Çoğu zaman ne kadar önemli olduğunun farkına varamadığımız bir kavramdır “iletişim” veya iletişim kurabilmek becerimiz. Her ne kadar kelime olarak kendi içinde “bir diğer kişiyi” gerektirse de (tek başımıza iletişim olmayacağı için) aslında eylem anına döndüğümüzde kendimizi kendimizle baş başa buluveririz.
Karşımızda sevdiğimiz insan vardır, eşimizdir, kaç yıldır birlikte olduğumuz, bizi en iyi tanıdığını düşündüğümüz bir kişidir fakat işte yine fikir ayrılığına düşmüşüzdür ve ne biz onu anlayabiliyoruzdur ne de o bizim neye ve neden itiraz ettiğimizi… Süreç daha da gerilimli bir akışa doğru da sürüklenebilir… Sürekli kavgalar başlar, normal ses tonuyla konuşamaz hale geliriz, bu bizi öyle etkiler ki bazen yüzünü bile görmek istemeyiz. Evet, itiraf edelim her ne kadar çok seviyor olursak olalım yüzünü bile görmeyi istemeyiz…
Ben bu yazımda sizlerle birlikte bu iletişim konusuna çok daha yakından bakalım istiyorum. Özellikle bizleri en çok incitebilen o en çok sevdiklerimiz cinsinden, yani ilişkideki iletişim tarzımıza daha yakından bakalım. İletişim konusu başlamadan yani daha sözlerimizi söylemeden aslında bazı şekillerde kendimizi anlatmaya başlarız. Ses tonumuz örneğin, aslında kelimeye dökmesek bile eşimiz itiraz ettiğimizin farkına varıverir. Ve ortamda bir anda “söyledin”, “söylemedin”, “ima ettin, ne demek istedin?” gibi ortada bile olmayan bir iletişimsizlikle kasıp kavurulur…
Peki bu iletişimsizlik durumunun sebebi nedir? Hangi akış “Biz buraya bu noktaya nasıl geldik?” diye sormamıza sebep olmuştur? Öncelikle bu sürecin “ben” ile yönetildiğinin farkına varmamız gerekir. İletişim esnasında karşınızdaki kişinin ne yaptığını, ne söyleyeceğini, neyi, nasıl anlatması gerektiğini biz kontrol edemeyiz. Ama bunu yapış şekli, örneğin kaba bir şekilde söylediyse bizi ne söylediğinden çok nasıl söylediğine verdiğimiz tepki ile odaklar. Bu durumda, aslında iletişimin ana öğesi olan “neyin ifade edildiğine” değil de, nasıla odaklanırız. Moralimiz bozulur, hemen itiraz ederiz, sen benimle nasıl böyle konuşursunla söze başlarız. Aslında iletişim burada kopmuştur bile… Artık tek kişilik bir akışa girmişizdir bile. Karşımızdaki ne derse desin, ne söylerse söylesin “kaldığımız” yerden çıkamayız. Konuşma o noktada bitmiştir bile…
Hemen başka bir örnekle açıklamaya çalışalım, “iletişim esnasında” eskiden getirdiklerimizden bağımsızlaşmamız gerekir. Eğer geçmişte eşimize bir kırgınlık veya kızgınlığımız varsa şu anda konuşulan konudan aslında tamamen bağımsız bir duruma karşılık gelir. Fakat bu kırgınlık veya alınmışlık hissi bize o anda da eşlik ediyor olduğundan “bir türlü” bir yana bırakamadığımızda aslında iletişim kurmayı reddetmekteyizdir. Yaptığımız dolaylı olarak hesap sormaktır, belki karşı çıkmak için karşı çıkmaktır.
