İlkokuldayken dersleri dinle, ödevleri yap, sınavlara çalış derken üzerime düşen tüm sorumlulukları yerine getiriyor, geleceği de hiç düşünmüyordum. Hatta 3. sınıfta beş yılda bitecek sandığım bu okul sürecinin neredeyse yirmi yıl devam edeceğini öğrendiğimdeki şaşkınlığımı ve sorgulayan bakışlarımı hatırlayabiliyorum. “E peki bütün bunlar ne için?” diye sormuştum, “Güzel bir hayatın olsun diye” cevabını almıştım. O zaman da dümdüz bir bağlantı kurmuştum, bu çaba gösterilecek, sonrası günlük güneşlik diye. Sonrasına sanırım hepimiz aşinayız, o çabaya yenileri de eklendi, hep bir hedef oldu önümde. Kurumsal hayattayken başka hedefler vardı, kendi yolumda yürümeye karar verdiğimde o hedefler değişti ama yok olmadılar. Ana tema hep şuydu; bir şeye ulaşmak için çaba göstereceksin, sonrası günlük güneşlik.
Bu önerme tamamıyla doğru olmadığı gibi tamamıyla yanlış da değil, ancak bugün ben hayata başka bir yerden bakmayı tercih edebileceğimizi hatırlatmak istedim. Hepimizin kendimize özgü hedefleri, dilekleri var. Benim de çoğu kişiyle paylaştığımı düşündüğüm dileklerimden biri huzurlu hissetmek. Deneyimlediğim ve gözlemlediğim kadarıyla bu huzur hissini dışarıda olan, olmasını umduğumuz değişkenlere bağlamak o hissin saflığını bozuyor. Basit bir örnek verecek olursam 3 yıl önce çok istediğimiz, iç huzurumuzu ona bağladığımız şeyler sonradan bize sıradan gelebiliyor veya o önemli sandığımız şeye ulaştığımızda gözlerimiz hemen bir sonraki “şey”i arayabiliyor. Sanki ipini yakalamaya çalıştığımız uçurtmalarla dolu oluyor gökyüzü… Bütün yaşadıklarımla kalpten bir şekilde anladım ki huzur hissini ancak içimde bulabilirsem onu muhafaza edebilirim, her dönüp baktığımda onun tadını çıkarabilirim.
Sanırım bu bilgi hiçbirimize yeni değil, Cem Yılmaz’ın da dediği gibi “huzur içimizde.” Peki nasıl bulacağız bu huzuru? Dedim ya ilkokulda dersler, ödevler, sınavlar derken, o günlük güneşlik hali, yani huzuru hiçbir sorumluluğumun olmadığı, geç kalktığım, ne zaman istersem o zaman yattığım, canım neyi çekiyorsa onu yediğim, tamamen kafama göre davrandığım bir hal zannediyordum. Oysa şimdi baktığımda bu yaklaşımı biraz hedonist bulduğumu söyleyebilirim. Artık o huzur hissini böyle bir ortamda, dürtüsel davranarak, kendi önceliklerimiz yerine sürekli hayatın bizim önümüze çıkardıklarını tercih ederek besleyemeyeceğimize inanıyorum. Arzu, heyecan, suçluluk, pişmanlık duyguları içinde dolanıp oradan çıkmak için sürekli sebep-sonuç ilişkileri kurmak sanırım hepimizin tadını bildiği bir kısır döngü. Bu döngüde huzura yer kalmıyor, o yüzden anladığım kadarıyla iç huzuru yaratmak için önce samimi bir içsel çalışma gerekiyor.
Kendimi tanımak, önceliklerimi bilmek, sınırlarımı koruyabilmek, arınmak, hoşuma gidiyor veya gitmiyor terazisini bir kenara bırakmak ve bunlar için büyük bir çaba göstermek bizi huzura yakınlaştırıyor. Herkes için bu başlıklar ve daha niceleri farklı olabilir, önemli olan farkında olmak, bir yol haritası belirlemek ve onu gerçekleştirmek. Zaman zaman zorda hissettiğimizde kendimize iyi gelecek şeyi biliriz ama motivasyonumuz olmaz ve yapmayız. Eğer içimizdeki huzuru beslemek istiyorsak canımız istemese bile o bize iyi gelecek şeyi yapmak için çaba göstermeliyiz. Belki de çabayı ve sonundaki hediyeyi yeniden tanımlamalıyız. Belki günlük güneşlik dediğimiz yer artık çabasızca akan bir yer olur, benim için bu olduğunu açık bir kalple söyleyebilirim. Çaba gösterelim ki sonrası çabasız olsun. Biz o çabayı bi gösterelim, sonrası günlük güneşlik, ne dersin?
Eğer sen de bu yolda yürürken birlikte çalışmak istersen, bireysel seanslar ve diğer tüm soruların için bana Instagram adresimden veya sezaaslanbas@gmail.com’dan ulaşabilirsin.
İlginizi çekebilir: Gün doğarken gelen aydınlanma: Dönüşüme zaman tanımak gerek