Yine oldukça fazla soru aldığım bir konuya sizlerle birlikte yelken açmak istiyorum. Bu öyle bir başlık ki aynı zamanda bizler hiç fark etmesek de günlük tercihlerimizi ve hayata yaklaşımımızdan yaşadığımız ilişkilerdeki beklentilerimize kadar, aslında hayatımıza “yön veren” birçok olayı da yakından ilgilendiriyor. Öncelikle dişil ve erili anlamaya çalışmak ile başlayalım. Biraz kelime anlamlarına odaklanalım istiyorum. Çünkü aslında kendimizi yorumlayabilmemiz de buna bağlı olacak…
Öncelikle dişi enerji ile başlayalım. En temel anlamında dişi “güzelleştiren”, “büyüten”, “doğuran”, “geliştiren”, “iyileştiren” yani “olmak” anına dayalı bir enerji veya durumdur. Dişi enerjimiz hem erkekte hem kadında bulunan bir yandır, bir enerjidir. Dişi enerji dediğimizde burada sadece kadınları işaret etmiyoruz. Aslında erkeklerde de görmekteyizdir; örneğin hedefe odaklı olmayan tüm davranışlar, yapmak enerjisinden uzak olan, büyütmek, bakmak ve yetiştirmeye yönelik tüm seçimlerimizde dişi enerji mevcuttur. Bir de eril enerjiye bakalım; hedeflerimiz vardır, planlar yaparız, “yapmak” odaklılığı ile dolar taşarız. Adeta yayından henüz fırlatılmış olan bir ok gibi yönümüz çizilmiştir ve sadece o gitmek ve hedefe ulaşmak amacını kapsayan bir akışı benimsemişizdir…
Peki, neden eril ve dişilin dengesinden bahsetmekteyiz? Neden erkekte ve kadında hem eril hem dişil aynı şekilde yer almaktadır? Neden bunların bilgisi bizim için bu derece önemlidir? Cevabı verebilmek çok kolay değil fakat gelin biraz olsun anlamaya çalışalım. Hemen kendimden bir örnek ile devam etmek istiyorum (ben özellikle çalışmak ve iş konusunda adeta hastalıklı denecek kadar tutkun bir insan olduğum için burada öncelikle eril olarak kendimi yorumlayacağım). Günlük hayatımda her şeyi planlayan biriyim. İş hayatımda her şeyi en ince detayına kadar düşünen, planlayan, hedeflerini tek tek belirleyen ve bu hedeflere yol almak söz konusu olduğunda kanatlarını açıp kilometrelerce yol kat eden bir kartal gibi durmadan ve yorulmadan gitmeye hazırım… İşte içinde bulunduğum eril enerjinin niteliğini ve yoğunluğunu gelin siz düşünün…
Bu arada gelin Pınar’a birlikte soralım, bir kadın olarak bir dişi olduğunu ne zaman hatırlayabiliyorsun? İşte burada çok önemli bir itirafta bulunmam gerekiyor; gerçekten unutabiliyorum. Yani aslında yaradılışımı yadsıyarak, gün boyu yüklenmem, hissetmem gereken dişil enerjimden o derece uzak bir akıştayım ki içimdeki dengesizliklerin farkında bile değilim… Bunu nasıl kapatmaya çalışıyorum; spor yaparak (ki burada da aynı zamanda duran, besleyen, iyileştiren bir enerji mevcut değil, en ağır antrenmanları yapmadan rahat edemiyorum) diye cevap verseydim bu gerçek bir cevap olabilir miydi? Hayır, çünkü dişi enerjinin besleyiciliği, geliştiriciliği, yaratıcılığı burada yer almıyor. Yazı yazarak diyebiliriz (en azından belirli bir yerde sabit oturmamız gerekiyor), eş zamanlı müzik dinlemekten çok hoşlandığım için bu cevabı kabul ediyorum fakat burada yine yazmak hedefleri, yazılarımı yetiştirebilmek hedefleri, en iyi yazıları çıkartabilmek hedefleri ve sizler için en fazla öğrenerek, okuyarak ve özümseyerek yazabilmek hedefleri var… Gelin görün içindeki “kadının” nerede kaldığını hatırlıyor musun dediğinizde cevabım gerçekten bazen “hayır” oluyor…
