dummy

İkame tatmin: Geçmişten gelen bitmemiş meselelerini fark et

Beş ya da altı yaşındaydım. Genelde uslu bir çocuktum, ama ailemin ifadesiyle arada “mızmız” olabiliyordum. Yine bir gün annem, bana hatırlamadığım bir sebepten kızmış, ben de ağlamaya başlamıştım. Mızmız demelerinin sebebi, bu tarz durumlarda uzun süre boyunca ağlamayı devam ettirmemdi. O gün de öyle olmuş olacak ki, annem beni evin kapısının önüne koydu ve “ağlaman geçene kadar burada bekle” dedi. Ağlamaya devam ederken bir yandan kapıya vuruyor, annemin beni içeri almasını istiyordum. Tabii herhangi bir tepki alamayınca, bir süre sonra sustum. Üzgündüm, biraz da korkmuştum. Kendimi güvende hissetmiyor, fakat ne yapacağımı da bilmiyordum.

dummydummy

Derken, sesleri duyan yan komşumuz kapıyı açtı ve beni içeri davet etti. Sanıyorum ki, sık sık yurtdışına iş seyahatine giden eşi bana da mutlaka çikolata (genelde Milka) getirdiği için, sevdiğim bir aileydi. O gün de benim üzgün olduğumu görünce, süt ısıttı ve yanında Milka çikolata ikram etti. Üzüntüm tam geçmemişti ama kendimi daha iyi hissediyordum. Sonrasında bu döngüyü iki üç defa daha yaşadık. Annem beni kapının önüne koydu, yan komşumuz kendi evine aldı, sıcak süt ve çikolata ile teselli etti. Komşumuzun şefkatli yaklaşımını, tekrar içeride olmanın getirdiği güven duygusunu, çikolatayla sütün verdiği mutluluğu, bugün hala hissedebiliyorum. O kapının önü ne kadar sert, soğuk ve korkutucu ise; o mutfak da bir o kadar yumuşak, sıcak ve korunaklı bir alandı.  

Gestalt öğretisinde, özellikle de çocukluk döneminde yaşadığımız travmalara ya da karşılanmamış ihtiyaçlarımıza “bitmemiş mesele” deriz. Bitmemiş meselemiz, biz onunla gerçek anlamda temas edene dek bizi takip etmeye devam eder. Biz onu görmezden geldikçe, o etkisini büyütür. Genelde de görmek istemeyiz, çünkü yüzleşmek zordur. Ego zaten onu bastırmak için mutlaka çeşitli çözüm yolları bulmuştur. Bu geçici çözümlere ise “ikame tatmin” diyoruz. Geçici, çünkü kısa süreli bir rahatlama sağlıyor. İkame, çünkü gerçek ihtiyacı karşılamıyor.

Şöyle düşünün; bir rahatsızlığınız var ve bu baş ağrısı yapıyor. Siz de ağrı kesici alıyorsunuz, geçici bir rahatlama sağlıyor. Sonra ağrı tekrar başlıyor. Kök nedeni çözmediğiniz için tamamen geçmiyor ve iyileşemiyorsunuz. Zamanla ağrının şiddetti artıyor ve siz daha da fazla ağrı kesici almaya başlıyorsunuz. Hatta ilaçsız yaşayamaz hale geliyorsunuz. Kendinizi, bir kısır döngünün içinde hapsolmuş buluyorsunuz.

Bu sebeple bağımlılıklarımız “ikame tatmin” kategorisine giriyor. Baş edemediğimiz acılarımızı, yaralarımızı, hayal kırıklıklarımızı; yemekle, alkolle, sigarayla, alışverişle ya da diğer araçlarla bastırıyoruz. Kök nedenle yüzleşip, acı veren duyguları hissetmekten kaçıyoruz.

Peki benim bu çocukluk anımda ne olmuştu?

Öncelikle karşımda, beni telkin etmek yerine cezalandırmayı tercih eden bir ebeveyn vardı. O sırada belki de en fazla ihtiyacım olan şey annemin kollarında ağlamakken, o aramıza bir “duvar” örmüştü. Kapının önünde kendimi daha da kötü hissetmiş ama korkumdan daha fazla sesimi çıkaramamıştım. Geriye dönüp baktığımda hissettiğim en baskın şey “görülmemekti”. Annem beni neden anlamıyordu? Ne kadar üzüldüğümün farkında değil miydi? Kalbimde ise kocaman bir “boşluk” hissi vardı.

Sonra sıcak süt ve çikolata ikilisi geldi, beni teselli etti. Çok küçüktüm, o sırada kendimi rahatlatacak başka bir yol bulabilir miydim? Muhtemelen hayır. Kaynaklarım limitliydi, ben de önüme gelen ilk şeye sarılmıştım. Döngü tekrarlandıkça, öğrenim güçlendi. İleride uzun yıllar duygusal yeme bozukluğu ile mücadele edecektim. Kendimi ne zaman üzgün, korkmuş, çaresiz ya da anlaşılmamış hissetsem, hemen kahve (artık süt için fazla büyüktüm) ve çikolata ikilisine yönelecektim. O “boşluk” hissini devamlı olarak doldurmaya çalışacaktım. Bana duygularımı bastırmam öğretilmişti. Ben de çeşitli yöntemler geliştirerek, hayatta kalmaya çalışıyordum.

