İçgüdünün psikolojideki tanımı, canlıları araya akıl, düşünce ve bilinç girmeksizin, kendilerine yararlı ya da gerekli birtakım eylemlere yönelten doğal duygu. İçgüdülerimizin ortaya çıkışı evrimleşmeye kadar dayanır. Evrimleşme derken, ilk yaratılışla başlayan, hayatta kalmak için içgüdü denen, insanlığı, bilinmeyen birçok canlı ve tehlikeden korumaya yarayan doğal duygularımız, günümüzde büyük tehlikelerle karşılaşmamamıza rağmen halen içimizde aktif şekilde çalışmaktadır. Burada düştüğümüz yanılgı, içgüdülerimizi çoğunlukla görmezden gelmektir. Oysa düşünce ve bilinçten etkilenmeden verilen kararlar genelde bizi en çok başarı ve mutluluğa ulaştıran kararlardır. Tabii burada dikkat etmemiz gereken hususlar vardır:
- İçgüdüyle, beynimize işlenmiş fikirlerin ayrımını doğru yapabilmek. Günlük hayatın içinde birlikte zaman geçirdiğimiz insanların, ailemizin ve kendimizin tecrübelerine dayanarak oluşan fikirlerle salt içimizde oluşan doğal duygular denen içgüdüleri karıştırmamalıyız. Bu yanılgıya düşmemek için içimizden gelen sesi değerlendirirken önce “Bu aslında kimin sesi?” şeklinde farkındalık oluşturacak sorular sormak, içgüdü gibi gelen sesin değerlendirilmesinde önemli bir rol oynar. Diğer taraftan içgüdüleri bastırmak, görmezden gelmek de kendinize yapabileceğiniz haksızlıkların başında gelir.
- İçgüdülerinizi dinlerken, onları zaman süzgecinden geçirmeyi unutmayın. Bazı içgüdüler sizi mutlak doğruya götürse de onları dinlemenin, uygulamaya koymanın zamanlaması fazlasıyla mühimdir. Bu esnada içgüdünüz tekrar devreye girerse direnmenin lüzumu yoktur. Harekete geçmek sizi yanıltmayacaktır. Aksi halde, zamanlama konusunda, tecrübeyle yoğrulmuş düşüncelerinize başvurabilirsiniz.
Yaşanmışlık
Eski iş yerimden ayrılmam gerektiğini içgüdülerim uzunca bir süredir söylüyordu. Fakat zamanlamayı kestiremiyordum. Doğru zaman ne zamandı kararsız kalmıştım, istifa etmeme sebep olacak görünür bir neden yoktu ortada. Senelerdir aynı şirkette aynı görevde çalışıyor, arkadaşlarımla uyumlu bir sosyal birliktelik yaşıyordum. Fakat en başından beri hissettiğim kendini ait hissetmeme duygusu son zamanlarda daha da yoğun şekilde kendini gösteriyor, zamanın yaklaştığını söylüyordu. Nitekim bir ay içinde hem iş yerindeki görev paylaşımıyla ilgili değişiklikler hem de ailemdeki sağlık problemleri dışarıdan bakınca ani gelen bir istifa kararı olarak yansıdı.
Halbuki içgüdüsel olarak çok daha öncesi vardı. Fakat zamanlaması konusunda olayların akışına güvenmeyi seçmiştim. Son bir aydaki tetikleyici nedenler olmadan istifa etseydim, aklımda hep bir keşke kalabilirdi. Zamanın doğal akışında gelişen olaylar, doğru zamanın geldiğini yaşanan gelişmelerle hissettirmişti. İstifa etmeden bir gün daha dayanamayacağımı hissettiğimde, bu içgüdümü dinlememin zamanının geldiğini anlamıştım. Aradan geçen zaman süresince içgüdülerim beni yanıltmadığı için gönül rahatlığıyla diğer kararlarımı uygularken, içgüdülerime danışmaya devam ettim.
Diğer yandan içgüdülerinizi her zaman mistik bir güç gibi yorumlamayın. Her olay karşısında içgüdüleriniz devreye girecek diye bir kaide maalesef yok. Bu sebeple her karar aşamasında ilham gelmesi gibi içgüdülerinizin oluşmasını beklemek sizi yanlış yönlendirebilir.
İçgüdüler zorlayınca ya da odaklanınca oluşacak bir durum değildir. Kendiliğinden oluşur, karşı koymak sizde rahatsız edici bir his uyandırır. İçgüdüyle, tecrübeyle oluşmuş düşüncenin farkı budur.
Hayatın akışında kendine, ruhuna kulak verirken diğer yandan da gerçeklik süzgecini de hassas bir terazi gibi değerlendirmeyi unutma…
İlginizi çekebilir: Kaos zamanlarında kendinizi tanıyın