Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız wellness (iyi yaşam) kavramı, moda sektörünü de etkisi altına almış durumda. Pandeminin başından itibaren, çoğu marka insanlığa ve doğaya doğru bilinçli adımlar atmaya başlamıştı. Bu elle tutulur değişim, şu soruları da beraberinde getirdi: Markaların bu alandan beslenmesi, hayatımızdaki hangi soruların cevabı niteliğinde ve wellness trendlerine uyumlu bir moda sektörü ne kadar gerçekçi? Hepsi yazıda…
Markalar neden iyi yaşam alanına yöneliyor?
Son yıllarda giderek yaygınlaşan fast fashion trendinin (hızlı moda) yanında getirdiği bilinçsiz tüketim ve tekstil atığı sorunu ciddi boyutlara ulaştı. Hatırlayalım, hayatımızın durma noktasına geldiği pandemi döneminde; insanların özlemini çektiği şey “bağ kurabilmek”, onlara iyi hissettiren ise, dünyanın daha “iyi” bir yer olmasına katkıda bulunabilmekti. Ogilvy’nin 2020’de yayınlanan araştırması; iyi yaşamın fiziksel, psikolojik, toplumsal ve belli bir amaca hizmet eden çok yönlü bir kavram olduğunu ortaya koydu. Özetle, markaların da iyi yaşam rüzgarından nasibini almaları, moda dünyasında gerçekleşebilecek yıkımın önüne geçmekle bağlantılı.
Hayatımızda dönüşen şeyler neler?
İster Y ve Z kuşağının bilinmezliğe karşı kendilerini koruma içgüdüsü diyelim, ister hayatımızdaki “denge”yi kurabilme ve koruyabilme çabası… İnsanların daha “iyi” bir yaşamı, etik değerleri, sürdürülebilirliği ve emek sömürüsünü daha fazla sorgulayabileceği bolca zamanı oldu. Tüm bu arayışa cevap vermeyen moda sektörü, “pozitif” katkı sağlayamazdı. Hayatımıza giren rahat, bol kıyafetler; mis gibi eksantrik kokularıyla sakinleştiren mumlar, kişiselleştirilmiş fitness programları, butik gym’ler, kişisel bakım ürünleri ve bültenleri… Ve tabii ki “clean eating” (temiz yeme); “iyi” yaşama duyulan ihtiyacın yansımalarıydı. Zira, özellikle şu dönemde kendimizi daha “iyi” hissetmeye ihtiyacımız vardı.
Ne kadar gerçekçi? Wellness, hızlı tüketim sektörüyle ne kadar uyumlu?
Albert Einstein’ın da ifade ettiği gibi “Sorunlarımızı, onları yaratan düşünceyle çözemeyiz.” Peki moda dünyasında da esen wellness rüzgarı; insanların kendilerini şımartmanın lüks sayılmadığı bir hayat tarzından ziyade, yalnızca belirli bir kitlenin takip edebildiği “elit” bir trende mi dönüştü? İyi yaşam gerçekten “iyi” hissetmekle ilgiliyse, bunun insanın içinde başlaması; satın alma gücüne bağlı olmaması gerekmez miydi? Bu durum, wellness felsefesinin içini boşaltarak, tüketim toplumunu destekler bir hal almaz mı?
Aslında, iyi yaşam…
Adı üstünde “iyi” hissetmekle alakalı olmalı. “İyi hissedebilmek” için şunları da hatırlamamız gerekebilir: Anda kalıp derin bir nefes almak. Ve kendimize sormak: “Bugün kendini nasıl hissediyorsun?” Mahallenizde kısa bir yürüyüşe çıkmak, içinizi dökebilmek, daha önceden konuşmaya çekindiğiniz ya da fırsat bulamadığınız konular hakkında… Eninde sonunda, iyi yaşam kendimize duyduğumuz, sevgi… Öyle değil mi?