Tabi yeme bozukluğunun dozu yıllar içinde artıp, bulimia gibi bir ciddi seviyeye geldikten sonra, bu konuya çalışmaktan başka çarem kalmadı. “Çağrıyı” daha fazla görmezden gelemezdim.

Hani yüzleşemediğimiz yaralarımızdan bahsetmiştim. Ne zamanki onu “görüp”, oradaki ihtiyacı özümseyip, onu “şimdi ve burada” kendimize vermeye başlarız, işte o zaman döngülerimiz değişmeye başlar. Yeni bir varoluş biçimine geçeriz.

Artık o küçük çocuk değildim, kendimi rahatlatacak farklı kaynaklar bulabilirdim.

Zor duygularla yüzleşebilir, onlarla ikame tatminlere başvurmadan baş edebilirdim.

Bir yetişkin olarak, o dönemdeki karşılanmamış ihtiyaçlarımı şimdi kendime vermeye başlayabilirdim.

O dönemde ihtiyacını duyduğum şekilde, kendime ebeveynlik yapmayı öğrenebilirdim.

Görülmemiş o küçük kızı “görüp”, kalbindeki boşluğu kendi sevgimle “doldurabilirdim”.

Evet o dönemde aileme muhtaçtım ama artık kendi hayatımın sorumluluğunu kendim alabilirdim.

Tabii yılların alışkanlıkları bir anda kaybolmuyor. Üstelik, bitmemiş meselemiz ne kadar erken çocukluk dönemine aitse, çözmesi de bir o kadar çetrefili olabiliyor. Çözmekten kastım kesinlikle silmek ya da kurtulmak değil. Temas edip, dönüştürebilmek. Kendimizi özgürleştirerek, bahsettiğim yeni varoluş biçimlerini deneyimleyebilmek. Yaşanmışlıkları değiştiremeyecek olsak da, içsel olarak meseleyi bitirebilmek. Evet, “sızısı” bir ömür boyu bizimle olacak, ara ara kendini hatırlatacak.  Ama artık onu bastırmak yerine, onunla temas edip, bize iyi gelecek yeni kaynaklara başvurabiliriz. Eskiden o bizi yönetirken, şimdi kontrol bizde olur. 

Travmalarımız (küçük ya da büyük) silinmiyor. Zihin bir şekilde unutsa da, beden unutmuyor. Beden kayıt tutuyor. Bu kayıtlar bizim “bitmemiş meselemizi” yaratıyor. Ve bizi ileride mutlaka bir vesileyle tekrar bulup, çağrısını yapıyor.

  • Sen de, bitmemiş meselelerini fark et.
  • Değişime direnen egonun, seni onlarla yüzleşmekten alıkoymasına izin verme.
  • İkame tatmin metotlarını gözlemle.
  • Hangi olayların (ya da duyguların) seni nasıl tetiklediğini ve bunların seni hangi otomatik bastırma davranışlarına yönelttiğini fark et.  
  • Ve “çağrıyı” geç olmadan duy.

Evet, dönüşüm süreçleri aynı bir doğum gibi sancılı. Fakat her bir sancılı sürecin sonunda, kendini yeniden “doğuracaksın”. Ve her yeni doğumla, özgün benliğin hayat bulacak.

İlginizi çekebilir: ‘Sessiz güç’: Nazik bir şekilde dünyayı sallayabilirsiniz

Kübra Keleş: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Anne evi rahatlığında seçimler: Anneler Günü’ne özel içinizi ısıtacak hediye önerileri

“An-ne”; iki hecesine dünyaları sığdıran; güven, sıcaklık, huzur, sevgi ve daha nice güzel duyguyla bizleri kucaklayan, yorgun günlerin ilacı, mutlu anların ortağı, düştüğümüzde koştuğumuz, sevincimizi ilk paylaştığımız o eşsiz kahraman. İki hece ama içinde bir ömür saklayan… Anne demek bir evin kalbi demek, sevgiyle hazırlanmış sofralar, kahve fincanında biriken mutlu anılar, bir koltukta kurulan huzur, sıcak bir evin rahatlığı demek. Çünkü bir annenin dokunduğu her şey, dünyayı biraz daha yaşanır kılar. İşte bu yüzden Anneler Günü yaklaşırken bu yıl onlara sadece bir hediye değil, hissettirdikleri o tarifsiz sıcaklığı, huzuru, ‘anne evi rahatlığını’ hediye etmek gerek. Ne de olsa her şeyin en iyisini, güzelini, rahatını, konforlusunu hak eden onlar.



