X
    Kategoriler: FEEL UP

İç benliğin aynası: Frekanslar

Popüler gündemi takip edenler bilir, istesek de istemesek de dahil olduğumuz çiftler var medyada. Kimimiz beğeniyoruz, kimimiz altında başka anlamlar arıyoruz, yakıştırdık, yakıştırmadık… Gerçek mi, reklam mı? Bir konuyla ilgili fikrimizi, kendi tecrübelerimize ve inanç sistemlerimize göre oluşturduğumuz için bir başkasının konuyla ilgili apayrı bir düşünceyi savunuyor olması çok doğal. O da kendi inanç sistemlerine göre algılıyor dünyayı.

İşe yaramayan ama değiştirmeye pek gönüllü olmadığımız inançlarımız var. Güzel bulduğumuz bir kadın yeterince yakışıklı bulmadığımız bir erkekle beraber olduğunda parası için beraber olduğuna inandığımız gibi. Tarafları yeterince varlıklı bulmuyorsak işin içinde mutlaka başka şeylerin olduğunu düşündüğümüz gibi. Ya da çoook yakışıklı bir erkek bize göre hiç de güzel olmayan bir kadınla beraberse, kadının cinsel organına atıfta bulunmakla başlayan, “allahın herkese çirkin şansı verme” duasıyla devam eden ve adama yakıştıramadığımız kadının mutlaka büyücülükle, cincilikte uğraştığını ima eden yorumlarda bulunduğumuz gibi. Ah, ne çok biliyoruz. Haa, görsel zevkimize uymayan bir erkek, görsel zevkimize uymayan bir kadınla beraberse, ya da iki kişi de çok güzel, çok başarılı filansa sorun yok, onlar için anında şefkat ve onaylama hissetmemiz işten bile değil. İşleri güçleri, aile yapıları denkse, o noktada aklımıza “birbirlerini sevdikleri” geliyor. İnsanların birbirini sevdiğine ancak algı terazimizde kefeler denkse inanıyoruz. Çünkü ne de olsa, davul bile dengine çalıyor.

Kişileri varlıklarıyla değerlendirenlerin, düşük frekansa sahip olduklarını yazmıştım önceki yazılarımın birinde. Elbette yok mu öyle örnek, kendi hayatında bir şeyleri yapamayacağına inanan, yaşamsal kaynak için destek arayan ve bunu ilişki kisvesi altında yaşayan insan vardır. Peki herkes aynı şekilde mi yaklaşır ilişkilere? Elbette hayır. Hayatımıza giren partnerlerimiz frekansımıza göre gelirler bize, ilişkinin var olması için bir sebep bulamadığımız, kafada oturtamadığımız ya da oturttuğumuz tüm beraberliklerde, elbette kendimizinkiler de dahil, insanlar birbirilerine yaydığı titreşime göre gelir. Gözle görmeyip hissettiğimiz, aslında hepimizin içinde olan, bundan nasıl faydalanacağımızı bilmediğimiz içsel bir reflekstir enerji okuması. Ve insanları, mekanları, şehirleri, meslekleri, müzikleri vb. gibi hayatımızı oluşturan her detayı frekans uygunluğuna göre çekeriz.

Çok kazanan biri, çevresindekilerin kendiyle yalnızca parası oldukça beraber olacağını düşünüyorsa kendine başka bir tip insanı yaklaştırması pek ihtimal dahilinde değil. Ya da ihanetle ilgili herhangi bir inanç koduna sahip değilsem, ilişkide yaşadığım sorunlar güvenle ilgili olmuyor, ilişkilerim aldatıldığım için bitse bile onu orada bırakabiliyorum, “tüm erkekler yalancıdır, aldatır” gibi bir inancım olmadığı için bu inancı ne satın alıyorum, ne de sonraki ilişkilerime emsal olsun diye bu inancı besleyip büyütüyorum. Bu tıpkı 40 beden pantolon giyen birinin ne 36, ne 44 beden giyememesi gibi. Ne kadar sığmaya çalışsan da olmaz, ya dar gelir ya da içinde kaybolursun. Pantolonun sana uyması için 40 beden olması şart. İşte yaydığımız titreşimler de böyle. 

