“Zaman öldürmek, en pahalı harcamadır.”
Balzac
Ve insan zamanla tanıştı! Doğduğu andan itibaren hiç durmadan akan zamanla. Saçlarına ak düşüren zamanla. Koşup koşup yetişmeye çalıştığı zamanla. Sonbahardan kışa ve hiç beklemeden doğrudan ilkbahar ve yaza varan zamanla. Her hücresinde zamanı hissetti. Giderek kemiklerindeki gücün kayboluşunu hissetti, üreme yeteneğinin elinden alındığına tanık oldu ve son olarak nefesini verdi insan! İşte o ilk anında olduğu gibi zaman, o son anında da yanındaydı…
Ve insan zamanla tanıştı. Yıl toplam 365 eşit günden oluşurdu ve Güneş etrafında dönen bu gezegen, Güneş’in etrafında bir zaman tutturmuşken, kendi yörüngesinde de zaman ölçeğine böyle hapsolmuştu. İnsan sordu: Zaman durdurulabilir mi? Aynı anda birden fazla zamanda bulunulabilir mi? Zaman yavaşlatılabilir mi? Yaşlanmanın önüne geçilebilir mi? Çünkü o eşsiz zaman kavramı, insan varolduğu sürece, milattan önce ve milattan sonra da var olmaya devam etmişti.
Çok uzun yıllar öncesinden kalıntılar da buldu insan, belki başka diyarlardan, başka gezegenlerden gelenlerin izlerini de, hep aynı soruyu getirdi aklına: Zaman gerçekten tek boyutlu ve baştan sona doğru mu akardı ve bu yeterli miydi? Zamanda yolculuk mümkün müydü? Bir düğme olsa ve biz ona dokunsak Geleceğe Dönüş filminden bir kare gibi, aslında var olmadığımız bir zamana gitmemiz, yani zamanı öne sarmamız veya geriye almamız mümkün müydü?
İşte zaman hayatlarımızda böyle önemli bir kavram. “Su gibi akıp geçti” dediğimizde, içinde yaşadığımız anın ne olduğunu anlayamadığımızda ve karşımızda ölüm olarak dikiliverdiğinde, “Zaman nasıl bu kadar çabuk akıp geçti?” dediğimiz meşhur, geri alınamayan, ele avuca sığmayan, durdurulamayan zaman…
Şimdi sizlerle birlikte insan hayatının en önemli öğelerden biri olan dünya zamanı ve zaman kavramını İlahi Nizam ve Kainat eserinden sevgili Bedri Ruhselman’ın kaleminden biraz olsun anlamaya çalışalım.
“Dünya ötesindeki ve üst planlardaki zaman ölçüsünün dünya zamanına uymadığını ve bunların aralarında büyük farkların bulunduğunu söylemiştik. Hakikaten, dünya iradesinde vazifeli olan planın zaman ölçüsü ve idraki, dünyadaki basit zaman idraki ile kıyas edilemez. Mesela, dünya üstü zaman ölçüsünün bizim ölçümüze göre bir saniyesi içine, dünyada yüzyılların yetmediği uzun süreli işlerin hepsi sığabilir. Bunun, çok basit ve kaba olmakla birlikte, insanlara bir sezgi verebilecek örneği, rüyalardır. Yine, özellikle boğulanların, son saniyelerinde hayatlarının bütün safhalarında en ince ayrıntılarıyla yaşamaları da böyledir.
Bununla birlikte, şu noktayı da asla unutmamak gerekir ki; dünyaya özgü zaman idraki, dünya için eksik, hatalı ve yetersiz değildir. Dünya zamanının dünya için değeri, tam ve mükemmeldir. Yani, dünyaya özgü zaman idraki, dünya için, dünya maddesi gelişiminin reel ölçüsüdür. Ve insanların, dünyaya ait teknik mekanizmalar öğrenirken, dünyaya özgü zaman idrakini evreni kapsayan zaman formlarıyla mukayese etmeleri gereksiz ve hatta zararlıdır. Çünkü aradaki büyük fark; muazzam bir evren mekanizması içinde ihmali mümkün denecek kadar küçük bir cüz olan dünyanın basit mimarisinin anlaşılmasını imkansız kılar ve dünya realitelerini silip süpürür.
(…)
Dünya zamanı idrakinde, bir sınırlılık vardır. Dünya zamanında, belirli noktaların periyotlar halinde, birbirini belirli anlarla izlemesi zorunluluğu mevcuttur. Yine, her realitenin bir başlangıç ve son buluş noktası vardır. Oysa, yüksek zaman idraki, bu bakımdan büyük faklar gösterir. Ve bu farklar şüphesiz, bu zamana ait idrak değerlerinin, basit zamanınkine nazaran çok zengin ve kapsamlı olmasının sonucu ve icabıdır.
Bu idrak, o kadar çeşitli, ince madde kombinezonlarına sahiptir ki; bunlardan yayınlanan vibrasyonlar, basit idrakler ile kıyas edilemeyecek büyük bir hız ve kapsamla nitelenen zaman ölçüsüne kavuşmuş bulunurlar. Bu idraklere göre, zaman akışındaki geçmiş, şimdi, gelecek durumları, basit idraklerde olduğu gibi tek yönde, birbiri arkasından giden bir sıra izlemek zorunda değildir. Yüksek idrakte, bütün bu geçmiş, şimdi ve gelecek durumları, bir toplam olarak, tek bir oluşa bağlanır.”
Belki de zama kavramı hepimizin bildiği gibi A noktasından B noktasına tek yönde giden bir kavram değildir. Belki de farklı bir bilinç seviyesinde zamanı bükmek, zamanı başa sarmak ve hatta ileriye alabilmek bile mümkündür.
Belki de bu dünyada var olan diğer sınırlılıklarımız gibi zaman ve sınırlılığı insan için çizilmiştir, belki de sadece insan olarak bizlerin bir bakış açısı veya yanılgısıdır. Belki de zamanın birinde bir yerlerde karşılaşmıştık hissine kapıldığımız her yer, her insan, her anı, her durum, gerçekten de zamanın bir yerinde asılı kalmış yaşanmışlıklarımızdır.
Ve insan, işte o an dünya zamanı ile tanıştı, ve bu zamandan sonra zaman işlemeye başlamıştı!
İlginizi çekebilir: İlahi nizam ve kainat 7: Ve insan, tanrıyla karşılaştı!