız; 15 Kadım 2024 tarihine kadar www.garantibbvakadingirisimci.com adresindeki formu doldurarak yarışmaya başvurabilirsiniz.

“Türkiye’de kadının ekosisteme katkısını daha da artırmayı, girişimci kadınları cesaretlendirmeyi amaçladığımız bu yarışma önemli bir aşama kaydetti. 17 yılda 45 bin başvuru olmamız, yıllar içinde kategori sayısının bir iken geçen yıl itibarıyla beşe çıkması çok kıymetli. Ekonomist dergisi, Garanti BBVA ve KAGİDER olarak kadın girişimcilerimizi yarışmamıza davet ediyoruz.” –Ekonomist Dergisi Yayın Yönetmeni Talip Yılmaz



İlgili Makale