‘‘Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur. Hayat bu, son dediğin an, her şey yeniden can bulur!’’
Şems-i Tebrizi
Bugün sizlerle birlikte ilişkilerimizle ilgili analizler yapalım istiyorum. “İlişki doktoru” yazı serisini “ilişkimizi” doktora götürmüş olsak, nasıl bir süreç işliyor olurdu sorusundan yola çıkarak başlatmıştık. Bugün bu soruya şöyle yanıt verdiğimizi düşünelim: İlişkimizde hangi tarafın daha güçlü olduğunu bilemiyorum. Bu ilişkide gitmeyi ben göze alıyorum ve evet, itiraf edeyim bazen de hiç göze alamıyorum. Bu durumda güçsüz olur muyum? O bir gün çekip gider diye çok korkuyorum, yani bu ihtimali aklımdan çıkaramıyorum. “Ya giderse, ya beni bırakırsa, ya beni daha fazla sevemezse, ya ben bir gün ondan ayrılmak durumunda kalırsam, ya her şey bu kadar acı verci olursa?” soruları aklımdan çıkmıyor.
Evet, korkmayın… Bu cümleler erkek veya kadın, o kadar fazla kişi tarafından kuruluyor ki! Ve ilişkilerimiz ise işte öyle deli tehditler üzerine inşaa ediliyor ki: Böyle yaparsan beni kaybedersin, şöyle olmazsa beni yok bil, bunu vermezsen beni mutsuz edersin, bunu bana almazsan yüzümü göremezsin!
Peki gerçekten bir ilişki güç üzerine, diğerini tehdit etmek üzerine kurulabilir mi? O gitmeyi daha çok göze alan, gerçekten daha mı güçlüdür? O “Ben gidiyorum” diyebilen gerçekten bu ilişkinin zamanını, yönünü, olurunu belirleyen midir? Bugün sizlerle birlikte bu sorulara yanıt arayalım istiyorum.
Öncelikle her iki kişi için, kadın veya erkek fark etmeyen bir kavram olarak “Güç nedir?” sorusunu yanıtlayalım istiyorum. Bize ne öğretilmiştir? Genel telkin hep şöyledir: Aman çok sevme, aman çok kapılma, aman çok güvenme, aman teslim olma, aman her şeyini gösterme, emanet etme… Neden? Çünkü üzülürsün, çünkü dünyanın binbir türlü hali var, çünkü insanoğludur, çiğ süt emmiştir değil mi?
İşte tüm bu telkinlerle büyüdükten sonra, erkek veya kadın, bir ilişkide güç ve kendine güven noktasında derin bir bocalama yaşamaktadır. Sevmek ister ama çok sevmemelidir. Neden? Çünkü değersizleşir… İnanmak ister, ama o kadar da çok inanmamalıdır, çünkü mutlaka ardından aldatılır. Değer vermek ister, ama o kadar çok da değer vermemelidir, çünkü dünyanın binbir türlü hali içerisinde ya unutuluverirse, ya kıymeti bilinmezse?
Peki tüm bu akışa inat bir de şöyle cümleler kurduğumuzu düşünelim: İnanmayı seçiyorum, bir ilişkide sevmek demek, güçsüzlük demek değildir. Bir ilişki bitecekse, biri çok sevdiği için bitmeyecektir. İlişki, iki kişi de aynı oranda veya en az birbiri kadar sevemediğinde bitmektedir aslında. Biri diğerini daha fazla sevdiğinde öteki güçsüz düştüğü için değildir bitiş…
Bir ilişki başladığı gibi aslında bitişi de normal bir akıştır. O yüzden nasıl seviyorsak, nasıl istiyorsak, nasıl coşuyorsak, utanmadan, kısıtlanmadan, saklamaya, değiştirmeye çalışmadan yaşamak gerekir. O bize dayatılmış, o bize öğretilmiş olan “aman” dediklerimizle düşündüğümüz her an yürümekte olduğumuz yolda bir adım geriye gitmekteyiz. Kim güçlü, kim güçsüz diye düşündüğümüzde aslında bir ilişkideki dengeleri de altüst etmekteyiz.
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, ilişkilerinizde güçlü olmayı nasıl yorumladığınıza bir kez daha yakından bakmanızı dilerim. Gitmekten korkan mısınız? Bunu ifade etmek zor mu? Ne çıkar? Veya gitsin, ne olursa olsun ben buradayım, deliler gibi sevdiğimi göstermeye de hazırım diyen taraf mısınız? Veya dönüp düşündüğünüzde “Keşke gitmeseydim” diye üzülmekte misiniz?
Hiçbir şey için geç değil! Sadece ve yeter ki siz ilişkide güç deliliğinden bir vazgeçin, yeter ki saklamak yerine açık açık siz olun… Yeter ki başlangıçlar kadar sonları da kabul edebilin, yeter ki bitmiş olanın başka nice mutlu başlangıçlara yol olacağını ayırt edebilin…
İlginizi çekebilir: İlişki doktoru 6: Öfkenizin kaynağı başkaları değil, sizsiniz