X

Hızlı modanın karşısındaki anlayış yavaş moda nedir?

Günlük hayatın akışında bir yerden diğer yere koşturuyoruz ve bu koşuşturmaca sadece fiziksel değil. Psikolojik olarak da sürekli hızlı olmamız gerektiğini düşünüyoruz ve yavaşladığımız anlarda kendimize kızıyoruz. Her ne kadar bu anlayış hayatın yoğunluğuna yetişme çabasıyla özdeşleşse de bizlere fazlasıyla zarar veriyor.

Hızlı moda nedir?

Bedenimize ve zihnimize olumsuzluk yükleyen hızlılık, ne yazık ki moda dünyasına da uzun süredir yön veriyor. Bu duruma da kısaca ‘hızlı moda’ deniyor. Hızlı moda, insanların birkaç defa -en fazla 15 kere- giyip bir kenara attığı giysileri tanımlıyor. Bu giysiler, genellikle bütçe dostu oluşlarından dolayı tüketiciler tarafından tercih ediliyorlar. Her ne kadar hızlı moda anlayışının bütçe dostu olduğu düşünülse de bu moda akımı doğaya dost bir tavır sergilemiyor ve tüketicilerin vücutlarını çoğunlukla kalitesiz parçalar ile buluşturuyor.

1980’li yıllarda Amerika’da ortaya atılan hızlı moda, bir iş modeli olarak açıklanıyor. Bu iş modelini benimseyen markaların başında da uluslararası bir moda topluluğu olan Inditex’in barındırdığı Bershka, Zara, Oysho, Pull&Bear ve Massimo Dutti bulunuyor. Inditex markalarına ek olarak, popülaritesi her geçen gün artan H&M, Primark, Victoria’s Secret ve GAP de hızlı moda akımının temsilcileri olarak biliniyor.

Hızlı modanın getirdiği olumsuzluklar neler?

Öncelikle, hızlı modanın işleyişini daha az para harcayarak sürdürmesi için insan sağlığına fazlasıyla zararlı olan tekstil boyalarını üretim esnasında kullandığını belirtelim. Bununla birlikte, bu anlayışla üretilen kıyafetlerin çoğunda naylon ve polyester gibi sentetik kumaşlar kullanılıyor. Polyester kumaş, bilim insanları tarafından bir plastik olarak tanımlanıyor ve petrol ürünlerinden üretiliyor. Anlayacağınız, hızlı moda insanların petrol ürünleriyle kombinlerini oluşturmasına yol açıyor. Bu durum da beraberinde gribal enfeksiyonu, çeşitli kadın hastalıklarını, kısırlığı, kanseri ve davranış bozukluklarını getirebiliyor.

Bu anlayışın zararları bunlardan da ibaret değil! Hızlı modanın benimsediği üretim süreci esnasında pek çok atık açığa çıkıyor. Bu atıklar da doğa dostu bir tutumla yok edilmiyor/dönüştürülmüyor. Bu moda akımı sonucunda ortaya çıkan atıklar, genellikle denizlere bırakılıyor ve pek çok su canlısının hayatı tehlikeye atılıyor. Ayrıca, bahsi geçen üretim esnasında ham petrol gibi fosil yakıtlar kullanılıyor ve bu durum da gezegenimizi etkisi altına alan küresel ısınmaya katkı sağlıyor.

Hızlı modanın zararları bunlarla da bitmiyor ne yazık ki. Bu anlayışın sınırları içerisinde çalışanlara çok düşük ücretler veriliyor. Ayrıca, bu insanlar güvenin düşük ve tehlike ihtimalinin yüksek olduğu ortamlarda çalışıyorlar. Bu nedenle, hızlı moda yüzünden pek çok çalışan hayatını kaybediyor ve temel insan haklarını savunmak çok zor bir hal alıyor.

İlginizi çekebilir: Kitlesel özelleştirme (mass customization) hızlı moda endüstrisinin çevreye verdiği zararı azaltabilir mi?

