Nedendir bilmem ama beni, yaşarken yeterince değeri bilinmemiş, sesi duyulmamış veya o zamanki koşullarda anlaşılamamış yazarlar, sanatçılar hep hüzünlendirir. Ölümünden sonra eserlerinin bunca sevilmesi, sahiplenilmesi veya ilgi görmesi yaşarken olsaydı onları mutlu eder miydi neler hissederlerdi diye düşünürüm. Bir yandan da ardında bıraktıkları eserler ile hala konuşuluyor olmasına, varoluşlarını ölümsüz kılma haline imrenirim. Duygular burada biraz karışık.
Pessoa da ölümünden sonra ünlü olan yazarlardan. Yaşarken yayınlanan 4 kitabı bulunuyor, geri kalan kitapları ise ölümünden sonra evinde bulunan notların derlenmesinden oluşuyor. Pessoa’nın yaşamı birden çok benlik mücadelesi ve kendi kabuğuna gömülmüş hüzünlü bir yalnızlık ile geçiyor. Huzursuzluğun Kitabı‘nı okurken yalnızlık bir kitap olsaydı hiç kuşkusuz bu huzursuzluğun kitabı olurdu diye düşündüm. Ve kitaba dair bir yazı hazırlamak istedim.
Pessoa: Umutsuz aforizmalarla dolu bir kitabın baş kahramanı
Pessoa, Portekiz edebiyatının dünyada tanınmasını sağlayan en önemli yazarlardan. Kendisinin birçok eseri olmasına rağmen en fazla ses getireni ve bilineni Huzursuzluğun kitabı oluyor. İç dünyasında birden fazla kişiliği barındıran Pessoa, bu eserinde “Biz kimiz ve kim değiliz?” sorularına yanıt ararken buna verilecek cevapların kesinlik taşıyamayacağına değiniyor. Gerçek benliğinin arayışı içerisinde günce, anlatı, deneme ve yer yer aforizmalar biçiminde huzursuzluğun kitabını kaleme alıyor. Bu yüzden sanırım nevi şahsına münhasır bir otobiyografik roman olarak adlandırılması.
Bernardo Soares’in düşlerinin izinde kederli bir yolculuk
Huzursuzluğun kitabı, sıkıcı bir ofis çalışanı ve anti sosyal bir karakter olan Bernardo Soares’in ağzından yazılan satırlar -günlük düş ve düşüncelerden- oluşuyor. Eser, birbirinden bağımsız bölümler şeklinde ilerliyor. Pessoa’nın günlük izlenimlerimi karalıyorum dediği huzursuzluğun kitabında onun kırılgan ve olabildiğince yalnızlık çeken ruhunun itiraflarına tanıklık ediyoruz.
Hiçliği aralamak… Pessoa bunu iyi yapıyor!
“…kelimelerim başka birinin ruhunda zil çaldırıyor mu?” diye soruyor kitabın bir bölümünde. Kesinlikle evet! Kitapta o kadar çok yerin altını çizdim ki. Birçok satırda kendimden bir parça buldum sanki. Okuyan herkesin de benzer hisleri yaşayacağını tahmin ediyorum. Kitaptan birkaç alıntı ile yazımı sonlandırmak istiyorum:
“İçimde ne kadar çok cehennem, araf ve cennet var!”
“Gerçekten acı çekenler bir grup oluşturmazlar veya sürü halinde dolaşmazlar. Acı çeken yalnız çeker.”
“ En fazla acıtan duygular, en fazla sızlatan heyecanlar, en sıra dışı olanlardır; olanaksız oldukları için olamayacak şeyleri arzulamak; olmamış olanın özlemi; geçmişte olabilecek olan için istek; başkası olamamanın üzüntüsü; dünyanın varoluşundan tatminsizlik.”
“Yaşam istemeden yaptığımız deneysel bir yolculuktur.”
“Bilincin alacakaranlığında yaşarız. Kim olduğumuz veya kim olduğumuzu düşündüğümüzle hiçbir zaman uyum sağlayamayız.”
Ve kitabın sonlarından en çok alıntılanan o soru: “Hissetmek ne renktir acaba?”
İlginizi çekebilir: Almati gezi rehberi: New York Times 2024 Yılı Gidilecek Yerler Listesi’nde 25. sıradaAlmati gezi rehberi: New York Times 2024 Yılı Gidilecek Yerler Listesi’