X

İletişimin gücünün gerçekten farkında mıyız?

Winston Churchill, İngiliz siyasetine yön veren bir siyasetçi olsa da, herkes tarafından bilinmeyen ve çok yetenekli olduğu bir başka özelliği de iletişim kabiliyeti ve gücüydü. Büyürken herkes bize çok çalışmanın, dürüstlüğün ve diğer önemli değerlerin öneminden bahseder, ancak kimse iletişimden ve onun gücünden bahsetmez.

Walter Isaacson’a göre inovasyon yalnızca parlak bir fikir yeterli değil, aynı zamanda açık ve yeterli bir iletişime de sahip olmalısınız.

The Innovators adlı kitabın yazarı Walter Isaacson, özellikle teknoloji konusunda, iş birliği yeteneğinin belirleyici bir faktör olduğunu iddia ediyor. İnovasyon için yalnızca yeni ve parlak bir fikrin yetmediğini, aynı zamanda iletişiminizin açık ve yeterli olması gerektiğini belirtiyor.

Elektronik Çağı’nın babası

Bugün, elektriği kanıksadığımız bir alışkanlık gibi görüyoruz. Hiç düşünmeden ışığı yakıyoruz, televizyon izliyoruz ve internetin keyfini çıkarıyoruz. İnsanların dumanla haberleştiği, internetin ve hayatımızı kolaylaştıran akıllı telefonlarımızın olmadığı dönemlerdeki insanların hayatlarını hayal bile edemiyoruz.

Micheal Faraday, elektriğin evlerimize getirip hayatımızı sonsuza kadar değiştiren kişi olarak biliniyor. Yalnızca bugün kullandığımız manyetizma ilişkisini değil, aynı zamanda hareket enerjisini elektrik enerjisine çeviren dinamoyu da bularak hayatımıza anlamlı buluşlar miras bırakmıştır.

Faraday sadece yetenekli bir bilim adamı değildi, aynı zamanda çok iyi bir iletişimciydi. Faraday, Maxwell and the Eletromagnetic Field adlı kitabın yazarları Nancy Forbes ve Basil Mahon, Faraday hakkında şunları söylüyorlar: ‘Faraday’ın bilim adamı olarak dehası yalnızca kimsenin aklına gelmeyen muhteşem buluşlarda değil, aynı zamanda bu buluşları açıklama yeteneğinde de saklı.’.

İlgili yazı: İş yaşamında etkili iletişim teknikleri: İletişim problemlerini ortadan kaldırabilmek için karşınızdakinin anlayabileceği dilden konuşun

Bu yeteneğin elbette doğuştan geldiğini söyleyemeyiz. Faraday, bu yeteneğe sahip olmak için çok çalışmış, kendine ve başkalarına çalışmalarına ait küçük ama verimli notlar hazırlamış ve emeğinin karşılığını almıştır. Konferanslarını verdiği Royal Institution, onu ve enstitüyü ‘bilim dünyasının demirbaşı’ ilan etmiştir. Çocuklar için verdiği özel Noel konferansı, tüm gün boyunca sürmüş ve televizyonda geniş kitleler tarafından izlenmiştir.

Sırlarını herkesle paylaşan sihirbaz

Daha yakın zamana geldiğimizde ise karşımıza bir başka dahi kişilik Richard Feynman çıkacaktır. Fizik alanında 1965 yılında Nobel kazanan Feynman, biyoloji ve kuantum elekroniği üzerindeki çalışmalarıyla ünlüdür. Gerçek yeteneği ise diğer bilim insanlarını bile hayrete düşürüyordu. Faraday gibi Feynman’da bu yeteneğini sergilemekten asla çekinmiyordu. Feynman üniversitede lisans öğrencilerine ders veriyordu. Bu durum, aslında en üst düzeyde yer alan profesörler arasında oldukça nadir rastlanan bir durumdur. Anlattıklarına mizah yeteneği ve günlük kullanımı da katarak basit bir dilde aktarıyor, bu sayede öğrencilerin favori eğitmeni konumuna geçiyordu.

Feynman’ın dehasıyla istisnai iletişim yeteneğinin ortaya çıktığı durumu anlatmak için 1959 yılı Noel dönemine geri dönmemiz gerekiyor. Brittanica Ansikopedisi’ni toplu iğne başı kadar küçültseydik ne olurdu sorusundan hareketle 1 saatten kısa bir süre içerisinde nanoteknoloji alanını keşfetmiştir.

