Sanal alem ve sosyal ağlar bireyin üstesinden gelemediği sorunlarını (huzursuzluk, üzüntü, acı vb.) geçici bir süre unutturarak rahatlamasına, kendisine güvenmesine, kendini güçlü hissetmesini, ayrıca bir pekiştireç olarak bireye öfori, heyecan ve mutluluk hissi sağlamaktadır.
Diğer bir açıdan bakacak olursak aile/evlilik sorunları, işyeri/okul sorunları, duygusal destek azlığı, bireylerin kendilerini yalnız hissetmesi veya strese sebep olabilecek bir faktör, herhangi bir bağımlılık davranışına yol açabileceği gibi, sanal alem bağımlılığına da yol açabilmektedir. Hall ve Parson’un yaklaşımları ise bireyin gerçek hayatta yaşadığı eksiklik ve tatminsizliği gidermek amacıyla bireyde sanal alem kullanımı davranışının başladığını fakat bireyin gerçek hayattaki ihtiyaçlarının sanal alem ve sosyal ağlar ile hiçbir zaman karşılanamayacağını vurgulamaktadır. Burada yine de aşırı kullanımının iyi huylu bir sorun olduğu ve kişiye bazı rahatsızlıklara göre daha az zarar vereceği düşünülmektedir, önemli olan kişinin farkındalığıdır.
Ancak en nihayetinde bireyler kendilerine sanal alem ve sosyal ağlar aracılığı ile bir online yaşam yaratmış olmaktadır. Yaratılan bu online yaşamlar sayesinde bireyler; rahatça sosyal gruplara dahil olmakta, temelde bir gruba ait olma ve sevilme ihtiyacını da karşılayabilmektedirler. Saygınlık ihtiyacı açısından ise online yaşamlar, bireyin gerçek hayatta ulaşamadığı, ancak olmak istediği kimlikleri kullanmasını sağladığından kişiye kendini iyi hissettirmekte, diğer bir taraftan da bağımlılık düzeyinde bir patoloji yaratabilmektedir.
Nörobiyolojik açıdan bakacak olursak burada dopamin kavramı karşımıza çıkmaktadır. Dopaminin, patolojik online yaşamları ve beraberinde olası davranış bağımlılıklarını teşvik eden ödül bağımlılığında önemli bir etken olduğu kuramsal olarak ortaya konmuştur. Hatta aşırı internet kullanımının serotonin taşıyıcı geni olan “5HTTLPR‟ polimorfizmiyle ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Davis’ in Davranışçı kuramına göre ise bireyin kendisini ve dünyayı olumsuz algılaması, olumsuz bilişler geliştirmesine neden olmaktadır ve birey de bu olumsuz duygu ve düşünceleriyle baş edebilmek için sanal alemi kullanmaktadır. Örneğin depresyon ruminatif düşünceyi tetikleyerek patolojik kullanımı artırabilmektedir. Sosyal beceriler açısından bakmak istersek; yalnız ve bunalmış bireylerin online yaşamlara daha fazla ilgi duydukları ve daha fazla zaman harcadıkları gösterilmiştir. Bu bireyler sanal alemde kurdukları ilişkilerinde, gerçek hayatta kurdukları yüz yüze olan ilişkilerden daha rahat ve esnek davranmaktadır. Yine bu bireyler gerçek hayatta kendilerinde eksik gördükleri bir özelliği sanal alemde oluşturabilmekte ve istemedikleri bir özelliklerini ise kendi kişiliklerinden çıkarabilmektedirler.
Sonuç olarak sanal alemin kişiye sunduğu imkanla birey, kendine bir online yaşam alanı yaratmakta ve kendi ideal benliğini oluşturabilme imkanına sahip olabilmektedir. Sanal alemi bağımlılık düzeyinde yaşayan bireylerde kendine güvenirlik, uyanıklık, duygusal açıdan hassaslık, tepkisellik, kendini açığa vuramama ve uyumsuzluk gibi bir takım karakteristik özellikler bulunmaktadır. Young’a göre; aşırı zihinsel uğraş, internete bağlı kalma süresinde artış, başarısız girişimlerde bulunma, yoksunluk belirtileri, tolerans, ilişkilerde, okulda ya da iş ilgili sorunlar, kullanım düzeyine ilişkin yalan söyleme ve duygulanım değişiklikleri sanal alem bağımlılarında görülebilen tipik davranışlardır. Bu sekiz belirtiden beş tanesi bireyde bulunuyorsa, bağımlılık tanısı konulabilmektedir. Bu tip davranışşal bağımlılıkta şu şekilde yoksunluklar ortaya çıkmaktadır:
- Psikomotor – ajitasyon.
- Bunaltı.
- Sosyal medya ve sanal alemde neler olduğu hakkında takıntılı düşünceler.
- Fanteziler ve hayal kurma.
- İsteyerek ya da istemeyerek ilgili cihazla (telefon / pc vb.) uğraşma.
- Bu sıkıntılı durumlardan kurtulmak için servislere yeniden bağlanma.
Burada belirtilen yoksunluk belirtilerine ilavaten yaşanan sorunlar bağlamında ise uykusuzluk, aile-evlilik problemleri, iş/akademik yaşamda performans düşüklüğü, düzensiz beslenme, hareketsizlik neticesinde olası sağlık problemleri, bireyin ilgili işleri üzerinde sürekli bir gecikme yaşaması ya da bu işlerle online yaşamlarını eş zamanlı yaşamaya çalışarak kendi üzerinde farkında olmadan bir baskı yaratması, ruhsal çöküntülerin oluşabilmesi ve hoşgörüden uzaklaşılması gibi sorunlar karşımıza çıkmaktadır.
Bu şekilde problem yaşayan bireyler için teröpatik yaklaşımlar olarak bilişsel davranışçı terapi ve aile terapisi ile bu terapilere ilaveten Logoterapi de önerilmektedir.
İlginizi çekebilir: Noöjenik Nevroz’a yakalanmış olabilirsiniz, çare: LogoterapiNoöjenik Nevroz’