İçerik üretmek ya da üretmemek, bütün mesele bu mu?
Farklı mecralarda, farklı tarzlarda içerikler üretmenin ve bunları kitlelere ulaştırmanın neredeyse kaçınılmaz olduğu bir çağdayız. Dijital platformlar sayesinde herkesin görülme ve duyulma fırsatı da eskisinden çok daha fazla diyebiliriz.
Ben de içerik üreten biriyim. Şu an karşınıza bu yazıyla çıkıyorum örneğin. Aynı zamanda pazarlama ve kurumsal iletişim alanında çalıştığım için markalar için içerik stratejisi oluşturmaktan sorumluyum ve hazırladığım bir de podcast serisi var. Dolayısıyla bu konu benim işimin bir parçası olduğu için yakından takip etmek durumundayım.
Öncelikle, iyi içerik üretebilmek için iyi bir içerik tüketicisi de olmak gerekiyor. Peki bu, ne demek? Kendimizi sürekli beslemeye ama bunu yaparken de doğru kaynakları bulmaya ihtiyacımız var.
Sosyal medyanın ilk yükselişte olduğu dönemde bu işe başlayan kişilerin -aldıkları riskler bir yana- bir nevi işleri daha kolaydı çünkü yeni mecralarda ne yapsanız yenidir zaten. Eğer üzerine biraz emek harcarsanız birçok kişiye ürettiğiniz şey farklı gelebilir, ilham verebilir. Ancak artık geldiğimiz noktada o kadar çok içerik var ki, kendimize iyi geleni, bizi gerçekten besleyecek olanı ve -belki de en zoru- otantik olanı bulmamız artık kolay değil.
İlham vermek hiç de kolay bir iş değil tabii ki. Kişinin sürekli kendine yatırım yapmasını, kendini geliştirmesini ve de çok meraklı olmasını gerektiriyor. Dolayısıyla yapılan işleri incelediğimde 2 gruba ayırabiliyorum ilk bakışta. Bir kısmı, üzerine düşünülmüş, emek verilmiş ve özgün -belki yepyeni bir iş olmasa da samimiyet barındıran- otantik işler; bir kısmı ise, bir başka işin sadece bir kopyası. Elbette onda da emek vardır, ancak takip etmeye değer bir iş mi kısmı tartışmaya çok açık.
Bu durum geleneksel pazarlama yöntemleri için de böyle olmuştur. Çeşitli kampanyalara baktığımızda özgün olanın, hedef kitleye en doğru mesajı en etkin ve en güvenilir şekilde ileten projenin her zaman öne çıktığını biliriz. Aynısı dijital platformlardaki içerikler için de geçerli, ancak bir farkla. Dijital platformlardaki içerikler çok daha hızlı tüketildiği için, süreklilik her zamankinden daha önemli. Bir mesajı doğru yere doğru şekilde ulaştırmak için sürdürülebilir bir strateji benimsemeniz gerekiyor. Bir şeyi sürdürülebilir kılmak için ise, önce bir şeyi sahiplenmeniz gerekiyor. Aksi taktirde, eğer kendi özgün duruşunuz, özgün fikriniz ve savunduğunuz değerler çerçevesinde şekillendirdiğiniz bir markanız yoksa, sadece “içerik” üretme adı altında, birbirine benzeyen ve başkalarının yaptıklarını taklit edercesine yapılan paylaşımlar maalesef “gereksiz” kalıyor.
Zaten sürekli bizden dikkatimizi isteyen çok fazla uyaran varken etrafımızda, mesele içerik üretmek ya da üretmemek olmamalı. Her zaman olduğu gibi neyi neden ve nasıl yaptığımıza dönüp bakmak olmalı önceliğimiz… İçinde bulunduğumuz çağ, sosyal medya bizlere sürekli ilgi görmek gibi bir ihtiyacımız olduğunu hissettiriyor olabilir. Bunun farkında olmakta yarar var. Günün sonunda kendimizi iyi tanımamız ve gerçek ihtiyaçlarımızın peşine düşmemiz esas mesele.
İlginizi çekebilir: ChatGPT4o, yapay zeka ve gerçek ilişkiler