“Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer, bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir.” Buda
Kendimize bile itiraf etmekte zorlandığımız bir soruyu gündeme taşıyacağız bu yazı ile. Geçtiğimiz haftalarda sizlerden aldığım birçok mesajın ana teması bu soruyu sormak veya sormaya cesaret edememekti.
Peki öncelikle “ilişki doktoru” başlığını açıklayalım. Burada göreceğiniz üzere bu yazı bu serinin 3. yazısı oluyor. Fikir ise bir gün ilişkilerimiz hakkında konuşurken nasıl diş doktoruna gidip dişlerimizi muayene ettiriyorsak veya bir kulak-burun-boğaz uzmanına gidip soğuk algınlığımıza çare arıyorsak, aynı şekilde “ilişkimizi” bir doktora götürmüş olsak bize neler söylerdi sorusuna yanıt bulmaya çalışmaktan geliyor… O günden bugüne kadar ilişkilerimiz için aynı doktora gittiğimizde paylaştığımız “Hadi bakalım anlatın şikayetiniz nedir?” diye bize sorulduğunda anlattığımız ne varsa aynı samimiyetle ilişkimiz diye başlayan rahatsızlıklarımızın, içimizde kalanların tedavi edilmesine ihtiyacımız olanları paylaşmaya çalışıyoruz aslında…
Şimdi yeniden sorumuza geri dönelim, bize sorulduğunda bu ilişkide “neyiniz var” diye cevabımız şu olsun bu seferlik “Bu yol beni nereye götürür, gitmeli miyim yoksa kalmalı mıyım?” İşte tüm hikaye burada başlıyor. İlişkilerimizde en çok korktuğumuz “hiçbir yere ait olamadığımızı” hissettiğimiz anlar…
Mutlaka karşılaşmışızdır, öyle zamanlar olur ki ta kalbimizden gelerek söyleyebiliriz “Ben bu adama / bu kadına aitim.” Fakat işte öyle zamanlar da gelir ki “biz bunca şey paylaştık, hepsi yalan mıydı” diye sorgularken buluruz kendimizi… Belki aldatıldığımızı öğrenmişizdir, belki kendi gözlerimizle şahit olmuşuzdur, belki de kırılacağımız bir davranışla karşılaşmışızdır, belki sevgimizin azaldığı bir noktaya gelip de çatmışızdır… Ama işte sorumuz kocaman sirenleriyle hızla bize doğru yaklaşmaktadır, gitmeli miyim kalmalı mıyım? Bu nokta tamamıyla “kişisel” seçimlerimizden geçiyor. O yüzden gelin biraz reçetemize bakalım; belki yol gösterebilecek birkaç ilacı yaralarımıza sürmek mümkündür…
Öncelikle en büyük hatalarımızdan bir tanesi bu kaybolma noktasına geldiğimizde karşımızdaki “ne istiyor” sorusuna odaklanıp kendimizi dinlemeyi atlamaktır… O ne istiyor, o bu ilişkinin bitmesini istemiyor, o ayrılmak istemiyor, o devam etmek istiyor, o beni seviyor, o bensiz yaşayamayacağını söylüyor… Fakat işte kararlarımızı başkasının tercihlerine dayandırdığımız bu akışta, verdiğimiz kalmak kararı aslında bireysel düşünce ve duygu durumumuzu yansıtmayan bir karar olacaktır. Sonuçları mı hemen örnekleyelim ilişkiye devam ediyorsak “sen bana onu yapmıştın,” “sen bana bunu söylemiştin,” “sen zaten böylesin” gibi her iki kişiyi de son derece huzursuz bir duruma sürükleyen iğnelemeler ve hatırlamalar silsilesi…
Bu yüzden kalacaksak da gideceksek de “karar” iyisiyle kötüsüyle her türlü sonucu hakkında aldığımız sorumluluğu ile tamamıyla bize ait olmalıdır. Karşımızdaki kişi evet ilişkinin %50’sini yani yarısını oluşturmaktadır. Fakat biz başkasının kararlarına göre “karar” verdiğimizde, kendimize düşen %50 paydan aslında kaybetmekteyiz… Hayata dair isteklerimizi, içimizde yanan fırtınaları, kırgınlıkları ve hatta kızgınlıkları bir kenara bırakıp, “kalmak” kararını sırf o diğeri istiyor diye verdiğimizde aslında görüntü olarak var olmaya devam ettiğimiz ilişkilerimizden, gönül olarak çoktan gitmiş oluyoruz bile…
Zorlu kararlar vermek durumunda kaldığım anlarda genel olarak kendime soruyorum; “En kötü ne olabilir?” Bu soru insana öyle bir cesaret veriyor ki, verdiğiniz cevaplara bazen siz bile şaşırabilirsiniz… Bir düşünün bizi yükseltmeyen, bizi sürekli kırmaya devam eden, gerçekte mutlu olamadığımız, belki böyle gelmiş böyle gider diye “idare” etmeye çalıştığımız, her gün ayrı bir huzursuzlukla yatağa girdiğimiz, bir an bile durup ben gerçekten mutluyum diye nefesimizi içimize çekemediğimiz bu ilişkiden “gitmek” kararı alsak ( hani o bir tülü alamadığımız can-ım karar) “en kötü ne olur?” Yalnız mı kalırız, çok mu ağlarız, insanlar bize güler mi, ailemiz bize sırt mı çevirir, statümüz mü etkilenir, kime ne deriz nasıl anlatırız? En kötü ne olur?
Hemen cevap vereyim, en kötü yolumuza devam ederiz. Gerçekten öncelikle “kendimize” dürüst olarak, sonra kendimize olan saygımızdan dolayı karşımızdaki kişiyi o bize “can” olmuş olanları kandırmayarak ve en önemlisi her ne olursa olsun kalbimize doğru davranmaya söz vererek… En kötü ne olur, biz evet bir süre sürünebiliriz, belki kayboluruz, belki yol bizi savurur da savurur, ama biz her ne olursa olsun önce kendimize “sonuna kadar” dürüst oluruz…
Kalıyorum diyecek olursak da cevap bize aittir; tek şartımız ise geride bırakabilmek… Eğer kalacak olursak da kendi kendimize son derece dürüst olarak; olanı ve “biteni” geride bırakarak yola devam edebilmek…
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız nerede olduğunuza çok daha yakından bakmanızı dilerim. Gitmek mi size daha yakın kalmak mı? Kendinize yeterince dürüst davranabiliyor musunuz? Almanız gereken o önemli kararları bir kenara mı bırakmakta sonraya ertelemekte veya geçiştirmekte misiniz? Eğer bir doktora gidecek olsaydınız; yolunuzu gitmek veya kalmak üzere hangi reçeteye göre belirlerdiniz?
Bugün her ne olursa olsun, dilerim yolunuz sonuna kadar açık olsun…
İlginizi çekebilir: İlişki doktoru 2: Bu ilişkide sesimi duyan var mı?