Evliliğimin son döneminde, o kadar fazla kırgınlık biriktirmiştim ki, normal şekilde konuşamaz hale gelmiştik. Her neyi konuşmaya başlarsak başlayalım, sonu huzursuzluk ve söylenmemiş sözlerle biten bir şekilde sonuçlanıyordu. Benim ona sormak isteyip de soramadıklarım, onun bana söylemek isteyip de söyleyemedikleri, içimde kopan huzursuzluk fırtınaları, gerçeklerle yüzleşmenin zorluğu, çok sevmenin ama kaybediyor olduğunu görüp de görmeye yüreğimin dayanamamasının verdiği çaresizlik… Ben bir konuda “konuşmaya” bile hazır olamayacak kadar iletişimden uzaklaşmış, kendi dünyamda nasılların ve nedenlerin içinde kaybolmuştum… Ve son işte böyle hızlı bir iletişimsizlik akışıyla çoktan gelmişti bile…
Bakın sevgili Resmaa Manekem, İlişkinin Tadı Tuzu isimli eserinde ilişkideki iletişimin önemini nasıl açıklıyor;
“…Çiftlerin çoğu açık şekilde iletişim kuramadıklarını sanır. Daha iyi iletişim kurmayı öğrenebilecekleri umuduyla da terapiye gelirler. Yardımcı olmak isteyen terapistler de onlara çuval dolusu iletişim aracı verir. Sözlerinize “Ben” diye başlayın, konuşur ve dinlerken bunları sırasıyla yapın. “Duyduklarım şunlar” deyip partnerinizin söylemiş olduklarını sözcük sözcük yineleyin.
Bütün bunlar yardımcı olabilir ama bunlar yalnızca teknik çözümlerdir. Bir çift duygusal darboğaza saplandığında bu araçlar işe yaramaz. Bu araçlar, boğulmakta olan adama kürek atmaya benzer. Çoğu çift çok iyi iletişim kurar. Dr. Schnarch’ın bana öğretmiş olduğu gibi, esas mesele partnerlerden birisinin diğerinden aldığı mesajlardan hoşlanmamasıdır.
Genellikle insanlar partnerlerinin kendilerini daha iyi anlamasını arzu ettiklerini söyler. Ama aslında anlatmak istedikleri, “Partnerimin benim görüşlerimi daha fazla kabullenmesini istiyorum” ya da “Partnerimin istediklerimi yapmasını -ya da düşünmesini ya da hissetmesini – isterim”dir.
…Her birimizin kendimize sormamız gereken soru, “Partnerimle nasıl daha iyi iletişim kurarım?” ya da “Partnerimin bana farklı mesaj vermesini nasıl sağlarım?” değildir. Bu soru, “Partnerimin bana ilettiği ve benim sevmediğim mesajları hoş görmeyi nasıl öğrenirim?” olmalıdır.
…Çoğumuz partnerlerimizin bizimle aynı şeyleri düşünmesini ve hemen her konuda, en azından önemli olan her konuda bizimle hemfikir olmalarını isteriz. Ama ciddi ilişkiler bu şekilde değildir. Partneriniz, her konuda, en azından çoğu şeyde hiçbir zaman sizinle aynı görüşleri paylaşmayacaktır. Bazen neyin önemli olup olmadığı konusunda bile sizinle aynı görüşü paylaşmayacaktır. Partneriniz olmasının nedeni de budur. Bu bir artıdır, eksi değildir. Hemen her konuda hemfikir olsaydınız, halletmeniz gereken çok ciddi sorunlarınız olurdu. Birbirinizden de sıkılırdınız; o kadar sıkılırdınız ki, muhtemelen ya ayrılır ya da başka bir ilişki yaşardınız.”
İlişkilerimizde iletişime açık olmak, aslında hoşumuza gitmeyeni duyuyor olsak da bunu hoş görmeyi öğrenebilmeyi gerektirir. Anlamaya çalışmayı ve sevdiğimiz insanın ayrı bir insan olduğunu, bizim birebir bir kopyamız olmadığını kabullenmeyi kapsar. İletişim esnasında geçmişten gelenleri bir yana bırakabilmek kadar sevdiğimiz kişiyle neden bir arada olduğumuzu her daim kendimize hatırlatabilmek oldukça önemlidir…
Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, kendine bakmanı dilerim, neyi nasıl anlamaktasın, hoşgörü bu anlayışın neresinde, bitmeyen münakaşaların içinde boğulmak yerine güneşli günler gibi sıcacık bir iletişimle farklılıklarını konuşabilmeyi ister miydin?
İşte o zaman, neden bugünden, şu andan başlamıyorsun?
İlginizi çekebilir: Hayat sizi her daim çok ama çok seviyor