Yavaş moda nedir?

Eğer hızlı modanın zararları sizi rahatsız ettiyse ‘yavaş moda’ kavramını öğrenme vaktiniz gelmiş demektir! Hızlı modanın tam zıttı olarak özetleyebileceğimiz yavaş moda, hem bir moda anlayışı hem de bir yaşam tarzı. İnsan sağlığına zararsız, doğa dostu ve yerel malzemelerden yararlanılarak ortaya çıkartılan yüksek kaliteli ve uzun ömürlü kıyafetler yavaş modanın temsilcileri olarak biliniyor.

Yavaş moda anlayışı, 2007 yılında yazar, profesör ve sürdürülebilirlik savunucusu Kate Fletcher tarafından ortaya atıldı. Fletcher, yavaş moda anlayışıyla üretilen parçaların zamandan ziyade kaliteye odaklandığını vurguluyor. Bir başka deyişle, bu anlayışın sınırları içerisinde modası asla geçmeyecek kıyafetler bulunuyor.

Neden hızlı moda yerine yavaş moda benimsenmeli?

Hızlı moda, tüketicilerin sağlığını ve psikolojisini önemsemek yerine tüketimi hızlandırmayı hedefliyor. Yavaş moda ise insan sağlığına uygun malzemelerle kıyafetlerin üretilmesini savunuyor. Ayrıca, yavaş modanın üretimi esnasında hızlı modaya göre çok az atık çıkartılıyor ve bu atıklar ya ileri dönüşüme dahil oluyor ya da geri dönüşümle buluşturuluyor. Kısacası, hızlı moda doğaya ve insana düşmanken yavaş moda hem doğa dostu hem de insan yanlısı bir tutumu öne sürüyor.

Tüketicilerin bilinçlenmesi ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı için kocaman bir kapı aralayan yavaş moda sayesinde insanlar uzun ömürlü kıyafetlerle tanışıyor. Bir başka deyişle, bu yaşam tarzını benimseyen bireyler bir parçayı birkaç kere giydikten sonra onu çöpe atmıyor. Aksine, bir kıyafet en az 5 sene giyilebilir oluyor ve moda dünyasında yüksek kalitenin ne demek olduğu yavaş modayla anlaşılıyor.

Yavaş modayı kucaklamak isteyenlere öneriler

Eğer yaşam tarzınızda bir değişikliğe gidip yavaş modayı benimsemek istiyorsanız atabileceğiniz minik ama önemli adımlar bulunuyor. İlk olarak, alışveriş yapmayı azaltmalısınız. Uzun süre giyebileceğiniz/kullanabileceğiniz ürünleri satın almalısınız ve ihtiyaçlarınızın dışına çok fazla çıkmamalısınız alışveriş esnasında. Ayrıca, ikinci el kıyafetlere ve bozulan ürünleri tamir etmeye bir şans tanıyabilirsiniz.

Her ne kadar yavaş modayı benimseyen markalar uzun ömürlü giysiler üretse de siz de satın aldığınız parçaların işlevini uzatmak için çaba göstermelisiniz. Örneğin, birkaç saat giydiğiniz kıyafetleri eve girer girmez yıkamak yerine havalandırarak temizlemeye çalışabilirsiniz.

Son olarak yavaş moda anlayışını sahiplenen birkaç giyim markasını sizlerle paylaşarak işinizi kolaylaştırmak istiyoruz. Çalışanların güvenli bir ortamda çalışıp hak ettikleri ücretleri almasını savunan IAMNOTBASIC, sıfır atık anlayışıyla üretim sürecine girişen Hip + Happen, atık kumaşlardan harika çantalar ortaya çıkartan Mah Roc ve sürdürülebilirliğin yanında kadınların değerini de gözler önüne seren Giyi, yavaş modayı benimsemenize yardımcı olabilecek önemli markalar arasında yer alıyor.

İlginizi çekebilir: Yazlık kıyafetleri sonbahara uyarlamanıza yardımcı olacak ipuçları

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale