Günümüz dünyasında yaşanan değişimler, olaylar, dönüşümler çerçevesinde ilişkilerimizin de değişip dönüştüğünü görebiliyoruz. “İlişki” adı altında olmadan yaşanan ilişkiler, bir var olup bir yok olan ilişkiler, “Şu kişi iyi ama…” cümleleriyle biten memnun olunmayan ilişkiler, “Ne yaparsa yapsın onu bırakmam” diyilen bağımlı ilişkiler ve daha pek çok farklı ilişkilerle karşılaşıyoruz. Bu durumlardan en çok korkulanı ise genellikle erken yetişkinlik döneminde karşılaşılan “ilişki” kelimesidir.
İlişki kelimesinin anlamına bakıldığında iki ya da daha fazla şey arasında kurulan bağ olduğunu hepimiz biliyoruzdur. Görüştüğümüz, konuştuğumuz kişilerle aramızda yakın veya uzak, samimi ya da mesafeli de olsa bağlar vardır. Dolayısıyla bu kişilerle ilişki halindeyizdir. Bu kişiler, her gün gördüğümüz iş arkadaşımız da olabilir, nadiren görüştüğümüz bir arkadaşımız da… Hatta görüşmeyi bıraktığınız kişilerle bile ilişkimiz vardır. Çünkü bir zamanlar onlarla kurduğumuz bağlar, anılar, hatıralar, tanışmalar vardır. Yani korkulduğu gibi birileriyle ilişkimiz olması sadece âşık veya sevgili olduğumuz anlamına gelmiyor.
Bir de tam tersi bir grup insan var ki sürekli “ilişki” halinde olmak isteyen. Hemen arkadaş olalım, sevgili, eş, dost olalım isteyenler. Peki, nereden geliyor bu ilişki isteği ya da isteksizliği?
Bu durumları biraz anlamlandırabilmek adına çocuk psikanalisti Bowly’nin bağlanma kuramına bir bakalım… Bowly’nin bağlanma kuramından özetle bahsedecek olursak; çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının yanında, duygusal ihtiyaçlarının (ilgi, sevgi, şefkat) düzenli karşılanması bakım veren kişi ile bebek arasında güvenli bir bağ kurulmasını sağlıyor. Aynı zamanda bu bağ bebeğin dünyayı algılayış biçimini de etkiliyor. Eğer bu dönemde çocuğun fiziksel veya duygusal ihtiyaçları kesintiye uğrarsa, yani bebekle göz teması kurulmazsa, gülümsenmezse, uzun süre ağlatılır ve sakinleştirilmeye çalışılmazsa, kararsız, kaygılı, kaçıngan bağlanma şekilleri görülebiliyor. Bu kesintiye uğramış bağlanma modellerinde çocukların annenin yanından ayrılmasına aşırı üzüntü, ayrılamama, öfkeli ya da reddedici karşılama, tepkisiz kalma, uzaklaşma gibi tepkiler sergiledikleri görülüyor. Bu tarz dönem dönem kesintiye uğramış ya da güvensiz bağlanma şekilleri yaşayan insanların yetişkinlik dönemlerinde de benzer şekilde ilişki kurdukları yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.
Nasıl ilişkiler ortaya çıkıyor dersiniz?
Biraz önce bahsettiğim gibi biriyle kurulan bağın (öyle ya da böyle) “ilişki” olmamasında bahsedilen “Görüşelim ama sevgili olmayalım” tavrı, hayatında olan kişileri önemsememe, varlıklarıyla yokluklarını aynı tutma, ayrılıp barışıldığında aşırı öfkeli tepkiler verme halleri ya da aşırı bağımlı ilişkiler ortaya çıkmaya başlıyor. Bağımlı ilişkiler genelde kişinin kendine uymasa bile karşı tarafın her istediğine evet dediği veya partnerinin isteklerine bir şekilde uyum sağlayan, kendisini bırakmaması için her istenileni yapan, istemediği bir şey olsa da kendine kabul edilebilir hale getirmesi ile sonuçlanan ilişkilerdir. Bu tarz ilişkiler kişinin kendini tüketmeye başlamasıyla devam eder. Bu kişilerin çevresindeki diğer kişi/kişilerle de arasındaki mesafe açılmaya başlar. Çünkü tüm enerjisi ya da çoğu sadece partneri ve onun istekleri üzerinde yoğunlaşır. Mesafe açıldıkça yalnızlaşmak, diğer bağlarımız zayıfladıkça bir şeye/ kişiye bağımlı olmak kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu sadece ilişkilerimizde değil, tüm yaşamımızda bir şeylere bağımlı hale gelmemize neden olabilir.
Peki, sizin ilişkileriniz nasıl?
Kaynak
Sayar, K. & Tüzün, O. (2006). Bağlanma Kuramı ve Psikopataloji. Düşünen Adam, 19(1):24-39. Stevenson-Hinde, J. (2007). Attachment theory and John Bowlby: Some reflections. Attachment & Human Development, 9(4): 337 – 342.
İlginizi çekebilir: Affetmenin iki ucu: Kendimizi affetmek ve bir başkasını affetmek