“Hiçbir şey kendi kendinin nedeni olmaz, çünkü nedenin kendisi oluşandan öncedir.”
Farabi
Ve insan dünya hayatını deneyimledi. İnsan olmanın verdiği heyecanla istedi. İstemek kavramı, o insan vücudunda gezinen tüm damarların en ücra noktasına kadar işledi. Elinde olmayanı istedi. Evet, eğer bu dünya onun mekanıysa, o tüm evrene sahip olmalıydı.
Barınmak için bir ev diledi örneğin. Susadığında susuzluğunu gidermek istedi. Yalnız hissettiğinde bir dost eli istedi. Çokça paraya sahip olmak istedi. Tüm dünyanın ayaklarının altına serilmesini istedi. Sadece bunlarla kalmadı, o insan olan bu dünya üzerindeki en muhteşem yaratıktı; ve öldürmeyi istedi, katletmeyi, bitirmeyi ve yakıp yıkmayı da istedi, evet… Bir kadının bedenine izinsiz sahip olmayı ve sonra düşmanının kanını akıtmayı istedi. Kavga etmeyi, nefret etmeyi ve hatta canına kast etmeyi istedi.
İnsan olmak işte böyle bir şeydi. İhtiyaçlarla dolu olmak. Peki istediği oldu mu? O isterken bu dünya onu duydu mu? İsteklerine karşılık buldu mu? İçinden geçenleri, muhtaç olduklarını, belki de iyilik olsun diye düşündüklerini hayat ona verebildi mi? Ya da sorumuzu şöyle soralım: Bu dünyada isteklerinin gerçekleşmesi nasıl olurdu, o üstün insan olanın ne yapması gerekirdi? İnsanın aklı ancak gözle görülene ermekteydi, peki ya gözle görülmeyen bir akış, bir enerji, bir olaylar silsilesi var mıydı?
Çok istediği bir işe kabul edildiğinde, bu ilahi nizamın bir lütfu olur muydu? Veya o çok istediği kariyer yolu kendisine kapandığında pes edip oturacak mıydı? Bu gidişatı değiştirmesine imkan yok muydu? Kaderi, akışı, olayları ve hatta zamanı değiştirmek mümkün müydü?
İşte insan tüm istekleri, isteyip de gerçekleştiremedikleri, üzerine kapanan onlarca kapı, elinden başka bir çözüm gelmeyen onlarca deneyimle ve tüm bu aklını karıştıran sorularla baş başaydı.
Şimdi sizlerle birlikte insan hayatının en önemli öğelerinden biri olan istemek kavramını, İlahi Nizam ve Kainat eserinden sevgili Bedri Ruhselman’ın anlatımı ile değerlendirmeye çalışalım;
“Doğada hiçbir varlığın hiçbir ihtiyacı ihmalle karşılanmaz. Bütün tekamül ihtiyaç ve isteklerine uygun tertipler, nizamlar ve düzenler derhal kurulur. Çünkü evren tekamül içindir ve orada, bütün tekamül ihtiyaçlarının giderilmesi bir zorunluluktur. Bu ihtiyaçlar karşısında kurulacak yeni nizam ve tertiplerin şekil ve yönlerine gelince; insan varlıklarının daha üstün hayatlara aday duruma girdiklerini ve sonsuz parlak ülkelerin kapısına dayandıklarını, söylemiştik. Fakat, insanların layık oldukları bu yüksek ve parlak hayatlara kavuşabilmeleri için, bu kapının açılması gerekir. İşte, özlemle peşinden kan ter içinde koştukları bu eşsiz mutluluk ülkelerine göç edebilmeleri için, insanların yapacakları küçük bir iş daha kalmıştır ki; o da, zaten açılmaya hazır bir vaziyette önlerine dikilmiş olan bu kapıya bir fiske vuruşuyla ardına kadar açılarak içeriye dalmaktan ibarettir. Fakat, bunun geçekleşmesi de yine, çok tertipli ve ahenkli birtakım olayların akışları içinde mümkün olabilecektir. (…)
Bu muazzam düzen içindeki ahenkli tertiplerin sağlamış olduğu büyük hazırlıklardan elbette birçok insan yararlanacak ve bu sayede, büyük bir mutluluk havasıyla, sonsuz imkanlar diyarındaki esiri alemlerin ebedi hayatları içinde kanat çırpmak üzere, akıp gitmek fırsatını kaçırmayacaktır.”
İşte bu yüzdendir ki, insan istedikleri ile sınanır. İstedikleriyle akışı yönlendirir. İstedikleriyle dünyasının şekillendirir. Ve insan, kalbinden geçenlerle, düzeni, olacakları, olasılıkları değiştirmeye kadirdir. Kalbinden geçenler, dünyasına işte bu istemek kavramıyla yansır. Peki insan, tüm dünyanın nimetleri hesapsızca önüne serilmişken, gerçekten bu dünyanın emrinde döndüğünün idrakında mıdır?
Ve insan, işte bu anda, istedi ve oldu!
Ve insan, işte bu dünyada istemek ve deneyimlemek için bulundu!
İlginizi çekebilir: İlahi nizam ve kainat 9: Ve insan, dünya zamanı kavramını öğrendi!