Geçtiğimiz haftalarda “ilişki doktoru” başlıklı bir yazı paylaşmıştım. Bu yazım üzerine sizlerden çok pozitif geri dönüşler aldım. Bana ulaşan yorumlarınızda genellikle bu bakış açısının çok doğru olduğunu paylaşmıştınız.
Bugün bu yazımın devamı olarak özellikle son dönemde sıkça rastladığım erkek ve kadınlardan ayrı ayrı dinlediğim sorunların “ortak” noktası olan “karşıdaki kişiyi dinlememe” veya bizlerin “sesimi duyan var mı” noktasına gelmesine neden olan beni hiç anlamadı beni dinlemedi diyerek ilişkilerimizde bizleri hızla kopuş anına sürükleyen bu “algı” hatasından/durumundan/döngüsünden bahsetmek istiyorum…
Bu konuyu iki bölümde inceleyeceğiz sizlerle, birinci kısımda “kendimizden” başlayacağız neden dinlemeyiz sorusuna yanıt vermeye çalışacağız. Sonra neden “dinlenmiyoruz” bunu değerlendireceğiz, neden dinlenmemiş fikirlerimize önem verilmemiş veya değersizleştirilmiş hissediyoruz? Ve bu hislerle birlikte ilişkimizdeki dengelerin sarsılmasına da tanıklık ediyoruz…
Neden dinlemeyiz? Yanıt oldukça basittir; duyacaklarımız işimize gelmemektedir… Evet, kaçmayalım, ve dobra dobra cevap verelim… Belki gerçekten kabahatliyiz, belki hata yaptık, belki yanlış anladık, belki saygısızca davrandık… İşte ne zaman teslim gereken bir nokta olsa dinlemeyi reddederiz çünkü duyacaklarımız işimize gelmemektedir… Neden teslim olmak bu kadar zordur? Ego dediğimiz sevgili “diğer ben” çıkar ve “ben mi özür dileyeceğim” der, “ben mi hatalıyım” der “tek yanlış yapan ben miyim ki” der…
Oysa bu yapıcı olmayan bir yaklaşımdır… Durumu tersine çevirdiğimizde gerçekten özür dileyecek kadar alçak gönüllü davranabildiğimizde, gerçekten özür dileyebildiğimizde ve gerçekten yaptığımız hatayı kabul edebildiğimizde akışı değiştirmek oldukça kolay olur… Evet, dinleriz “işte o zaman karşımızdakini” tüm çıplaklığımızla tüm kalbimizle dinleriz… Çünkü dinleyebilmeye açık hale gelmişizdir. Bize hatalı yanlarımızı, görmek istediklerini, yapabileceklerimizi, değiştirebileceklerimizi söylerken onu can kulağı ile dinleyebiliriz… Buna açık olduğumuz zaman, söylenenler bizi değersizleştirmek, kötülemek, kabahat bulmak veya azarlamak için söylenmiş olmaz. Ancak ve ancak kıymet vermek üzere bize daha yakın hissetmek ve ilişkimizin diğer parçası olan o en yakınımızın “görüşleri” olarak bize ulaşır…
Neden dinlenmeyiz? Karşımızdaki birey neden bizi dinlemez ve biz sonunda sesimi duyan var mı diye inleriz? İşte bu nokta sizin değerlendirmelerinize kalmış ama ben bazı sebepleri burada paylaşmak istiyorum. Birincisi yukarıda belirttiğim “hatalı” olduğuna inanmayı reddeder ve biz onu suçladıkça daha da kapanır. Bu yüzden erkek veya kadın olmamamız fark etmez, eğer bir kişiye bir hatasını veya değiştirebileceği bir şeyi iletiyorken “yapıcı” olmak kalp kırmamak karşıdaki kişiye kendini eksik hissettirmemek en önemlisi sevilmediğini bildirmemek oldukça önemlidir…
Diğer bir olası neden ise o kişinin o konuya bizim kadar değer vermiyor olmasıdır… Şöyle düşünelim bizler için örneğin yemek yapmak ne kadar kolay ise erkekler için de örneğin maç izlemek kolaydır. Bir kadının maç izlemeye verdiği değer ile bir erkeğin verdiği değer farklıdır. Bu yüzden her iki birey için de ilgili konuya ne kadar çok değer verdiğimizi karşı tarafa anlatmak elzemdir. Ancak bunu paylaştığımızda ve aktardığımızda “ortak” bir paydada ortak bir farkındalıkta buluşabiliriz… Diğer taratan bizler “değer verilmiyor” saygı görmüyor gibi hissederken aslında ortada böyle bir durum yoktur… Sadece kendi kendimize hatırlatmamız gereken karşımızdaki bireyin bu konuya verdiği değer ile bizim verdiğimiz değer arasında fark olduğu gerçeğidir…
Bir diğer olası durum ise, iki birey arasındaki “birikmiş” konuşulmamış açıklanmamış elektriktir… Bu durumda her iki birey de birbirlerine “ön yargılı” yaklaşacaktır. Bir konuda dinlenmediğimizi hissettiğimizde aslında daha önce “neyi içimize attığımızı” sorgulamamız gerekir… Şunu daha iyi anlamamız bu durumu iyi açıklayacaktır; hiçbir şey hiçbir his dışarıdan bizlere zerk edilemez… Aslında bu hissi yaratan yine bizim kendi kendimize yaptıklarımızdır. Daha önce “aman huzurumuz bozulmasın” diye her iki bireyden biri kendini ifade etmediklerinde, bu gibi “anlaşma” konuşma hallerinde “patlama” dediğimiz sinir boşalmasını yaşarlar… Bu ilişkide bireyler arasında konuşulmayan içe atılan “aman” diyerek hasır altı edilen tüm duyguların düşüncelerin ortaya çıkışıdır…
Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, ilişkinde sık sık “sesimi duyan var mı?” noktasına mı gelmektesin? Sevdiğine sürekli “beni dinlemiyorsun” diye yakınmakta mısın? İlişkinde bakman gereken yer kendin. Başkasını değiştirmek yerine bakış açını, sinirlendiğin noktaları, paylaşımlarını, hataları aktarma şeklini en önemlisi şartsız sevgini karşındaki kişiye aktarabilirsin… Evet, bugün bambaşka bir yenilikle bu “iletişimi” değiştirebilirsin… Unutma, sesini duyabilecek tek kişi var o da sensin; önce sen senin sesini duymaya gönüllü ol, sonra diğerlerine karış…
İlginizi çekebilir: İlişkilerde her an aranan huzur: Peki nerede?