İletişim kurarken yaptığımız hata: Duygulara düşüncelerle cevap vermek
İletişim, bir ilişkinin en önemli yapı taşlarından birisidir. Romantik ilişki, arkadaş ilişkisi ya da aile ilişkisi, hangi ilişki olursa olsun bir ilişkinin güçlenmesini ya da zayıflayıp kişilerin arasının açılmasını net bir şekilde etkileyen önemli bir faktördür. Ortada herhangi bir sorun dahi yokken, ciddi bir durumla karşılaşılmasa da normal bir zamanda iletişimde yapılan ufak hatalar önemsiz bir konunun büyümesine, içinden çıkılmaz bir hale gelmesine, hatta ilişkinin tıkanmasına neden olabilir.
Duygu odaklı iletişim – Düşünce odaklı iletişim
İlişkilerde çok sık yapılan pek çok farklı iletişim hatası vardır. En sık yapılanlardan ve ilişkiye zarar verenlerden bir tanesi, bir tarafın “duygu odaklı” olup paylaşım amaçlı iletişim kurduğu sırada, karşı tarafın bir çözümle gelmesinden, yani “düşünce odaklı” karşılık vermesinden kaynaklanır. Yani bir taraf yaşadığı durumun kendisi üzerindeki duygusal etkilerinden konuşurken, diğer taraf duyguları görmeyip ya da önemsemeyip duruma odaklanır ve durumu çözmeye çalışır…
Örneğin birinin iş yerinde bir sorun yaşadığını ve iş arkadaşı tarafından haksızlığa uğradığını düşünelim. Bu kişi bu duruma oldukça üzülür ve bir taraftan da kızar. Daha sonra partnerine bu duruma ne kadar üzüldüğünü, kırıldığını ve sinirlendiğini anlatır. Yani duygularını paylaşır. Buna karşılık partneri paylaşılan duyguları es geçerek sorunu çözmeye yönelik cevaplar verir. Yani düşünce odaklı yaklaşır. “İş hayatında bu tarz şeyler hep olur. Kişisel algılama”, “Kendini bunlar için üzme”, “Bu noktada yanlış yapmışsın. Bundan sonra daha dikkatli ol” gibi cevaplar verir. Bütün bunların sonucunda da derdini anlatan kişi duyguları görülmediği için, diğer taraf da yardım etmeye çalıştığı görülmediği için anlaşılmadığını hisseder. Böylece işte yaşanan bir sorun ilişki sorunu halini alır.
Bu tarz sorunlar sadece eşler arasında olmaz. Örneğin okulda arkadaşıyla kavga eden bir ergen, bu durumu annesine ya da babasına anlatır. Ne kadar üzüldüğünü, hayal kırıklığına uğradığını, hatta kendisini önemsiz hissettiğini anlatır. Buna karşılık ebeveyni çocuğun paylaştığı duygulara odaklanmadan direkt değerlendirmeye ve çözüme gider. “Bir daha o arkadaşınla konuşma, olsun bitsin”, “Ben sana o iyi bir arkadaş değil demiştim”, “Arkadaşlarını bundan sonra daha dikkatli seçersin”, “Başka arkadaşlar bul” gibi cümlelerle karşılık verir. Bu cevaplar ergene anlaşılmadığını hissettirmenin yanı sıra ona duygularının önemsiz olduğu ve yanlış terciler yaptığı mesajını verir. Sonuç olarak ergen ve ebeveynler arasında yeni bir tartışma konusu ortaya çıkar.
Önce dinleyip sonra çözüme gidilmeli.
Sevdiğimiz birisi bize bir sorunla geldiğinde ona çözüm sunmak istememiz gayet normal. Aslında bunu onun iyiliği için yaparız. Böylece onu üzen sorunu ortadan kaldırmış ve onun bir daha üzülmesini engellemiş oluruz. Bu hamle ne kadar iyi niyetle yapılsa da karşı tarafa istenilen etkiyi ve mesajı vermez. Çünkü o anda karşımızdaki kişi bizden akıl istemiyor ya da çözüm aramıyor. Sadece olayın kendi üstündeki etkilerinden, duygularından bahsediyor. Aslında o anda ihtiyacı olan tek şey dinlenmek ve anlaşıldığını hissetmek. Bunu aldıktan sonra eğer ihtiyaç duyuyorsa zaten bize “Ne yapabilirim?” diye soracaktır. İşte o zaman bütün çözüm önerilerini, düşünceleri, mantıklı argümanları paylaşabiliriz. Öneriler önceden paylaşıldığında karşı tarafta ters etki yarattığı gibi söylenenlerin hiçbiri de adrese gitmez.
Bu basit ama etkisi büyük olan iletişim hatasının önüne geçmek için öncelikle karşımızdaki kişiyi dinlememiz gerekiyor. Duygularını rahatça dökmesi için alan açmak ve duygularını tanımak yapılacak ilk ve en doğru şey. O rahatlamayı yaşadıktan ve anlaşıldığını hissettikten sonra bizim çözüm önerilerimize bile ihtiyaç duymadan kendi yoluna bulacaktır belki de.
İlginizi çekebilir: Yardım istemek bazı insanlar için neden çok zordur?