Geçmişten günümüze dönüşümler geçirmiş olsa da bu özel ve anlamlı günün değişmeyen en önemli özelliği, kalbimizde ayrı bir yeri olan annelerimizi onurlandırmak için bir fırsat sunuyor oluşu. Şüphesiz ki annelerimizin bize kattığı güzellikleri bir güne sığdırmak mümkün değil ama bu özel günde özenle seçeceğimiz küçük bir hediye, onların bizim için ne kadar değerli olduğunu hissettirmek için şahane bir fırsat olabilir. Önemli olan, seçtiğimiz hediyeye sevgimizi katmak; tıpkı onların her lokmaya, her bakışa kattığı sevgi gibi. İşte birkaç sıcak öneri:

‘Anne kucağı’ gibi: Konforu eve taşıyacak hediyeler

Anne kucağının o benzersiz sıcaklığı, en zor zamanların bile en güzel ilacı değil mi? Ve evet aslında hiçbir hediye tam anlamıyla o sıcaklığı vermeye yetmez ama yine de biraz da olsa yaklaşabilir. Film keyfi için sıcacık ve yumuşacık bir battaniye, polar bir sabahlık, rahat terlikler, evin her köşesini anne sıcaklığına büründürecek ev tekstili ürünleri, yastıklar, kırlentler ve çok daha fazlası ile annelerinize bu Anneler Günü’nde huzur ve konforu hediye edebilirsiniz.

‘Anne eli değmiş’ gibi: Kişisel bakım ürünleri

Annelerimizin dokunduğu her yeri güzelleştirdiği aşikar… ‘Anne eli değmiş gibi’ dendiğinde her ne kadar lezzetli yemekler akıllara gelse de, bir atkının düğümünde, bir buklenin düzeltilmesinde de aynı özen var. Bazen son bir anne dokunuşu her şeyi bambaşka yapabilir. Annenizin kendisine de en az başkalarına gösterdiği kadar şefkatle ve özenle yaklaşması için kişisel bakım ürünlerinden şahane hediyeler seçebilirsiniz. Parfümler, cilt bakım ürünleri, saç şekillendiriciler, makyaj setleri ve çok daha fazlası bu özel günde annenizin yüzünde güller açtırabilir.

‘Annemin tarzı’ gibi: Zamansız, şık ve özel parçalar

Bazı parçalar vardır, bize hep annemizi hatırlatır. Onun yıllardır severek taşıdığı bir fular, özel günlerde takındığı bir broş ya da gençliğinden kalma bir ceket… Şimdi, o hatıraların yanına çok daha özellerini eklemenin tam zamanı. Zarif elbiseler, şık altın takılar, birbirinden güzel aksesuarlar, rahat ayakkabılar, yazlık kombinlerini tamamlayacak parçalar ve çok daha fazlası Anneler Günü’nde harika hediyelere dönüşebilir.

‘Anne sofrasından fırlamış’ gibi: Sofralara renk ve lezzet katan detaylar

Anne sofrası; her tabakta ayrı bir hikaye, her kasede ayrı bir emek ama hepsinde aynı lezzet. Kimi zaman dört gözle beklenen bayram sofralarının, kimi zaman okuldan eve dönüşte karşılayan leziz yemeklerin yıldızı annelerin sofralarını daha da güzelleştirecek, mutfakta geçirdikleri zamanları kolaylaştıracak pratik ve şık ürünler harika hediyeler olmaz mı? Şık yemek takımları, renkli masa örtüleri, kahve makineleri, mutfak robotları, airfryer’lar ve çok daha fazlası tek bir tık uzağınızda.

Pazarama’da ‘anne evi rahatlığında’ alışveriş

Annenize hissettirmek istediğiniz tüm bu duygular, bir hediyeye sığabilir mi? Belki tam olarak değil, ama Pazarama’da, onun kalbine dokunacak seçenekler sizi bekliyor.

Pazarama, binlerce ürün seçeneği, avantajlı fiyatlar, çok kanallı erişim imkanı ve güvenli ödeme alternatifleriyle size anne evi rahatlığında bir alışveriş deneyimi sunuyor. Bir hediye seçin, içine sevginizi katın ve annenize onu ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha gösterin. Aradığınız her şey Pazarama’da.

Ayrıca Anneler Günü’ne özel şahane kampanyalar da sizi bekliyor. Pazarama üzerinden yapacağınız 750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli “HEDIYE125” kupon kodu ile 125 TL indirim fırsatı yakalayabilir, eğer Pazarama Plus üyesi iseniz aynı tutardaki alışverişleriniz için “PLUS200” kupon kodunu kullanarak 200 TL’lik özel indirimden faydalanabilirsiniz. Hepsi ve daha fazlası için hemen tıklayın, tam anneme göre’ diyeceğiniz hediyeleri kaçırmayın.  Her şeyin en iyisini hak eden anneler için, bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir “teşekkür” armağan edin.

*Bu yazı Pazarama katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale
whatsapp