Şimdi ben bu kadar fazla “eril” enerji ile dolmuşken hayatıma giren kişileri biraz incelemek istiyorum sizlerle (son dönemde yaşadığım yüksek farkındalıkları paylaşacağım). Genel olarak eril enerjiden yani bir dişiye kol kanat germekten, ona yardımcı olmaktan, bakmaktan ve en önemlisi “eril” enerjiden oldukça düşkün daha çok dişil enerjide olan kişiler… Yani içimdeki dişinin boşluğunu onların ağır basan dişil birikimleri ile tamamlamaya çalışacağım ve giderek daha da eril enerji yükleneceğim ve ne yazık ki sonunda “ben kadın gibi hissedemiyorum” diyerek son vermek durumunda kalacağım ilişkiler…
Bu akışı düşündüğümüzde, suçlu veya güçlü var mıdır? Hata kimdedir veya bu akışı yaratan “ben” ve benim eril ağırlığım iken “dünyada bir tane adam gibi adam kalmadı mı?” sorusunu sormam ne kadar doğrudur? İşte bizler hayatta ve ilişkilerimizde “farkında olmadan” dengesizleştirdiğimiz eril ve dişil yüklerimiz ile aslında kapılacağımız “çekimleri” de belirliyor oluruz. Bunun farkına vardığımızda ve içimizdeki eril ve dişil yanları dengelediğimiz durumda ise karşılaştığımız kişilerin de farklılaştığını ve çekildiğimiz kişilerin temel özelliklerinin de değiştiğini gözlemleriz.
Bakın sevgili David Deida güzel eseri Yakın İlişki ile bu akışı nasıl anlatıyor;
“…Yeterince dişil enerjisi almadığınızda yorulur ve duygusal açıdan tükenirsiniz. İçinizdeki yaşam enerjisi söner, birilerinin sizinle ilgilenmesini, size yemek pişirmesini, sizi büyüleyip eğlendirmesini istersiniz. Partnerinizden gitgide daha çok dişil enerji talep edersiniz. Ve alamadığınız takdirde başka enerji kaynaklarına yönelmeye başlarsınız.”
…Eğer eril enerjinizi aşırı geliştirdiyseniz, her zaman insanları analiz edip yönlendiriyorsanız büyük bir olasılıkla dişilin parlak, iyileştirici ve canlandırıcı yönlerini taşıyan bir kişiye karşı çekim duyabilirsiniz. Böyle bir partner otomatik olarak dişil açlığınızı dengeler. Örneğin, son derece iş odaklı bir kişinin güzellik saçan ama çok itici güç sergilemeyen bir eş seçmesi çok olasıdır. Aynı dişil enerjide rahatlamak için New York yerine Hawaii’ye gitmeyi tercih etmeniz gibi…
…Eğer ajandanızla hareket ediyor, zihinsel keskinliğiniz için mükemmelliği zorluyorsanız, kendinizi disipline ediyor ya da sanatsal yeteneklerinizi geliştiriyorsanız; o halde size eşlik eden eril enerjidir.
…Vücudunda gün boyunca eril enerji dolaşan bir kadın kendini tamamlamak için dışarıdan dişil enerji almak ister. Günün sonunda bu eksik dişil enerjinin ona kendiliğinden sunulmasını arzular…Ancak partnerinden sürekli olarak dişil enerji talep etmesi bir süre sonra sorun yaratabilir. Erkeğin onu daha fazla dinlemesini, başarı mücadelesine destek vermesini, yorulduğu zamanlarda ilgisiyle beslemesini isteyecektir. Yani erkeğinden daha fazla dişil güç bekleyecektir. Bu, partneri sürekli ya da geçici bir süre için bile olsa daha dişil ise bir süre için sorun yaratmaz. Ancak partnerimizden sürekli olarak doğasında olmayan bir cinsel enerji talep edersek, ilişkimizi çıkmaza sokabiliriz.”
Bu yüzden eril ve dişil olarak terazinin hangi yanında olduğumuzu bilmek oldukça kıymetlidir. Hayatımıza giren partnerlerin “talep ettiğimiz” ilgiyi veremiyor olmasını veya ilişkilerimizde geldiğimiz çıkmaz noktaları “diğeri” ile birleştirirken, öncelikle “kendi” enerjimizin ve beklentimizin hangi enerjide ağır bastığını çok dikkatlice incelememiz gerekir…
Siz bugün terazinin hangi tarafındasınız?