İçimizdeki sevgi tohumunu, gücümüzle nasıl büyütürüz?
Hayatta tesadüflerin varlığına inananlardan mısınız? Yoksa her şeyin mükemmel bir düzenle hazırlanıp doğru zamanda karşımıza çıktığına mı? Bence her ne olacaksa olması gereken zamanda oluyor, ne eksik ne fazla. Ancak her zaman karşımıza “Merhaba, ben geldim” diye çıkmıyor. Bazen bir işaretle geliyor, bazen de bir partiye hazırlanır gibi süslerle, ışıltılarla çıkıyor.
Benim hayatımda ise çoğu zaman minik bir tohum oluyor yaşadığım her şey ve bana bırakıyor besleyip beslememeyi. Ben genelde o tohumu içimde iyiliklerle beslemeyi, büyütüp fidan olunca da yılbaşı ağacı gibi bol bol ışıkla süslemeyi tercih ediyorum. Ve bazen de bana bu yılbaşı ağacının hediyesi oluyor…
Kalp ortağım, dostum gibi… Neden kalp ortağım? İkimizin de kalbi aynı adama farklı frekanslardan atıyor da ondan.
Ama sadece kalp ortağım mı? Hayır… Bir de geçtiğim dikenli yollardan yürümek durumunda kalan dert paydaşım…
Hayat her zaman iyi şeyler getirmiyor herkese, bazen inişler oluyor ama zaten aslolan bu değil mi?
O inişler, engebeler olmasa vardığımızda manzaranın güzelliğini nasıl fark edeceğiz?
Ben geçtiğim engebelerde desteksiz -yanımda varmış gibi yapanların sahteliğine de şahitlik ederek- yürürken; tünelin sonunda ışığı göremediğim nice zamanlar oldu. Şimdi ise vardığım ışıklı yolda, içimde ektiğim umut tohumunun kocaman köklü bir ağaç olmasını sağladım. Şimdi sırtımı ağacın gölgesine yaslamış manzaranın tadına varırken, benim geçtiğim yola adımını atan bir başka kalbe kılavuz olma şansını verdi bana hayat.
Belki bu yazıyı okuyanlar, buna neden sevindin? Bu durumun senin için kıymeti ne diyebilir?
Benim için çok değerli. Biz kadınlar içinden geçerken acının, bazen kendi içimizdeki gücü unutuyoruz. Bazen akıntıya öyle bir kapılıyoruz ki yaşadığımız zorluklar ve pek tabii ki etkileşimde olduğumuz insanlarla beraber o gücü devrediyoruz. Ya da dahası böyle bir becerimizin olduğunu bile unuttuğumuz zamanlar oluyor.
Ben işte o gücün nasıl farkına varıldığına önce kendimde sonra da hayatın bana armağan olarak getirdiği güzel dostta şahit oldum. Böylece kadının yeniden, içindeki tozlanmış, sönmüş ışıkların birer birer tozunu alarak yeniden nasıl da daha parlak yanmasını sağladığına şahitlik ettim.
Bu armağan değil de nedir? Ya da bu bir cesaret simgesi değil de nedir?
Peki bana, cesaret nedir diye sorsanız? Bir kadının kendi gücünün, neleri başarabileceğinin farkına varıp, ışığı olmayan bir tünele adım atması derim. Bazen de gücün farkına varmadan o yola girmeye mecbur bırakılıp, tünel boyunca teker teker ışıklarını keşfederek yol alması da bir cesaret örneği bana göre.
Ben de o tünele korkarak adım atan bir kadın olarak, elde ettiğim sonuçlardan ve geldiğim noktadan memnunum. Ve anlatmak istiyorum bu yollardan geçen kız kardeşlerime.
Eminim çokça kez dinlemişsinizdir benzer hikayeleri. Herkesin hikayesi kendine has değil mi? Bence hepsi birer kahramanlık öyküsü. Öyle ya kahraman olmak için büyük destanlara gerek yok, hepimiz kendini fetheden ayrı birer fatihiz, yeter ki kahramanlığa kuşanalım.
Söylemesi bazen kolay gibi gelebilir. Belki de içinizden hepimizin keşfi öyle kolay olmuyor da diyebilirsiniz. Evet, hayat her zaman hepimize iyi davranmıyor olabilir. Her zaman büyük aşkı elimizle koymuş gibi de bulmayabiliriz. Ya da her zaman sevgi dolu bir ortamımız olmayabilir.
Ben de bir zamanlar, huzurun, sevginin, aşkın, mutluluğun ancak ve ancak başkası tarafından verilirse sahip olunan bir şey olduğunu zannederdim.
Ama değilmiş. Aşk benmişim, sevginin, ışığın kendisi benmişim. Huzur da mutluluk da ancak insanın kendi kendine inşa edebildiği şeylermiş. Bir başkasından beklemek demek, onunla geleceğine inanmak demek o gidince yanında ışığınıza da alacağı ve karanlıklarda kalacağınız anlamına gelirmiş.
Ben kendi yolumda yürürken, her bir adımında kendimde keşfettiğim tüm ışıkları da cebime koyarak yol aldım. Işık oldum, huzur oldum, aşk oldum… adım adım oldum. Her sapakta durdum, dinlendim. Tıkandım… Sonra, nefesimi tazeleyip, yeniden başladım. İnandım… Ve sonra da aradığım her şeyin hepsi ben oldum. Gördüm ki sen olunca hayat da sana cömert davranmaya başlıyormuş, keşfettim…
Yol aldıkça güçlendim. Hani salıncağa bindiğinizde önce biraz ayaklarınızla güç verirseniz yavaş yavaş hızlanırsınız ya tam da onun gibi. Ben çünkü salıncağımı hiçbir zaman arkamdan birine ittirmedim.
Sadece kendi gücümle hızlandım. Hızımı kendim ayarladım, belki yavaşça hızlandım ama salıncakla göklere ulaşmanın keyfine de kendim vardım.
Şimdi de tüm cesaretimle adım attığım yeni hayatımda hayatın bana sunduğu güzel dostluğun tadına varırken, bir güce daha şahitlik ediyorum.
Çok sevdiğim Psikolog Serhat Yabancı’nın dediği gibi; “Kendime ne kadar çok yetiyorsam başkasından o kadar az şey beklerim.”
Sizin de beklentiniz hep kendinizden olsun. Korkacağınız tek şey de sizin kendi gücünüz olsun kız kardeşlerim. İçinizde attığınız tohumu büyütüp kocaman bir ağaç olması, o ağacı ışıklarla süslemek de sizin elinizde. Hadi şimdi atalım tohumları, büyütelim ağacımızı ve zamanı gelince parlatalım bol ışıkla.
Unutmadan, zamanı gelince, altına bakmayı da unutmayın o köklü ağacın, eminim harika paketlenmiş hediyeleri de olacaktır sizin için…
İlginizi çekebilir: “İyi ki”lerin pişmanlıklardan fazla olması için: Hayatı yakalama sanatı