Ünlü Alman filozof, yazar ve eğitmen Schopenhauer’in de bir keresinde söylediği gibi ‘Yetenek başkalarının vuramadığı hedefi vuran nişancı gibidir, dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı’. Feynman’ı bu kadar özel yapan onun gördüğü şeyleri bizim de görmemize yardım etmesi olabilir.

Genellikle iletişimi ayrı bir eylem, performans veya bu dışsal eylemin kişideki eksikliği olarak değerlendiriyoruz. Henüz anlam bağlamdan ayrılabilmiş değil. En önemli ancak en çok gözden kaçan durum ise, liderlik vasfının bir kültür yaratıyor olmasının herkes tarafından kabul görüp etkili konuşmanın bunu zenginleştiriyor olduğu gerçeğinin hep gözden kaçmasıdır.

Harward Business Review’de yayınlananHarward Business Review’ Google örneğine bakarsak, 2002 yılı başlarında bir gün, Larry Page Google aramalarının ne sonuç verdiğini görmek için rastgele aramalar yaparak sonuçlara göz atmak istiyor. Yazdıklarına cevap olarak reklam motoru Adwords’un verdiği beceriksiz yanıtlar karşısında şok olan Page, arama sonuçlarının çıktısını alıp büyük harflerle ‘THESE ADS SUCK’ (Bu reklamlar berbat!) yazıyor. Birçok organizasyonda bu eylem aşağılama olarak görülse de, Google için bu durum söz konusu bile değil. Bunu bir eylem çağrısı olarak gören ekip 72 saat boyunca çalışarak bir çözümle ortaya çıkıyor. Ekibin yaptığı geliştirme, bugün paha biçilemez değeri olan Adworks’ün temel çalışma prensiplerinden biri haline geliyor. Esasında bunu, şirketin zorunlu durumlarda sergiledikleri yeteneklerini ve sorunu çözme perspektiflerini göstermesi açısından oldukça başarılı bir örnek olarak sayabiliriz. Birçok yönden bu durum, Google’ın nasıl kar etme makinasına dönüştüğünü gösteriyor.

Her ne kadar bu Page’in eylemi gibi görünse de aslında bireysel bir eylemden çok daha fazlası. Page ve Sergey Brin yıllarca statükoyu değiştirip şirket kültürü yaratmak için çalıştılar. Page vasat altı sonuçları mutfağa astığında, herkes bunun nedenini biliyordu. Amacı birilerine saldırmak, birilerini kovmak değil yalnızca çalışanlara ilham vermekti.

İletişim çift yönlüdür ve bir alıcıyla bir vericiye ihtiyaç vardır. İki taraf da problemleri efektif bir şekilde çözmek için tasarlanmıştır.

Özel bir dil efsanesi

Hep bilgiyi ve iletişim iki ayrı dünya gibi değerlendirme eğilimindeyiz. Uzmanlığı özel bir durum olarak, belli bir alanda çalışma sonucu elde edilmiş bir kazanım olarak görüyoruz. Öte yandan iletişimi, yani başkalarıyla etkileşime geçmemizi sağlayan yegane aracı hep göz ardı ederek krallığından sürgün edilmiş gibi davranıyoruz. Wittgenstein’ın yıllar önce tartıştığı gibi iletişimin bulunduğu durum ve pozisyonu savunulamaz; çünkü bizim birbirimizle özel bir dilde iletişime geçmemizi sağlıyor. Gerçekte başkalarıyla iletişim içerisinde olmazsak hiçbir şey bilme şansımız yoktur. Bilgiye sahip olup onu adlandıramazsak, anlamsız bir şekilde orada kalacaktır.

Aslında yaşadığımız çağ İletişim Çağı ve iletişimin gücüne önem vermemiz gerekiyor.

Okullar bize iletişimi öğretmiyorlar. Matematik, biraz bilim, tarih, biraz felsefe öğretiyorlar; ancak fikirlerimizi ve ideallerimizi ifade etmek konusunda bize yol göstermiyorlar. Profesyonel hayata adım attığımızda, kendimize bir jargon belirliyoruz ve seçilmiş alanlardaki prensipleri hayatımıza uygulayıp bize söyenenleri harfi harfine yerine getirmeye çalışıyoruz. Kendimizi dışarıdaki insanlara ifade etmek konusunda çok az çaba sarf ediyoruz. Daha sonra da neden fikirlerimizin ileri gitmediği konusunda düşünüp duruyoruz. Günümüzün moda deyişiye çağımız bilgi çağı olsa da bu aslında tam olarak doğru değil. Gerçekte, iletişim çağında yaşıyoruz ve iletişimi artık ciddiye almamız gerekiyor.

Kaynak:

creativitypost.com

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale