Son yıllarda etkisini gün geçtikçe daha fazla hissettiğimiz iklim krizi, yaşam kalitemizin ve çevremizin iyiliği üzerinde doğrudan önemli bir role sahip. Beraberinde pek çok olumsuzluğa da getiren iklim krizi; su kıtlığı, doğal kaynakların azalması, mevsimlerin kendi zamanlarının kayması, buzulların erimesi ve ekstrem hava sıcakları gibi çeşitli sıkıntılara neden oluyor. Dahası, toprağın, tarımın verimsizleşmesine, kuraklıkların başlamasına, bulaşıcı hastalıkların yayılma hızını artırmaya kadar insan sağlığını tehdit eden pek çok olumsuz gelişmeyi de doğuruyor. İklim krizinin tüm bu sonuçlarına çoğumuz aşina olsak da, farkında olmadığımız, daha doğrusu üzerinde fazla düşünmediğimiz bir konu daha var; o da iklim krizinin cinsel yaşantımızı nasıl etkilediği.
Evet, son yıllarda yapılan pek çok bilimsel araştırma, iklim krizi ile cinsel yaşam arasında güçlü bir bağlantı olduğuna ve bu bağlantının dünya nüfusu üzerinde bile etki sahibi olduğuna dikkat çekiyor. Yani, iklim krizinin etkileri yalnızca gözümüzle görebildiklerimizle sınırlı değil, ilk bakışta görünmeyen ancak hayatlarımızı, dünya düzenini doğrudan etkileyen geniş çaplı etkileri de var. Peki, iklim krizi ile cinsel yaşam arasında ne tür bir bağlantı var, araştırmalar bu konuda nelere dikkat çekiyor?
Yüksek sıcaklıklar, azalan doğurganlık ve dünya nüfusu
Yüksek sıcaklıkların yarattığı stresin, memelilerde doğurganlığı tehdit ettiğini biliyor muydunuz? İlk bakışta aklımıza sıcak havaların, doğurganlık ile bir ilgisi olacağı gelmeyebilir, ancak bilimsel çalışmalar ekstrem sıcaklıkların, üreme fonksiyonlarını birçok açıdan olumsuz etkilediğini gösteriyor; spermatogenez ve oosit gelişimindeki bozulmalar, oosit olgunlaşması, erken embriyonik gelişim, fetal ve plasental büyüme gibi farklı olumsuz etkiler açığa çıkabiliyor. Bunun nedeni ise memelilerin yüksek sıcaklıklara maruz kaldığında vücut ısısını düzenlemek için yaptığı fizyolojik ayarlamalar. Ayrıca, sıcaklıkların yüksek olduğu yaz aylarında, kış aylarına oranla sperm yoğunluğunun daha düşük ve kalitesiz olduğu da araştırmalarca açığa çıkarılıyor. Bu da doğurganlığı düşürdüğü için hamile kalmayı da zorlaştırabiliyor.
Diğer yandan, Amerika’da yürütülen bazı çalışmalar da sıcaklıklar arttıkça doğum oranlarının azaldığını gösteriyor. Şöyle ki, araştırmacılar, 1931 ile 2010 yılları arasında yaklaşık 26 ile 32 derecenin üzerine çıkan her sıcak gün için, dokuz ay sonrasında %0,4 daha az doğum gerçekleştiğini bulmuşlar. Yani, bu da demek ki ABD’de bu yıllarda toplamda yaklaşık 1165 daha az bebek dünyaya geldi. Çalışmanın araştırmacılarına göre, bu durum daha geniş bir dönemde, yani ilerleyen zamanlarda her yıl için yaklaşık 100.000 daha az doğuma tekabül edebilir. Araştırmanın baş yazarı Profesör Alan Berecca; iklim krizi nedeniyle küresel sıcaklıklar bu hızla yükselmeye devam ederse, dünya nüfusunun önümüzdeki yüzyılda ciddi bir şekilde azabileceğine dikkat çekiyor.
Sıcak havaların cinsel dürtüler üzerindeki etkisi
Elbette ki düşen doğum oranlarının tek sorumlusu iklim krizinden doğan yüksek sıcaklıklar değil. Ekonomik zorluklar, kadınların iş dünyasında daha fazla yer alması, yaygınlaşan doğum kontrol yöntemleri, geç yaşta evlenme ve geç yaşta hamile kalma gibi çeşitli faktörler de bu düşüş üzerinde pay sahibi. Ama bir önemli husus daha var ki o da artan cinsel isteksizlik. Ve bu isteksizliğin temelinde yatan iklim krizi… Şöyle ki, sıcaklıkların artması cinsel isteksizliği de de beraberinde getiriyor. Çalışmalar, daha sıcak havalarda kadınlarda ve erkeklerde daha az testosteron hormonu olduğunu, bunun da libidonun düşmesine neden olduğunu gösteriyor. Yani, sıcak havalarda cinsel anlamda ‘modunda olmak’ hiçbirimiz için pek de kolay olmuyor. Öte yandan, bu durum cinsel uyarılmanın da azalmasına, ereksiyon ve ejakülasyon sorunlarına da yol açabiliyor. “Dışarısı sıcak olduğunda vücudunuz odağını kendini soğutmaya kaydırır ve üreme için gereken enerjiyi azaltır.” diyerek bu durumu özetliyor seks uzmanı Saransh Jain.
İklim krizi çatısı altında uyku sorunları, hava kirliliği ve stres
İklim krizinin neden olduğu yüksek sıcaklıkların, cinsel yaşamlarımız üzerinde dolaylı etkileri de var. Şöyle ki, sıcak havalarda uyku kalitemizin düştüğünü hepimiz biliyoruz; yaz aylarında uykusuz geçen gecelerinizi ya da terleyerek uyandığınız anları bir hatırlayın… Kalitesiz uyku da bütüncül sağlığın baş düşmanlarından biri, tabii üreme sağlığının da. 2022 yılında yapılan bir araştırma dünya çapında insanların sıcak havalar nedeniyle bir yılda 44 saat daha az uyuduğuna dikkat çekiyor. Uzmanlar da bundan yola çıkarak yetersiz uykunun cinsel uyarılmayı azalttığını ve cinsel isteksizliğine neden olduğuna vurgu yapıyor. Kısacası, çok sıcak havalarda pek çok insan cinsel ilişkiye girmekten kaçınıyor.
Öte yandan, iklim krizi yalnızca yüksek sıcaklıklarla ilgili değil. Küresel ısınmanın tetiklediği hava koşulları, çok daha yoğun ve aktif orman yangınları için de adeta kusursuz bir ortam yaratıyor. Hem kendi ülkemizden hem de dünya genelinden son yıllardaki örneklere baktığımızda, ne kadar şiddetli orman yangınları yaşadığımızı hatırlayabiliriz. Orman yangınlarının sebep olduğu hava kirliliği de iklim krizinin çevreye olan ikincil etkilerinden bir diğeri. Tüm bunlara maruz kalmanın neden olduğu kaygı ve stres ise, iklim krizinin dolaylı yoldan yine bizi nasıl olumsuz etkilediğini gösteren sonuçlar.
Cinsel sağlık ile olan ilişkisine değinecek olursak da birtakım araştırmalar, hava kirliliğinin erkeklerde normal olmayan testosteron seviyeleri ve kadınlarda da anormal östrojen seviyeleri ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu da üreme sağlığı üzerinde büyük olumsuz etkiler yaratıyor. Bir diğer konu ise, hava kirliliğine maruz kalmanın, yaşlı erkeklerde erektil disfonksiyonlarla, kadınlarda ise cinsel istek kaybı ve orgazm sorunları yaşama ile ilişkili olduğu. Kısacası, iklim krizinin neden olduğu yüksek sıcaklıkla, dolayısıyla orman yangınları ve hava kirliliği hem kadınlarda hem de erkeklerde cinsel sağlığı tehdit ediyor.
Fiziksel sağlığın ötesinde zihinsel sağlık için de büyük bir tehlike oluşturan iklim krizi, ‘ekolojik yas’ ya da ‘eko-kaygı’ veya ‘iklim kaygısı’ dediğimiz olumsuz duyguların açığa çıkması ile de ilişkilendiriliyor. Lancet Planet Health’de 2021’de yayınlanan bir araştırma, insanların yüzde 50’sinin iklim değişikliğiyle ilgili üzüntü, endişe, öfkeekolojik yas’ ya da ‘eko-kaygı’ veya ‘iklim kaygısı’ dediğimiz olumsuz duyguların açığa çıkması ile de ilişkilendiriliyor. Lancet Planet Health’ ve suçluluk duyguları yaşadığına dikkat çekiyor. Bu nedenle de uzmanlara göre insanlar böylesi olumsuz sorunlar yaşarken cinsel yaşamlarını sağlıklı ve başarılı bir şekilde sürdürmekte güçlük yaşıyor, çünkü duygusal durumumuz cinsel istekliliğimiz ile doğrudan ilişkili. Bu nedenle, zihinsel ve duygusal olarak stresli hissederken, seks ve yakınlık arzusunun azalması oldukça yaygın.
Ekolojik yas ve cinsel isteksizlik kaderimiz mi?
İklim krizinin hızla yayılan etkilerini düşündüğümüzde ve dünyanın bugünkü gidişatına baktığımızda ekolojik yas ve tüm bunların neden olduğu sağlıksız bir cinsel yaşam, kaçınılmaz bir sonmuş gibi gözükse de aslında öyle olmak zorunda değil. İklim krizi ile baş etmek için ‘ben ne yapabilirim ki’ demek yerine ‘ben ne yapabilirim’ diye düşünmek ve harekete geçmek, hepimizin sorumluluğunda. Bireysel anlamda atabileceğimiz adımları atarak, çevre dostu alışkanlıkları benimseyerek ve doğayı korumaya önce kendi yakın çevremizden başlayarak, dünyamız için bir şeyler yapabiliriz.
Öte yandan, sıcaklardan hem kendimizi hem de yaşam alanlarımızı korumak için birtakım düzenlemelere başvurabiliriz. Hafif ve terletmeyen giysiler tercih etmek, yaz aylarında açık havada güneşin hakim olduğu saatlerde zaman geçirmemek, evlerimizi serin tutmak için vantilatör, enerji tasarruflu klima gibi seçenekleri değerlendirmek, hava temizleyiciler ile yaşam alanlarımızın havasını temizlemek atabileceğimiz adımlar olabilir. Bu sayede sıcakların etkisinden kendimizi koruyarak cinsel yaşantımızı da iyileştirebiliriz. Ayrıca, ekolojik yastan dolayı deneyimlediğimiz kaygı, endişe ve depresyon ile baş etmek için psikolojik destek alarak bireysel iyi oluşumuzu da önceliklendirebiliriz. Böylece sağlıklı cinsel bir yaşam için de kendimizi iyileştirebiliriz.
İlginizi çekebilir: Daha iyi bir cinsel yaşam için yoga
Kaynak: wellandgood, ideas.ted, nber.org, theswaddle