Bizden daha yüksek frekansa sahip insanlara aşık oluyoruz  –sadece birkaç  tık- çünkü o frekansta neler oluyor merak ediyoruz. Daha düşük frekansa sahip kişilerle karşılaştığımızda, bu şekilde ifade etmeyi bilmediğimizden, onları yeterince iyi bulmuyoruz kendimiz için. Keşfedecek bir şey yok, merak uyandırmıyor. Aynı frekansa sahipsek de pek bir sorun çıkmıyor, birbirimizin belli aralıklarda yükselen ve alçalan frekanslarına uyum sağlıyorsak ilişki devam ediyor. Frekanslarımız uymamaya başladığında, bunu kişiliklerdeki değişiklikler, şımarmalar, yaşa bağlı krizler olarak da değerlendiriyoruz ve karşılıklı uyum sağlanamadığında uzun yıllar beraber olsak bile ilişki bitiyor.

Frekanslar sadece ilişkileri kapsayan bir konu başlığı değil. Ağır arabesk dinleyen birini düşünün, odağı acıda ve üzüntüde. Diğer bir kişi de klasik müzik dinlerken odağını anda ve dinginlikte tutsun. Bu iki insanın sahip olduğu frekans çok ama çok farklı, aynı düzlemde buluşmaları, ilişki yaşamaları olası değil.

Politikacıları düşünün, etrafını korkutarak yöneten birine, etrafına nazik davranan, onların ihtiyaçlarını önemseyen biri büyük ihtimalle pasif, ezik, beceriksiz görünür. Her iki taraf da öteki türlü olmayı bilmediğinden, yine kendine benzeyen, dünyayı kendi gibi algılayan seçmenleri toplar etrafına.

Ya da gösterilerinde binleri toplayan, insanları gülmekten kırıp geçiren bir komedyenin mesleğinde frekansının çok yüksek olması ama özel hayatındaki resimde oldukça düşük frekansa sahip olduğunu gösteren açıklamalar yapması veya sürekli asık yüzle dolaşırken görülmesi gibi. Ayrı alanlarda ayrı frekans içinde olmak doğal. Bazen iner, bazen çıkarsın. Mesleğinde yüksek frekansı vurmuşken sosyal ilişkilerinde durum öyle olmayabilir. Ve hangi alanda hangi frekansa sahipsen ona uyan şeyler deneyimliyorsun.

Freakanslarla ilgili yazılacak çok şey var, eğer konuyla ilgili detaylı bilgiye sahip olmak istiyorsanız Frederick Dodson’ın Levels of Energy isimli kitabını okumanızı öneririm.

“Bu kadın, bu adamda ne buldu, bu bile bunu bulduysa biz allah bilir kimleri buluruz”cular biraz düşünsün. Kişi biriyle olmayı kayıp bir şeyi bulmakla eş tutuyorsa, elde etmeye bağımlıysa, biriyle olmak bir yarışmayı birinci bitirmek gibiyse, ilişkilerin yalnızca görsellikle veya cebindeki parayla ilgili olduğunu düşünüyorsa, onunla aynı fikirde olanlarla buluşacak her zaman ve daima. Bir şeyi arzu etmenin altında heyecan, istek ve aksiyon varken, bağımlı olmanın altında enerji yoksunluk, muhtaciyet ve yetersizlik var. Bir düşünün derim.

İlginizi çekebilir: Kusurlu olmanın güzelliği: Kintsukuroi

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Sıla Karadoğan: İngiliz Dili Edebiyatı eğitimli, Mutfak Sanatları Akademisi programı sonrası kendi pastanesini açan bir pasta şefi, rafine şekerle vedalaşıp yalnızca kendi sevdiği şeyleri pişiren, okuyan, yazan, theta healing danışmanı, dişi bilgelik çalışmaları öğrencisi, bolluk bereket yaratımı uygulayıcısı, bir de full time bir ofis işi olan, hayatı ve insanları çok seven biriyim.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale