İçimizdeki çocuğa sorma zamanı: “Derdin neydi?”
Sen beni bırak, ben burada ağlamaya devam ederim. Yüreğime bağlı tüm okyanuslar dışarı boşalana kadar gözlerimden aşağı, tüm gördüklerimden süzgeç yapar, damıtırım ahımı.
Her yürek buruluşunda biraz daha yükselir içimdeki sular, biraz daha burkar yüreğimi ve çok daha yükselir sular. Onlar yükselir, ben ağlarım. O burkulur, ben hıçkırırım, kendi karnımda katılırım, gözlerimden akar tüm okyanuslar.
Çocukluğumdan bugüne bağlandığım tüm okyanuslar, tek bir zerre kalmayana kadar damla damla düşer göz çukurlarımdan yeryüzüne.
Sen beni bırak, ben içimdeki suların ağırlığı gidene kadar bu köşede kendi kırıklarımı yamayacağım.
Beni yanına almayan anamın, beni görmezden gelen babamın, beni dost bilmeyen kardeşimin, arkamdan bıçaklayan dostlarımın, gönlüne misafir etmeyen sevgilimin, kendi lanetimin doldurduğu okyanusları boşaltacağım. Kendimi kusacağım göz pınarlarımdan, kendimi burkacağım yüreğimden.
Ama bu son! Son kez, keyfini çıkara çıkara ağlayacağım. Son kez, hıçkırıklarla büküleceğim, her gözyaşında ağlamanın ne güzel olduğunu düşünüp az daha burkacağım yüreğimi, her burkuluşta içimde zerresi kalmasın eski inançlarımın, ucuz kendime acımaların, onursuz yakarışların… Biraz daha iteceğim karnımdan. Ikınarak çıkardığım ahlarım olacak, çocuğumu değil, atıl çocukluğumu doğuracağım gözlerimden, son kez…
Çünkü bu sefer, olduğum şeyden utancım yok. Bu sefer, yaşadığım şeyden pişmanlığım yok, bu sefer kızgınlığım ve öfkem yok. Bu sefer sevgim var ne olursa olsun. Bu sefer kurallarım yok, doğrum da yok, yanlışım da. Bu sefer sadece gözyaşım var. Burkulmasından da keyif aldığım bir yüreğim, ahına iç çektiğim bir çocukluğum ve her koşulda çok seven bir kalbim var.
Şimdi, şu anda.
Teşekkür ederim, ağlamama sebep olduğun için. Tüm okyanuslarımı dalga dalga salladığın için. Kendi yüreğimi burkturduğun için.
Şimdi git. Beni bırak, ben burada ağlamaya devam ederim.
İçimdeki tüm okyanuslar boşalana kadar.
Sonra yine doğrulurum iki büklüm olduğum yerden, karnım tertemiz, gözlerimden içeri halka halka geçmişe giden o tünel, ışıl ışıl olmuş bakarım gözlerinin içine.
Şimdi konuş: Derdin neydi senin çocuk?
Kendi kırıklıklarımdan dinleyemediğim, göremediğim derdin neydi senin?
Şimdi anlat.
Geçmişten, gelecekten, zamandan bağımsız burdayım.
Sen anlat, ben dinlerim.
Sebepsiz, sonuçsuz izlerim.
Şimdiye kadar dinleyemediklerimi dinlerim, şimdiye kadar göremediklerimi görürüm.
Artık bitti, artık kendimden kale ettiğim dünya yıkıldı. Şimdi, şu anda sadece sen ve ben varız.
Issız dünya gezegeninde birbirine bakan saf çocuklar olarak. Hiçbir denize, okyanusa bağlı değil gönüllerimiz, okyanus biziz. Tam, bütün ve ağzına kadar dolu.
Ağzımı açtığımda dışarı dalgalarım taşar, köpüklü suları ile yıkar yüreğindeki derdi.
Şimdi anlat çocuk: Derdin neydi senin?
Ben buradayım, tam karşında tünelleri temizlenmiş gözlerimden, en başlangıcından bugünündeki sana bakıyorum.
Ahım yok, sızım yok, derdim yok. Sadece ben varım koyudan açığa, renkten gölgeye tüm geçişlerimle ben varım.
Burada, ayaklarımın altından gökyüzüne uzanıyorum. Göklerden göklere dallarımı savuruyorum.
Sen neredesin çocuk? Kendi derdinin hücresinden çık da gel, tam karşında seni izliyorum.
Bu bir bekleyiş değil, bu bir izleyiş.
Seni izliyorum.
Gözlerinin içinden geçmişinin silinişini izliyorum. O diyarlardan tam karşıma gelişini izliyorum.
Tüm varoluşun gözlerinde belirişini, korkudan arınışını, meydan okumayan mevcudiyetini izliyorum. Oluşunu izliyorum.
Hoş geldin çocuk, bir kez daha hoş geldin, şimdiye, tüm zamanların kapanışına ve yeniyi yazmaya…
Her şeyden, geçmişlerden, bilinenlerden, söylenenlerden bağımsız olana hoş geldin.
Bilinmeyen ve bilinmeyecek olana…
İlginizi çekebilir: Gönlün kapısı kimlere açılır, ne zaman açılır?