X

İlahi nizam ve kainat 7: Ve insan, tanrıyla karşılaştı!

“Eski Ahit, Tanrı’nın doğrudan insanlarla konuştuğu inancındadır.”
Edith Hamilton

Ve insan dünyaya indirildi. Sınırsızca fakat sınırlarla. Sonu başı henüz keşfedilmeyen bu kocaman gezegen insanın emrine verilmişti. Ne horca kullanmasının hesabı soruldu, ne de düzeni bozuyor olmasının. Kestiği ağaçların, öldürdüğü hayvanların, kirlettiği doğanın, kuruttuğu göllerin veya yakıp yıktığı ormanların… İnsan denilen biz varlıkların bu dünyayı nasıl kullandığımızın hesabı henüz sorulmamıştı.

Ve insan ve bizler yine de etrafımızdaki bu güzellikleri, bu eşsizliği, bu sonsuz nizamı yine de kendimizce, kendi aklımızın yettiğince bozmaya devam ettik. Birbirimizi yok ederken diğer yandan da dünyayı yok etmek eyleminde de geri durmadık, değil mi? Biz o muhteşem insan soyu olarak, akıtılan kanların, savaşların, ölümlerin, acıların, kayıpların üzerine kocaman şehirler kurduk. Biz o muhteşem insan soyu olarak bugün yıllardır kirletmekte olduğumuz bu gezegenin sonunu aynı hızla hazırlamaya devam ediyoruz. Biz o muhteşem insan soyu olarak, bugün kalbimizde biraz olsun bulunması umulan bir gizi arıyoruz, Tanrı’nın kendinden bizlere üflediği o parçamızı!

Bugün sizlerle birlikte insan olmak ve insan olmamız gerçeğinin ilahi boyutuna bakalım istiyorum. Tabii ki önemli sorular soracağız, merakımız büyük. Eğer insan Tanrı’nın sonsuz akışında bir parça ise, Tanrı bugün hayatımızın neresinde? Eğer bir yerlerde izleniyorsak ve ilahi nizam bize halen yol göstermeye devam ediyorsa neden insan soyu gezegeni bu hale getirmiş durumda? Tanrı eğer insanla her an karşılaşmaya ve konuşmaya devam ediyorsa, bizler neyi ve niye duyamıyoruz? Eğer insan kendi iradesini geçekleştirmek üzere bu gezegende var oldu ise, bu irade bu derece kısır, bu derece kötü, bu derece sorumsuz olabilir mi?

Gelin tüm bu soruları İlahi Nizam ve Kainat eserinden sevgili Bedri Ruhselman’ın kaleminden biraz olsun anlamaya çalışalım:

İnsanlar özellikle idrakleri genişledikçe, içinde yaşadıklar kaba maddelerin dar, fizikokimyasal kuralları dışına taşmaya başlamışlar ve daha kapsamlı, geniş idraklere dayanan birtakım yasa ve nizamların mevcut olabileceğine ilişkin, özbilgilerinden şuurlarına sızan sezgiler ve içgüdülerle, varlıklarının nedenlerini öğrenebilmek amacı içinde sürekli olarak çırpınıp durmuşlardır. Onları ilk meşgul eden mesele; etraflarında görmekte oldukları şeylerin ve bu arada, bizzat kendilerinin kimin tarafından meydana getirilmiş olması ve mukadderlerinin kimler tarafından idare edilmesi konusu idi.

Dolayısıyla, Tanrı kavramı; üst vibrasyonların yardımıyla, insanların öz varlıklarından kopup gelmiş bir ihtiyacın, idraklerinde beliren ilk yansımasıdır. İdrakleri gelişmeye yüz tutmaya başladıkları andan itibaren, insanlar, bir Tanrı aramaya başlamışlardır. Fakat önceleri, onların bu ihtiyaçları, değer bakımından henüz pek zayıf olan idrakleriyle orantılı olarak, basit durumda bulunuyordu. Dolayısıyla, o Tanrı’sını ancak beş duyu organının sınırlı imkanları içinde aramaktan daha ileri bir kudret gösteremiyordu. Onların, bu ihtiyaçlarını cevaplandırmaya çalışan yardımcı varlıkların gönderdikleri sezgiler, insanların ancak beş duyu organına hitap edebilecek sembollerle mümkün olabilirdi.

Bizler insan olarak bu dünyaya sadece öylesine gönderilmiş olmak için gönderilmiş olabilir miyiz? Eğer bu doğruysa neden kocaman bir güneş her an gezegenimize hizmet halinde? Neden bu kadar fazla tür ve sayıda hayvan bizler için doğayı dengede tutabilmek için burada? Eğer bu doğruysa neden sadece bir grup insan olmadık, rengimiz, soyumuz, ırkımız, hatta bedenlerimiz birbirimizden hem bu kadar ayrı, hem de bu kadar yakın? Eğer bu doğruysa neden hepimiz için aynı hayat yolu tasarlanmadı? Neden hepimiz için aynı aşılması gereken yollar, aynı süreçler, aynı karşılaşmalar geçerli değil? Neden hepimize burada tanınan süre birbirimizden farklı?

Tanrı ile hayat boyu karşılaşırız, ben bu yazımda belki Tanrı’ya bir mesaj iletmekteyim. Belki birçok şekilde bugüne kadar karılaştık, belki her an zaten yanımızda, bizimle birlikte. Bugün sizlerle birlikte soralım istiyorum, biz insan soyu, Tanrı’yı ne zaman unuttuk, ne zaman bulduk ve ne zaman dinlemeyi bıraktık? Ve insan, işte Tanrı’yla karşılaştı.

İlginizi çekebilir: İlahi nizam ve kainat 6: Sevgi, insan tekamülü için bu dünyaya indirildi

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale